Savaş adım adım yaklaşırken, burjuva medya savaş çığırtkanlığına devam ediyor. Türkiyenin bu savaşa girmesinin Amerika ile ilişkilerini daha da geliştireceğini savunuyor. Bununla da yetinmiyor, Musul-Kerkük petrollerinden pay almayı öne sürerek halkı bu tür safsatalarla kandırmaya çalışıyor. Siyasal olaylar işin içine duygu, ideoloji, kişisel tercih karıştırılırsa iyi analiz edilemiyordu. Daima ekonomik altyapıya, parayı kimin denetlediğine ve o para sayesinde ne kadar siyasal ve silahlı gücün hangi tarafta olduğuna bakmak gerekirdi. Bu siyasette gerçeklik okuludur. Irak meselesine de böyle bakılmalı diyor, bir satılmış burjuva yazarı. Evet, bu savaş sermaye devletinin yararına olacak; bu da giden askerin yerine Amerikadan alınacak olan kan parasıdır. Onun dışında ne getirecektir? 91de gördük ne getirdiğini; açlık, işsizlik, enflasyon, devlet terörü ve sayılamayacak kadar çok sorun. O zaman nasıl savaşın faturası işçi ve emekçilerden kesildiyse şimdi de farklı olmayacak. İşsizlik, yoksulluk yine milyonlarca emekçinin payına düşecek. Ama sorun milyonların sefaleti değil, bir avuç asalağın eline geçecek kanlı paranın miktarıdır. Milyar dolarlar üzerine yapılan pazarlıklar bunun içindir. Satılmış kalemşörlerin ABDden ithal edip dillerinden düşürmedikleri demokrasi nedir? Demokrasi diye savundukları, bir ülkenin insanlarının katledilmesi midir, petrolüne göz dikilmesi midir? Ya da Filistine saldırmak, Irakı bombalamak, bazı ülkeleri şer ekseni saymak mı! Evet size yakışan demokrasi budur. Sözde TC barış turlarına çıkıyor. Iraka görüşmeye gidiyor, Kürt işbirlikçileriyle görüşüyor. Allah için elinden geleni yapıyor. Ama bir taraftan da asker yolluyor, üsleri ve limanları ABDye açıyor. Bu ne yaman çelişki! Bu barış turları, savaşı durdurmak için değil de, savaş karşıtı %90lık muhalefeti oyalamak için olmasın? Bir tarafta ABD kredi yok diye tehdit ediyor, bir taraftan TÜSİAD savaş sloganları atıyor. Ordu artık savaş kararı alması için hükümeti uyarıyor. Dünyanın her yerinde emperyalist savaşa karşı eylemler dalga dalga büyüyor. Her yerde savaş karşıtı sloganlar atılıyor ve ABDdeki halk da savaşa karşı sesini yükseltiyor. Savaş en çok Türkiyeyi ilgilendiriyor, ama hala savaşa karşı tepki yeterince güçlü değil. Bizler Türkiyeli devrimciler olarak savaşa karşı sesimizi daha da yükseltmeliyiz. Ülkedeki %90lık savaş karşıtlarını alanlara dökebilmeliyiz. Ama sorun da burada, %90ı nasıl alanlara dökeceğiz? Tüm gücümüzü kullanarak... Fabrikalara, okullara, emekçilerin yoğun olduğu bölgelere bildiriler dağıtmak, afişler asmak, savaş karşıtı paneller düzenlemek, anket yapmak, emperyalist savaş karşıtı platformlar oluşturmak, gerekirse insanlarla tek tek konuşmak... Sorunumuz bu. Emperyalist Amerika ve işbirlikçi uşak takımı sonlarını hazırlıyorlar. Bu, bugün olmazsa yarın mutlaka olacaktır. Devrimci sınıf partisinin önderliğinde emperyalist savaşa karşı mücadeleyi yükseltelim! Bir okur/Kurtköy
Sınıfı partiye kazanmalıyız! Kapitalist sistem işçi sınıfına yalnızca azgın sömürüyü, baskıyı, militarizmi değil, kendi yoz kültürünü ve değerlerini de dayatmaktadır. Kapitalizmin sömürü çarklarının daha iyi dönebilmesi için burjuvazinin buna ihtiyacı vardır. Kapitalizmin bir yandan baskıcı, militarist yüzünü ortaya koyarken, toplumu etkileme araçlarını iyi kullanmayı, yoz değerleri ve kültürü kitlelere enjekte etmeyi başardığı için bunu çabucak geçiştirebilmektedir. Bu saldırıyı ciddiye almak gerekir. Bu saldırının karşısında alternatif devrimci kültürü yaratmak yakıcı bir ihtiyaçtır. Her devrimci bu noktadan bakmak ve burjuvazinin yoz kültürüne karşı devrimci değerlerin koruyucusu olmak durumundadır. Bu açıdan karamsar bir tabloyla karşı karşıyayız. Toplumsal değerlerin ne kadar yozlaştığını gözleyebiliyoruz. Örneğin bir futbol maçı sonrası taraftarların o anlamsız sevinçlerine, sokağa dökülüşlerine, hatta ölüme yolaçan kavgalarına baktığımız zaman, burjuvazinin yoz kültüründen ne kadar etkilendiklerini görebiliriz. Fakat bu tablo bir noktadan sonra düzeni karşısına alacak biçimde değişmek zorundadır. Çünkü düzen ne yaparsa yapsın, eninde sonunda bir yerden kendini hedefleyen bir tepkinin patlak vereceğini çok iyi biliyor. Bunun içindir ki, sürekli saldırıların boyutunu, kapsamını değiştiriyor. Düzenin bu etkilerini varoşlarda çok açık bir biçimde görmek mümkün. Bir dönemin en devrimci semtlerinden biri olarak gösterilen Gazi Mahallesine 2003 yılının ilk günlerine bir bakalım. 1995-1996 dönemlerinde barikatların kurulduğu, sıcak çatışmaların yaşandığı ve neredeyse bütün hareketlerin akın ettiği mahalle, ne yazık ki düzenin bu saldırılarına ve oyunlarına dayanamamış, halkı kahvelerden, bilardo salonlarından çıkmaz bir hal almıştır. Barikat çocukları dediğimiz gençlerin bir çoğunun pisliğe bulaşmaları da şaşırtıcı değildir. Bu durum diğer emekçi semtlerinde de yaşanmaktadır. Bu gerçeklik karşısında devrimci hareketler küçük-burjuva ideolojilerine dönüp bakmalıdırlar. Bu ülke kapitalist bir ülkedir ve ancak devrim işçi sınıfının önderliğinde gerçekleştirilebilir. İşçi sınıfı kendi tarihsel rolünü oynayamadığı koşullarda semtlerde bugün yaşananlar şaşırtıcı değildir. Sınıfın devrimci partisi bu bilinçle hareket etmektedir. Bunun dışındaki her bakış dönemsel değişiklikerden etkilenecek ve güç kaybetmek sonucuyla karşı karşıya kalacaktır. Gerçekleşecek devrim proletaryanın örgütlü kimliği ve yıkılmaz iradesinin ürünü olacaktır. Partiyi kazandık, partiyle kazanacağız! D. Yusuf/Rumeli Yakası
İbrahim Doğan mezarı başında anıldı! Geçtiğimiz yıl Eylül ayında Yunanistanda tedavi gördüğü hastanede katledilen 96 ÖO direnişçisi İbrahim Doğan mezarı başında anıldı. TAYADlı aileler, ailesi ve arkadaşlarından oluşan yaklaşık 50 kişi Kurtköy-Sülüntepe Mahallesinde bulunan Pir Sultan Abdal Derneği-Cemevinde toplanarak İbrahim Doğanın mezarının bulunduğu Sülüntepe Mezarlığına topluca yürüdü. İlk sözü Bursa Cezaevinde İbrahim Doğan ile beraber yatan ve sağlık koşulları nedeniyle tahliye edilen bir ÖO direnişçisi aldı. Onun davasına ve yoldaşlarına daima bağlı kaldığını, 96 ÖO direnişiyle bugün hala devam eden ÖO direnişine yol gösterdiğini vurguladı. Ardından amcası Ali Doğan da İbrahimin mücadelesine bağlılığı üzerine konuştu. Tüm devrim ve ÖO şehitleri için saygı duruşunda bulunuldu. İbrahim Doğan ölümsüzdür!, Kahramanlar ölmez, halk yenilmez!, Yaşasın Ölüm Orucu direnişimiz! sloganlarının atılmasının ardından anma sona erdi. SY Kızıl Bayrak okurları/Kurtköy
Proletaryanın sigortası sosyalizmdir! Sevgili Kızıl Bayrak çalışanları, ABD önderliğindeki emperyalistlerin Ortadoğu halklarını teslim almaya çalıştığı bir ortamda ükemizde de özelleştirme programlarıyla emekçiler teslim alınmaya çalışılıyor. Ayrıca emeklilerin ücretlerine göstermelik zamlar yapılarak emekçilerin gözü boyanmaya çalışılıyor. Emekçilere kaşıkla verip kepçeyle geri alıyorlar. Esnek çalışma yasalarıyla emekçileri sigortasız çalıştırdıkları gibi, sigortalı emekçileri de süründürüyorlar. Emekçiler umutlarını SSK ve Bağ-Kur gibi kurumlarda arıyorlar. Önemli olan sigortanın cinsi değil niteliğidir. Bu kurumların hiçbir geleceği yoktur. Geleceği olan ise sosyalizmdir! Yaşasın örgütlü mücadele! Bir grup sigortasız bilinçli işçi/OSTİM |
|||||