Bir eğitim emekçisiyle
röportaj...
Sahte sendika yasası çıksa da, kamu emekçileri mücadeleyi bırakmayacaktır! -Kamu emekçilerinin 11 yıllık mücadelesinin geldiği kritik safhayı
nasıl değerlendiriyorsunuz? Eğitim emekçisi: Ülkemizde kamu emekçileri sendikalarının kurulduğu
süreçte, adı sosyalist ama gerçekten sosyalist olmayan ülkelerde büyük
değişmeler yaşanmıştı. Dünya kapitalizmi ebediliğini açıklamış ve bu
yeni sürece yeni dünya düzeni denilmişti. Sendikalarımız
kurulduğunda, kapitalizmin yeni dünya düzeni çerçevesindeki
saldırılarıyla karşılaştı. Ülkemizde grevli-toplusözleşmeli kamu emekçileri
sendika yasası yoktu. Kamu emekçileri sendikalarını fiili olarak kurdular,
direndiler, mücadeleyi hiç bırakmadılar. Kurucuları genellikle reformistlerdi. Fakat kamu emekçilerinin büyük
bir bölümü sendika istiyordu. Reformist yöneticiler de mücadele ederek
varolunacağını biliyorlardı. Geçmişteki kurucu ve yöneticilerimizin
pratikte olumlu duruşlar sergilediklerini ve fedakarlıklar yaptıklarını
da söylemeliyiz.Fakat 11 yıllık süreç içinde devletin çeşitli manevraları,
uyguladığı şiddet ve genel basınç karşısında, reformist yöneticiler
geçmişteki mücadele azimlerini kaybetmeye başladılar. -KESK yönetimi ve yerel yönetimlerin sürece yaklaşımları, tabanın
buna karşı tutumu nasıl? Eğitim emekçisi: Sahte sendika yasasının gündeme gelmesiyle
birlikte bir eylem takvimi çıkardılar. Bir aydır kamu emekçileri alanlarda
çeşitli biçimlerde mücadele ediyorlar. Reformist-icazetçi KESK yöneticileri
ve tek tek şubeler kamu emekçilerinin mücadele edeceğini, teslim olmayacağını
çok iyi biliyorlar. Bu nedenle ince hava boşaltma, kitleleri deşarj
etme yöntem ve tekniklerini kullanmaya başladılar. -Son eylemleri değerlendirebilir misiniz? Eğitim emekçisi: KESK yöneticileri yasanın görüşüleceği gün
Ankarada olunmalı gerçeğini iyi kullanamamışlardır. Yasanın meclise
geldiği günlerde orada olunmalı ve karşı durulmalıydı. Fakat böyle yapılmadı.
Yasanın görüşülmesi ertelense de, Kızılayı zapteden emekçiler
meydanı terk etmemeliydiler. Bunun için ön çalışmalar ciddiye alınarak
yapılmalıydı. Şubelere gelen fakslar muğlak isteklerle dolu. Net, birbirleriyle bağlantılı
çağrılar yapılmıyor ve örgütlenmiyor. Emekçilerin Ankaraya gelmesi
istenmiyor, gelmemesi için elden gelen yapılıyor. Ben Kırşehir Eğitim-Sen üyesi bir emekçiyim. Burada da bir dizi basın
açıklamaları, oturma eylemleri gerçekleştirildi. Ankaraya üç kez
gittik. Son gidişimiz, isteksiz KESK Genel Merkezine, il şubemize
rağmen, istekli emekçilerin diretici tutumları sayesinde, binbir güçlüğe
rağmen gerçekleştirildi. Emekçiler kendi aralarında ve yöneticilerle
beraber yapılan toplantılarda mücadele isteklerini ortaya koymuşlar,
KESKin tutumunu ve niyetini eleştirmişlerdir. Eğitim-Sen şubemizdeki mücadeleye istekli emekçiler şu veya bu oranda
işi ciddiye alan başka şubelerde de emekçilerin olduğunu tespit etmişlerdi.
12 Haziranda Ankarada birçok ilden emekçiler yöneticilerin
isteksizliğine rağmen toplandılar. Sıcak altında saatlerce coşkulu sloganlarla
bir duruş sergiledik. KESK yöneticilerinin meclisten gelmelerini bekledik.
Nihayet saat 18.00de meclisten dönen KESK başkanının özsüz ve
kararsız konuşmasını dinledik. Sami Evrenin tutarsız konuşmasından,
dağılın arkadaşlar dememesine rağmen, dağılın anlaşılıyordu. Başka bir
yöneticinin oturma eyleminin sona erdiğini söylemesiyle, kamu emekçisinin
küçük bir kesimi karara uydu. 2000-2500 kişilik bir kitle olarak, Gemileri
yaktık geri dönüş yok!, Kahrolsun sendika ağaları!,
Uzlaşmacı sendika istemiyoruz!, şasın sınıf dayanışması!
sloganları atarak KESK arabasındaki yöneticileri protesto ettik. Emekçilerin
bu tutumları, bu sahte yasayı çıkartmamak noktasında görevlerini yapacaklarının
göstergesiydi. Yöneticiler polisle direngen emekçileri karşı karşıya
bırakarak alandan kaçtılar. Bu yasa devletin istediği şekilde çıksa
da, kamu emekçilerinin mücadeleyi bırakmayacakları açık ve nettir. -Sahte sendika yasasının işçi ve emekçilere yansıması nasıl olacaktır? Eğitim emekçisi: Birliğini ve mücadele azmini yeterli derecede
ortaya koyamayan işçi sınıfı ve emekçi kesimlere sahte yasanın çıkması
elbette olumlu katkı sunmayacaktır. Düzen sendikalarımızı işlevsizleştirmeyi,
tümden elimizden almayı istemektedir. Bu haliyle yasa dağınıklık ve
güvensizlik getirebilecektir. İşçi sendikalarının desteksiz tutumu da
olumsuz bir rol oynayacaktır. SY Kızıl Bayrak/Kırşehir
Bir grup sınıf bilinçli metal işçisinden kamu emekçilerine açık mektup... Direniş zafere, tereddüt yenilgiye götürür! Meşru ve onurlu bir mücadele veren kamu emekçisi kardeşlerimize barikat
sıcaklığı ile merhaba! Bizler, işçi sınıfının mensupları olarak, siz kamu emekçisi kardeşlerimizle
biraz olsun sorunlarımızı paylaşmak istedik. Kardeşler, mücadele dostları! Bu ülkede yaşayan bizler biliyoruz ki, bu devlet yasalarıyla birlikte
hep bizim aleyhimize kanunlar çıkarır, yasalar yapar, yargıyı kendi
çıkarları gereği işletir. F tipi denen tabutlukları açar. Milyonlarca
işçi ve emekçiye, açlık ve yoksulluğu reva görür. Sıfır zamlar dayatır,
grevleri yasaklar, sendikasızlığı dayatır ve bütün bunlarla beraber
kendi yapısal krizinin faturasını bizlere ödetir. Bunu temsil ettiği
kapitalist sınıfın çıkarları gereği yapar. Uygulanan İMF- TÜSİAD programında, kamu emekçisi sayısı olabildiğince
azaltılarak daha az sayıda kişiyi daha fazla çalıştırmak hedefleniyor.
Bunun yolunun da ancak, sizlerin beraberliğinizi, örgütlülüğünüzü kırmaktan
geçtiğini biliyorlar. Örgütsüz, iş güvencesi olmayan, istedikleri an
işten atabilecekleri bir zemini yaratmak istiyorlar. Saldırıyı püskürtecek olan, bedel ödemeyi ve ödettirmeyi göze alan
kararlı bir mücadeledir. Sizler 11 yıllık mücadele tarihinizle bedel
ödemeyi göze aldığınız için devlete geri adım attırdınız. Bizlere de
direnç kaynağı oldunuz. Bizlere gelince, bizler de kapitalist sistemin insanları öğüten koşulları
içindeyiz. Bir ayda emeğimizi satarak aldığımız ücret denen kırıntı
100 milyondur. Ve ayın büyük kısmını yarı aç yarı tok geçiriyoruz. Ücretlere
zam istediğimizde patron bize kapıyı gösteriyor, dışarıdaki işsizler
ordusunu gösteriyor. Bunun yanı sıra esnek üretim denen genel saldırıyı
da uygulamaya çalışmaktadırlar. Bu saldırı da aynen size dönük saldırıda
olduğu gibi, örgütsüzleştirmeyi ve mücadelenin kazanımlarının gaspını
hedefliyor. Oldukça kapsamlı ve ağır bir saldırı bu. Ama biz henüz sizin
gibi birleşik bir direniş hattını örebilmiş değiliz. Az sayıdaki sınıf
bilinçli işçi böyle bir mücadelenin örgütlenmesi için çaba harcamaktadır. Görüldüğü üzere, ancak birleşik ve militan bir mücadele ile kazanımlarımızı
koruyabiliriz. Bunun için her düzeyde birlik zorunludur. Hem biz işçilerin
kendi iç birliğini yaratması, hem de sizinle sermayeye karşı bir mücadele
birliği örmemiz gerekmektedir. Bunun için elele vermeli, harekete geçmeliyiz. Son olarak, sizlerin verdiği onurlu mücadelenin KESK yönetimine takılmadan
devam etmesini temenni ederiz. Sınıf bilinçli metal işçileri olarak diyoruz ki; direniş zafere, tereddüt
yenilgiye götürür. Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber, ya hiçbirimiz! İstanbuldan bir grup sınıf bilinçli metal işçisi
Kamu emekçi tabanında çıkış arayışı KESKin meclise endeksli eylem takvimlerinden biri daha devrede.
Bu arada eylemlere katılım da düşmeye devam ediyor. Duruma ilişkin değerlendirme
geçen sayımızda yayınlanmış, tabandaki paralizasyonun KESKin yapısı
ve eylem takvimleriyle bağlantısı da ele alınmıştı. Birbiriyle çelişir gibi görünse de, tabandaki paralizasyonun bir sonucu
olarak eylemlere katılımdaki düşüşe paralel (fakat ters orantılı olarak)
bir mücadele potansiyeli söz konusu. Zaten KESK bürokratizminin becerisi
de, bu potansiyeli dağıtma noktasında kendini gösteriyor. Sıfır zamlara,
sahte sendika yasasına, hızla düşen yaşam standardına vb. karşı, tüm
ücretli emekçiler gibi kamu emekçileri de giderek daha fazla birlik
ve mücadele ihtiyacı duymakta, bunu çeşitli vesilelerle ifade
etmeye de çalışmaktadırlar. Ancak KESK bürokratları her seferinde bunu
engellemenin bir yolunu bulduğu için, kitle artık yorulmuş-bıkmış durumdadır.
Örgüte güvensizlik, özellikle son dönem kararları (ve kararsızlıkları)
ile daha da artmış bulunuyor. Sendikal yapılara karşı böyle bir güvensizliğin salt kamu emekçileriyle
sınırlı olmadığı, işçi sendikaları ile kitlesi arasında da benzer kopukluğun
had safhada olduğu biliniyor. Dolayısıyla, sınıf hareketinin toplamında
ortak olan sorunlar karşısında, arayışlarda da bir benzerlik, bir ortaklık
söz konusu. Son krizle yıkımı derinleşen işçi ve emekçi kitleler, sermayenin yeni
kriz yönetme programıyla iyice yoksullaştırılırken, işçi ve emekçi sendikaları
tabanın hoşnutsuzluğunu örgütlemek ve mücadeleye akıtmak şöyle dursun,
bu saldırı programlarının uygulanmasında, adeta sermaye sınıfının gönüllü
destekçileri kesilmiş durumundalar. Kimisi (B. Meral gibi) açıktan,
kimisi de eylemsizliğiyle (DİSK) veya hedefsiz eylemleriyle (KESK) dolaylı
biçimde yapıyor bunu. Bu açıktan veya dolaylı ihanet tutumları, doğal
olarak, sınıf ve emekçi kitlelerde farklı arayışların ortaya çıkmasını
koşulluyor. Sendikalardan umudunu kesen kitlelerin, mücadele ihtiyacı
dayattıkça, başka araç arayışlarını artırıyor. Kamu emekçileri de, bu
arayışın bir parçası olarak, KESKten kesilen umutlarını tümden
yitirmemek için, tabanda birlik ve mücadele imkanlarını klamaya başlamış
bulunuyorlar. Hatırlanacağı gibi, bir dönem önce illerde şubeler platformu adı altında
tabanın birliğini sağlamak ve eyleme sevketmek mümkün olabiliyordu.
Herhangi bir saldırı karşısında kamu emekçi kitlesi KESKten bir
karar beklemeden, şubeler platformu kararlarıyla harekete geçebiliyor,
güçlü eylemler gerçekleştirebiliyordu. KESKin merkezi eylem kararları
da, mücadelenin belirli bir evresinden sonra, denetimden çıkma riskini
ortadan kaldırmak için, devreye giriyordu. Bir süredir, KESK reformizmi
şubelere de el attığı ve büyük oranda hakimiyet kurduğu için, KESK şubeler
platformu bu işlevini yitirmiş bulunuyor. Bu platformlar da artık harekete
geçmek için KESKten direktif bekliyorlar. Geriye kalan, bu hakimiyetin
tümüyle kurulamadığı az sayıda sendika ve sendika şubesi, sistemin saldırılarından
ve KESK reformizminin bu saldırılara zemin d&uum;zleyen kararlarından
duydukları rahatsızlıkları daha açıktan dile getirmeye ve mücadelenin
önünü açacak bir çıkış için arayışlara girişmiş durumdalar. Bu bir birlik arayışıdır ve kamu sendikalarıyla sınırlı bir bakışa
da sahip değildir. İşçi ve emekçi tabanında daha geniş ve yaygın bir
birlik, bir mücadele birliğidir arzulanan. Daha doğrusu, sınıf ve emekçi
kitle eylemlerinde uzun zamandır dillendirilen birleşik mücadele
isteminin, nihayet, kimi alt kademe sendikacılar tarafından da sahiplenilmeye
başlanmasıdır. Bunda, tabandaki birlik arayışlarının bir biçimde somutlanmaya
başlamış olmasının da etkisi olduğu ortadadır. Henüz yeni yeni toparlanmaya
başlamalarına ve son derece sınırlı bir kitleyi harekete geçirebiliyor
olmalarına rağmen, işçi-emekçi platformları, mücadele komiteleri gibi
oluşumlar sınıf hareketinin yönelimleri hakkında bir fikir vermekte,
dahası, bir çıkış umudunu ifade etmektedirler. Buralardan çakan umut
kıvılcımlarıdır ki, bugün, kimi sendika ve şubeleri nezdinde bir birlik
girişimi cesaretini ateşlem bulunuyor. Platformların henüz çok sınırlı bir kitleyi harekete geçirebilmesi,
sınıf hareketinin genel ihtiyaçlarıyla kıyaslamanın bir ifadesidir.
Sendikalardaki ataletle bir kıyaslama yapıldığında, hiç de azımsanmayacak
bir güçten de söz etmek mümkündür. Buna rağmen, gene de en olumsuzla
kıyaslamayı bir yana bırakmak ve platformların kitle tabanını alabildiğince
yaygınlaştırmak için çabaları artırmak gerekmektedir. Sadece varolan platformları genişletmek de yeterli değildir. Olanaklı
tüm alanlarda benzer platformların örgütlenmesi de zorunludur. Aynı
gereklilik fabrika, işyeri, sektörlerdeki mücadele komiteleri için de
geçerlidir. Telekom işçi ve emekçilerinin, alanda örgütlü sendikaların
ihanetine ve sermayenin özelleştirme, işsizleştirme, yoksullaştırma
saldırılarına karşı mücadele için örgütledikleri komitenin faaliyetleri,
tüm diğer sektör ve işletmelerde örnek alınabilir. Fabrika ve işyeri
zemininde örgütlenecek bu tür komiteler, işçi ve emekçi platformlarının
zeminini de güçlendirecek bir araçtır. Ayaklarını fabrika ve işyerlerine
basmayan bir işçi-emekçi örgütlülüğünün uzun zaman yaşadığı görülmemiştir. Platformlar, bir yandan bünyesindeki öncü işçi ve temsilciler aracılığıyla
fabrika ve işyeri komitelelerinin örgütlenmesi çalışmalarını sürdürürken,
diğer yandan, kendilerinin dışında ortaya çıkmış böyle komitelere ulaşmaya,
bu komiteler üzerinden söz konusu fabrika veya işyerini de platforma
dahil etmeye çalışmalıdırlar. Fakat daha da önemlisi, öncü, ilerici, devrimci işçi ve emekçilerin,
kitlelerdeki bu birlik ve mücadele arayışlarını görme ve gereklerini
yerine getirme sorumluluğudur. Ki, halihazırda bu kesimin bu sorumluluğun
yeterince farkında olduğunu ya da yerine getirdiğini söylemek mümkün
değildir. Genelde de böyle olmakla birlikte, özelde kamu emekçi hareketi
üzerinden bakıldığında, tabandaki birlik eğilimlerini değerlendirmek
şöyle dursun, eylemsizlik ve seyircilikleriyle paralizasyona katkıda
bulunmaktadırlar. Bunun tam bir aymazlık olduğu ve derhal son verilmesi gerektiği açıktır.
Tahribatını önlemeye yönelik hiçbir girişim içinde bulunmadan KESKe
yöneltilecek en sert eleştirilerin dahi bir anlam ifade etmeyeceği görülebilmelidir.
Kamu emekçileri, KESKin artık ihanetle tanımlanabilecek, gaflet
ve delaletinin farkındadır; ihtiyacı olan şey, farkında olduğu
bu duruma müdahale için pratiktir. Ve haklı olarak, bu pratiğin başını
da devrimcilerin çekebileceğini, çekmesi gerektiğini düşünmektedir. Kitlenin birlik ihtiyacına yönelik bir girişim için, devrimci-öncü
kamu emekçilerinin öncelikle kendi aralarında bir örgütlü birlik sağlamaları
gerektiği tartışma götürmez bir gerçekliktir. Ve ne yazık ki, bugüne
dek böyle bir birlik için verdiğimiz tüm uğraşlar boşa çıkarılmış durumdadır.
Devrimci hareketlerin kamu emekçi sendikalarındaki taraftarları da,
ne yazık ki, devletin ve sistemin saldırıları ve KESKin ihaneti
karşısında tabanda yaygınlaşan umutsuzluk rüzgarının etkisi altındadırlar.
Özelde sahte sendika yasası, genelde tüm saldırılar için, ne yaparsak
yapalım engelleyemeyiz karamsarlığı hakimdir. Devrimci-ilerici kamu emekçilerindeki bu karamsarlık yıkılmadan kitlelerin
birlik ve mücadele talebinin karşılanması mümkün değildir. Devrimcilere
düşen görev, bu karamsarlığı, bu moral bozukluğunu ortadan kaldıracak
müdahaleleri zamanında yapmaktır. Bu yapılabildiği ve önce devrimcilerin
ve onların üzerinden de kitlenin örgütlü birliği sağlandığı takdirde,
tabanda biriken potansiyeli harekete geçirmek ve saldırıları püskürtmek
zor olmayacaktır. Zafer direnen emekçinin olacak! şiarının kamu emekçi hareketi
içindeki yaygınlığı bu iyimserlik için yeterli veri kabul edilebilir.
Gerçekten de, kamu emekçi hareketinin son 11 yılı, zafere ancak direnişle
ulaşılabildiğinin somut kanıtlarıyla doludur.
KESKin 19 Haziran İzmir eylemi... Meclise gündemine endekslenen eylemler Sahte sendika yasasının mecliste görüşülmeye başlamasıyla kamu emekçi
eylemleri meclis gündemine endekslenmiş durumda. 19 Haziran Salı günü
saat 14.30da Konak Meydanında yapılması düşünülen oturma
eylemi, yasa üzerine yapılacak görüşmelerin ertelenmesi gerekçesiyle,
KESK tarafından basın açıklamasına dönüştürülerek bitirildi. Basın metnini okuyan Alim Murathan; sahte sedika yasa tasarısının mecliste
görüşülmesi durumunda 26 Haziranda tüm illerde oturma eylemleri,
27 Haziran işbırakma eylemleri ve görüşmelerin yine devam etmesi durumunda
ise 28 Haziranda da Ankarada merkezi bir eylem yapılacağını
duyurdu. Sahte sendika yasasına hayır! Hükümet yasanı al başına
çal!, Sendika hakkımız grev silahımız!, Direne
direne kazanacağız! vb. sloganlarının atıldığı eyleme temsilcilerden
oluşan yaklaşık 230 kişi katıldı. SY Kızıl Bayrak/İzmir |
|||||