Ölüm Orucu şehidi/DHKP-C tutsağı Fatma Hülya Tümgan:
Cüret, kararlılık, halka ve yoldaşlarına
bağlılık...
Mücadeleye katılmasının ilk adımlarından biri, hapishanelere yönelik
çıkarılan 1 Ağustos Genelgesine karşı imza toplamak oldu.
Devrimci tutsaklara karşı büyük bir saygı duyuyor, onlar üzerindeki
baskıların insani olmadığını düşünüyordu. Yine aynı nedenle yapılan
açlık grevine katıldı. Okulda kurulan öğrenci derneğinin kurucu üyesi
oldu, artık bir Dev-Gençliydi. Devrimci tutsakları karşı duyduğu sevgi
ve saygı, onu tutsak yakınlarına da yakınlaştırdı. Samsun TAYADın
açılması çalışmalarına katıldı. Üniversiteyi bitirdikten sonra da Samsunda
kaldı. Bir süre vekil öğretmenlik yaptı. Sonra öğretmenliği bırakarak
Mücadele Dergisinde muhabir ve temsilci olarak çalışmaya başladı. 16-17 Nisan operasyonları sonrasında gözaltına alınarak tutuklandı.
Ankara Ulucanlar Hapishanesine konuldu. Burada olduğu günlerde yapılan
süresiz açlık grevine katıldı. Tahliye olduktan sonra yine Samsunda
Mücadele Dergisinde çalışmaya devam etti. Yine uydurma gerekçelerle
bir kez daha tutuklandı. İşkenceler, hapishaneler onu yıldıramadı. Tahliye
olduğunda yine kaldığım yerden devam dedi. Ve Samsunda
demokratik alanda mücadelesine devam etti. Devrimci Halk Kurtuluş Cephesinin açıklamasından...
Ölümün hücre hücre yenildiği bir
savaştan Düşmanım hücre saldırılarıyla devrimciliği tasfiye etmeye,
halklarımızın onuruna, namusuna göz diktiği bir süreçte, üzerimdeki
yükün her geçen gün ağırlaştığını biliyorum. ... Ölümün hücre hücre
yenildiği bir savaştan alnımın akıyla çıkacağıma inanıyorum. İstanbul 11.6.1976 doğumlu olan yoldaşımız aslen Tokatlı yoksul
bir ailenin çocuğudur. İstanbulun gecekondularında düzenin kültürünün
içinde ama ona hiçbir zaman alışamadan büyüdü. Devrimcilikle tanışması
1995, 12 Martındaki Gazi katliamı sonrasına rastlar. Sempati duymaya
başlar. Sonraki yıllarda örgütlü ilişkiler içinde yer aldı. Mahalli
alanda çalışmalar içinde yer aldı. Eskişehir tabutluğunun açıldığı yıl tutsak düştü. O da Eskişehire
gönderildi. Burada direniş içinde yer aldı. Bu direnişten etkilendi
ve kafasında devrimcilik, Parti-Cephelilik yeniden şekillendi. Birçok
şeyi yeniden öğrendi. Ben bu işi yapacağım kararını verdi.
Direniş sonrası gittiği Ümraniye hapishanesinde de kendini geliştirdi. Devrimcilik deyince Berdanı düşünür, Berdan abi gibi olmak
istiyorum derdi. Şimdi Sedat yoldaşımız da Berdan gibi
ölüm orucu şehidi olarak halkımızın gönlündeki yerini aldı.
Erdoğan Güler Ölüm Orucu direnişinin 147. gününde ölümsüzleşti... Bir sıra neferi olarak kahramanlaştı İşte tam da bu noktada tüm dünyaya, Türkiyeye insan olmanın,
devrimci, demokrat olmanın ne demek olduğunu gösterdi. BEN DE
BU ÖLÜMLER KARŞISINDA SESSİZ KALAMAZDIM. ÇÜNKÜ ONLARIN İSTEKLERİ BENİM
İSTEKLERİM, ONLARIN HAYKIRIŞLARI BENİM HAYKIRIŞIM. BUNA KULAKLARIMI
TIKAYAMAZDIM. sözleriyle neden ölüm orucuna yattığını anlattı. Her şey bu kadar yalındır. Her şey bu kadar gerçek ve insana özgüdür.
Kendisine devrimci, demokrat, aydın, sosyalist, ilerici deyip de ölüm
orucuna her türlü küfürü eden, kendi pis ve bencil dünyalarında ölümlerimizi
gizliden sevinerek izleyenlere adeta, İnsan mısınız siz? Anlı
şanlı kurumlarınız, partileriniz, sendikalarınız, odalarınız olsa ne
olur! O beyinlerinizin içinde insana ait, bu halka, Anadolu topraklarının
insanına ait hiçbir duygu, düşünce, hiçbir değer yoksa; tek bildiğiniz
Avrupa emperyalist demokrasisi, uluslararası standartlar sahtekarlığıysa,
ne işe yarar sizin demokratlığınız, devrimciliğiniz der gibi yalın
ve sadedir Erdoğanın ölüme yatması. Onca teori, lafazanlık, ölüm
orucu üzerine çok konuşup hiçbir şey yapmayan, dergi sayfalarından devrimcilere
küfretmekten başka bir meziyetleri olmnlara, sayfalar dolusu değil,
tek bir cümleyle cevap verdi Erdoğan; sessiz kalamazdım.
Sessiz kalmadı, ölüme yattı ve öyle mütevazi bir sıra neferi olarak
kahramanlaştı. Haklar ve Özgürlükler Platformunun açıklamasından... |
|||||