Kızıl Bayrakın bu sayısında, dünyanın dört bir yanındaki 1 Mayıs
kutlamalarından belli kesitler sunuyoruz. Bunlar, kutlamaların gerçek
kapsamını ve havasını vermekten uzak, yetersiz ve sınırlı kesitlerdir.
Uluslararası iletişim araçları üzerindeki gerici emperyalist tekel, gerçek
tabloya ulaşmanın önünde aşılması güç bir engel durumundadır. Buna rağmen
elde edilebilen sınırlı bilgiler, dünya ölçüsünde bu yılın 1 Mayısının
nasıl bir havada geçtiği konusunda az-çok bir fikir verebilmektedir. Bu
yıl 1 Mayısın dünyanın dört bir tarafında milyonlarca işçi ve emekçinin
geçmiş yıllara göre daha geniş bir katılımıyla kutlandığına kuşku yoktur. Herşey bir yana, bizzat emperyalist metropollerdeki 1 Mayıs gösterileri
bile bu konuda yeterli bir fikir vermektedir. Berlindeki yasaklamalara,
Londradaki tehdit ve terör havasına, Zürihteki polis provokasyonlarına
rağmen, bu kentlerin her birinde binlerce, onbinlerce gösterici alanlara
çıkmış, gerektiği durumlarda polisle militan çatışmalara girmiştir. Buna
örneğin Asyadan Seulü, Avusturalyadan Sidney ya da Melbourneu
ekleyebiliriz. Emperyalist iletişim tekelleri tarafından milyonlarca işçi ve emekçinin
katıldığı daha barışçıl gösterileri gizlemek ya da gölgede bırakmak için
kullanılıyor olsalar da, emperyalist metropollerde gerçekleşen bu kitlesel
militan gösteriler dahi son derece anlamlı ve açıklayıcı bir tablo sunmaktadır.
Bu, kapitalizme karşı büyüyen öfke ve hoşnutsuzluğun tablosudur. Ve son
yıllarda artık buna daha sık tanık olunmaktadır. Bu gösterilerde gençiliğin geniş ve etkin katılımı özellikle dikkat çekmektedir.
Tıpkı bu yılın Türkiyesindeki 1 Mayıs kutlamalarında olduğu gibi.
Toplumun genç kuşaklarının kurulu düzene, adını açıkça koyarak kapitalizme
karşı ortaya koyduğu bu militan protestoların verdiği mesaj yeterince
açıktır. Gençlik kitlelerinin giderek genişleyen bir kesimi kapitalizmde
kendisi için bir gelecek görmemektedir. Dahası emperyalist küreselleşme
saldırısının insanlığın ezici çoğunluğu için yarattığı derin acılara ilgisiz
kalmak bir yana, buna zaptedilemeyen bir öfke duymaktadır. Bunun anlamını tam olarak değerlendirebilmek için, gençliğin, örneğin
Güney Korede, büyük ölçüde genç bir işçi sınıfı demek olduğunu da
gözönünde bulundurmak gerekir. Aynı şekilde, bu son protestoların, herhangi
bir başka vesileyle değil, fakat tam da işçi sınıfının sermayeye karşı
birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs gibi anlamlı bir günde
gerçekleştiğini de unutmamak gerekir. İstanbulda anlamını yeniden bulan bir 1 Mayıs Türkiyedeki 1 Mayısın tablosu ise gözler önündedir. Yasaklamalara,
engellemelere, sendika bürokrasisinin son ana kadar ilgisiz ve son anda
baştan savma hain çabalarına rağmen, 1 Mayıs ülke çapında onbinlerce işçi
ve emekçinin katılımıyla kutlandı. Kutlamaların ağırlık merkezi doğal
olarak İstanbul oldu. Birkaç yıllık bir aradan sonra, 1 Mayıs İstanbul
üzerinden bir kez daha gerçek anlamına ve eski havasına kavuştu. İşgünü
olmasına rağmen, işçi ve gençlik ağırlıklı 70 bin kişi İstanbulda
1 Mayısı coşkulu bir havada kutladı. Emperyalizme, sosyal yıkım
programlarına ve F tipi hücrelere karşı öfke ve tepki dile getirildi.
Tüm baskı, terör ve sindirme çabalarına rağmen solun hala sahip olduğu
önemli emekçi kitle potansiyeli, İstanbuldaki 1 Mayıs kutlamaları
şahsında somut olarak açığa dil;ıktı. Dezavantajlara ve belirsizliklere rağmen... Bu yılın 1 Mayıs kutlamalarının nasıl geçeceği, işçi ve emekçi hareketi
yönünden nasıl bir tablo sunacağı büyük bir merak konusuydu. Bu bir dizi
nedenden dolayı böyleydi. Öncelikli neden, Şubatta patlak veren ve bir anda sosyal yıkıma
yeni boyutlar ekleyen krize işçi sınıfı cephesinden henüz anlamlı bir
eylemli tepkinin gelmemiş olmasıydı. Sendika ağalarının bilinen marifetleri
sayesinde, önden büyük iddialara konu edilen 14 Nisan eylemi beklenmedik
ölçüde sönük geçmiş, bir hava boşaltma eylemi bile olamamış, yasak savma
bir eylem sınırları içinde geride kalmıştı. İkinci neden, neredeyse son birkaç güne kadar 1 Mayısa herhangi
bir hazırlığın yapılmamasıydı. 1 Mayıs öncesi günlerde 1 Mayıs konusunda
rahatsız edici bir suskunluk egemendi ortama. Son birkaç yıldır olduğu
gibi düzen propagandası bu yıl da 1 Mayısı yok sayıyor, provokatif
niyetlerle dahi olsa sözünü etmemeye özen gösteriyordu. Kuşkusuz bunda,
ciddi ve dolayısıyla kendileri için rahatsız edici bir 1 Mayıs ön hazırlık
sürecinin yaşanmıyor olması da önemli bir etkendi. Üçüncü bir neden, devrimci hareket cephesinden dikkatlerin çok büyük
ölçüde Ölüm Orucu direnişine kilitlenmiş olmasıydı. Zaten son derece sınırlı
güçlere dayanan devrimci çevreler, bu iki temel gündemi bir arada ele
almakta ve birbirine bağlamakta başarısız bir görüntü sunuyorlardı. Edilgen
bir kitle desteğini kullanarak 1 Mayısta sözde bir güç gösterisini
yıllık davranış çizgisi haline getiren reformist çevreler de, son bir
haftaya sığan sınırlı faaliyetler hariç, bu yıl ciddi bir önhazırlık çalışması
yürütmediler. Son bir neden ise, 1 Mayısın işgününe denk gelmesi ve sendika bürokrasisi
etkin bir tavır koymadığı sürece, işgününe denk gelen bir 1 Mayısa
işçi katılımının güçlüğüydü. Ama tümü de dezavantaj oluşturan bu etkenlere rağmen bu yılın 1 Mayısı,
özellikle de İstanbul üzerinden oldukça olumlu ve umut verici bir tablo
ortaya çıkardı. Sınıf ve kitle hareketinin, en zayıf göründüğü bir ortamda
bile, gerçekte nasıl bir mücadele birikimi ve potansiyeli taşıdığı somut
olarak açığa çıktı. Belirgin işçi ve gençlik katılımı Öteki bir dizi kent daha farklı bir görüntü sunsa da, işgününe denk gelen
bir 1 Mayısa İstanbuldaki işçi katılımı son derece dikkate
değer olmuştur. 70 bin kişilik katılımcı bir kitlenin yaklaşık olarak
20 binini işçilerin oluşturduğunu söyleyebiliriz. Bu önemle değerlendirilmesi
gereken bir olgudur. Gençlik katılımının yüksekliği ise, ülke çapındaki
hemen tüm kutlamaların ortak özelliği olmuştur. Ezilenlerin temsilcisi
olarak işçilerin ve toplumun geleceği olarak gençliğin 1 Mayıs gibi anlamlı
bir günde bu belirgin öne çıkışının kuşkusuz ki devrimci siyasal mücadele
bakımından özel bir anlamı vardır. Bu üzerinde önemle düşünülmesi gereken
bir başka temel olgudur. İşçilerin ya da gençliğin 1 Mayıs kutlamalarına bugün için hangi sendika
ya da siyasal yapıların denetiminde ya da etkisinde aktığı ise, tali bir
öneme sahiptir. Bu güncel ve geçici olması kaçınılmaz olan bir durumdur.
Önemli ve kalıcı olan, işçilerin ve gençliğin taşıdığı mücadele potansiyeli,
1 Mayıs kutlamaları üzerinden ortaya koyduğu somut mücadele isteğidir.
Bugünün Türkiyesinde sendikal bürokrasinin ya da yasal sol partilerin
yığınların mücadele isteğine yanıt verme gücü, yeteneği ve dolayısıyla
şansı yoktur. Bu güçler mücadelenin etkeni değil fakat aşılması gereken
engelleridirler. Bugünkü etkilerini neredeyse tümüyle faşizmin kitleler
üzerindeki yıldırıcı etkisine ve devrimci akımlara nefes aldırmamaya çalışan
acımasız terörüne borçludurlar. Teönemde bu nokta hiçbir biçimde unutulmamalıdır.
Geleceğe her zaman direnenler, kurulu düzene ve devlete boyun eğmeyenler,
emekçilerin davası için her türlü fedakarlığa açık bir bilinçle katlananlar
kalacaklardır. Geleceği onlar temsil ediyorlar, onlar kucaklayacaklardır. Faşizmin çok yönlü tasfiye saldırılarına rağmen ayakta kalmayı başaracak
ve bu aynı çaba içerisinde mücadele gücü, direnci ve kapasitesi konusunda
kitlelere adım adım güven verecek olan devrimci parti ya da partiler,
reformizmin kof etkisini yıkarak, mücadele potansiyeli ve isteği taşıyan
kitlelerle buluşmayı da başarabileceklerdir. Reformist parti saflarında
1 Mayıs kutlamalarına katılan gençlik kesimlerinin coşkulu ve enerjik
bir tutum ortaya koymaları, devrim ve sosyalizm şiarlarını militan bir
ruhla haykırmaları, onlarla şu an saflarında bulundukları reformist partiler
arasındaki derin uçurumu kendiliğinden ortaya koyuyor. Bu, işaret ettiğimiz
olgunun anlaşılmasına, 1 Mayıs eylemleri üzerinden somut bir göstergedir. Sosyal yıkıma ve hücre saldırısına karşı kesişen öfke Bu yılın 1 Mayıs kutlamalarının kitle bileşimi kadar katılımcı kitlenin
ortaya koyduğu tepkinin, haykırdığı şiarların ortak niteliği de dikkate
değerdir. Emperyalizme, krizle birlikte ağırlaşan sosyal yıkım saldırılarına
ve F tipi hücrelere karşı öfkeyi, tepkiyi ve mücadele isteğini dile getiren
şiarlar, ülke çapındaki tüm kutlamaların neredeyse ortak özelliğidir.
Emperyalizme ve sosyal yıkım saldırılarına karşı işçi ve emekçi tepkisi
anlaşılır olmaktan öteye herkesçe bilinen bir olgudur. Burada özellikle
yeni olan, emperyalizmin ve sermayenin sosyal yıkım saldırısına karşı
tepki içindeki emekçilerin önemli bir kesiminin hücre saldırısına karşı
da hissedilir bir duyarlılık içerisinde olduklarının somut olarak açığa
çıkmasıdır. 6 ayı aşan direniş ve son haftalarda birbirini izleyen ölümler,
kuşkusuz ki bu duyarlılığın oluşmasınelirleyici etken durumundadır. 1 Mayıs kutlamalarında açığa çıkan bu olgu, sosyal yıkım saldırısına
karşı mücadele ile hücre saldırısına karşı mücadeleyi birarada ele almanın
ve birbirine bağlamanın olanaklarına bir kez daha somut olarak işaret
etmektedir. SY Kızıl Bayrak |
|||||