NATO ve AB’den yeni “görev gücü” çıkarması
A. Vedat Ceylan
“Sömürgeciler, medeniyet götürdüklerini iddia ederken aslında kendi barbarlıklarını ihraç ederler; özgürlüğü talep eden halklar ise bu barbarlığa karşı ayağa kalkar.” Jean-Paul Sartre
Avrupa Birliği (AB) ile NATO, küresel çapta hegemonyalarını artırmak için yeni bir “üst düzey görev gücü” kurma kararı aldı.
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve NATO Genel Sekreteri Mark Rutte’nin ilan ettiği bu ortak adım, emperyalist dünya düzeninde Avrupa ve NATO ittifakının çıkarlarına tehdit oluşturabileceği varsayılan tüm güçlere karşı açık bir saldırganlık politikasının yeniden düzenlenmesi anlamına geliyor.
Bu yeni görev gücü, yalnızca Rusya ve Çin gibi büyük küresel aktörlere değil, bu güçlerin etrafında şekillenen ülke ve güçlere karşı da NATO ve AB’nin saldırı kapasitesini artırma hedefini taşıyor.
Von der Leyen ve Rutte tarafından yapılan ortak açıklamada yer alan, Ukrayna’da devam eden savaşın “Avrupa’nın güvenliği için en büyük tehdit” olduğu iddiası, Batı bloğunun Ukrayna’da yaşananları bir araç olarak kullanıp emperyalist genişlemeye gerekçe sağlama çabasının göstergesidir. Gelinen aşamada bu savaşın, Batı emperyalizminin dünyayı yeniden dizayn etme çabasının “yeni” bir hamlesi olduğu aşikar.
NATO ile AB’nin bu girişimle işaret ettiği hedef; Çin, Rusya ve İran başta olmak üzere Batı’nın hegemonyasına karşı direnen tüm ülkeleri çevreleyerek bu bölgelerde direnen halkları tehdit edecek yeni bir cephe oluşturmaktır.
AB ve NATO ittifakı, Ukrayna’daki savaş üzerinden kendilerini “barış ve güvenlik savunucusu” diye tanımlıyor. Oysa uyguladıkları politikalar, halkların özgürlük taleplerine yönelik baskıyı artırmayı ve küresel emperyalist rekabette ellerini güçlendirmeyi amaçlıyor.
Savaşın başından beri her türlü silah ve mühimmatla Ukrayna’daki savaşın ateşini harlayanlar, Kuzey Kore’nin Rusya’ya asker gönderdiğini iddia ederek bunu “uluslararası barışa tehdit” olarak sınıflandırıyor. Bu riyakar tutumla kendi hakimiyet alanlarını koruyabileceklerini var sayıyorlar.
NATO-AB ittifakının bu yeni hamlesi Rusya’yı, Çin’i, İran’ı olduğu kadar Batı hegemonyasına direnen tüm ülkeleri ve ona boyun eğmeyen tüm halkları da hedef alıyor.
Von der Leyen ve Rutte’nin ABD başkanlık seçimleri öncesinde NATO-AB ilişkilerini derinleştirme adımları ise dikkat çekici bir diğer gelişme olarak öne çıkıyor.
AB, ABD başkanlık seçimlerinin sonuçlarından bağımsız olarak Batı bloğu içerisindeki emperyalist iş birliğini güçlendirmeyi hedefliyor.
Von der Leyen’in, Cumhuriyetçi aday Donald Trump’ın seçilmesinin transatlantik bağları zayıflatabileceği endişesiyle “Trump görev gücü” olarak adlandırılan bir ekip oluşturması, olası “Trump’lı bir ABD’ye” hazırlık olarak yorumlanıyor.
Trump’ın olası zaferinin Batı içinde emperyalist çıkar birliğini zayıflatabileceği düşüncesi, NATO-AB ekseninin yeni görev gücü kurma çabasıyla daha agresif stratejilere yöneldiğini gösteriyor.
AB ve NATO liderlerinin özellikle Rusya’nın Avrupa’daki “saldırganlığını” kıtanın barışına ve güvenliğine tehdit olarak nitelendirmeleri, emperyalist stratejilerin ve müdahale politikalarının ardında Batı’nın kendisine tehdit olarak gördüğü güçleri yıpratma hevesini saklıyor.
NATO ve AB için onun hegemonyasına boyun eğmeyen hangi ülke ve her kim olursa olsun, “barışa bir tehdit” olarak hedefe konuluyor.
Ülkeleri askeri, siyasi ve ekonomik stratejilerle yalnızlaştırmayı hedefleyen NATO-AB bloğu, aynı zamanda direnen halkların iradesini kırmayı amaçlıyor. Von der Leyen ve Rutte’nin yeni “görev gücü” açıklamaları, aslında direnen tüm güçlere karşı Batı blokunun yeni bir seferberlik hazırlığında olduğunu ortaya koyuyor.
Rutte’nin ifadesiyle NATO-AB bloğu, “Rusya’nın Avrupa topraklarındaki saldırganlığına karşı alınacak önlemleri yalnızca Avrupa ve Orta Doğu’da değil, Asya’ya uzanan bir bölgede genişletmeyi de hedefliyor.”
NATO ile AB, bu yeni görev gücünü “kendini savunma” kisvesi altında konumlandırıyor. Oysa bu gücün oluşturulması Rusya ve Çin gibi güçlere karşı kapsamlı müdahale kapasitesinin genişletilmesi anlamına geliyor.
Bugün emperyalist blok, “barış ve güvenlik” söylemleri altında işgalleri ve müdahaleleri meşrulaştırarak direnen halklar üzerindeki yıkıcı etkisini artırmayı amaçlıyor.
Bu çerçevede, NATO-AB ittifakı her geçen gün daha saldırgan politikalarla kendi emperyalist çıkarlarını tahkim etmeye çalışıyor.
Avrupa ile ABD emperyalizminin ortak çıkarları doğrultusunda oluşturulan yeni “görev gücü”nün direnen halklara ve sınıflara karşı konumlanacağı açık. İşçi, emekçi ve ezilen halkların kendilerinin olanı geri almak için direneceği de öyle. “Yeryüzünün Lanetlileri”nden biri olan, Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi-FLN üyesi olarak Cezayir’in bağımsızlık mücadelesine katılıp küçümsenmeyecek katkılar sunan Frantz Fanon’un dediği gibi; “Halklar, kendilerinin olanı geri almak için direnmek zorundadır; özgürlüğün bedeli, tahakkümden kurtulmak için her türlü mücadeleyi göze almaktır.”
|