İçindekiler:

14 Mayıs 2021
Sayı: KB 2021/Özel-18

Çeteleşen devlete karşı mücadeleye!
Kullanışlı aparatlar olarak çeteler
Filistin halkı kazanacak!
Tıkanan rejimin Mısır’la anlaşma telaşı
Sömürgeci işgal harekatı
Aşı programında turizm önceliği
“Büyüyen” Türkiye, derinleşen yoksulluk
İntiharlardaki artış
Gerici-faşist iktidarın korku genelgesi
İkizdere’de devlet-yandaş işbirliği ile talan
12 Eylül yenilgisi, işçi hareketi ve bahar eylemleri
1 Mayıs iradesi keyfi yasakları parçaladı
İsrail’in katliam savaşı ve Filistin direnişi
Kolombiya’da yeni isyan dalgası
Kapitalizm geleceği savaşta arıyor
Kapitalist ilaç tekelleri
DGB: Direnen Filistin halkı kazanacak!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

“Büyüyen” Türkiye, derinleşen yoksulluk

 

Dünya Bankası’nın Nisan 2021 yılında yayınladığı raporda- 2020 yılında dünya ekonomisinin %4,3 küçüldüğü- Türkiye ekonomisinin ise %1,8 büyüdüğü belirtiliyor.  Raporda G20 ülkeleri içinde Türkiye’nin Çin ile birlikte kişi başına düşen milli gelirini artırdığı yer alıyor.

Aynı raporda Türkiye’de yoksulluğun artığının altı çiziliyor. Ortaya konulan tabloda Türkiye’de servet ve sefalet arasındaki uçurumum derinleştiği görülüyor. İşçi ve emekçiler gündelik yaşamlarında bu uçurumun ne kadar derinleştiğini her gün yaşayarak görüyorlar. Toplumun geniş kesimlerinin yıkımı uğruna gerçekleştirilen büyüme ise sermaye çevrelerinin servetlerinin katlanmasından başka bir şey ifade etmiyor.

Sermayeye hizmette sınır tanımayan iktidar

Sermayenin demir yumruğu AKP iktidarı, salgını fırsata çevirerek, işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarını ağırlaştıran uygulamaları peyderpey hayata geçirdi. Aynı zamanda bütün kamu fonlarını sermaye çevrelerine peşkeş çekti. Önlem adı altında sermayedarların kârlarından zarar etmemesini sağlayacak, hatta artıracak uygulamalar devreye sokuldu. İşçiler fabrikalarda ölümle burun buruna çalışırken, sermayedarlar ardı ardına büyüme rakamları açıkladılar. Bu rakamlar toplumun geniş kesimlerinin prangalarının kalınlaştırılması ve yoksulluğun daha da derinleşmesinden başka bir anlam taşımıyor.

“Tam kapanma” adına devreye sokulan uygulamalar ve iktidar sahiplerinin yaptığı açıklamalar toplumun geniş kesimlerinin onlar için hiçbir önemi olmadığını bir kere daha gösterdi. Tayip Erdoğan, Mevlüt Çavuşoğlu ve diğer iktidar yetkilileri açıklamalarında tek dertlerinin sermaye çevrelerinin çıkarlarını korumak ve artırmak olduğunu her fırsatta ifade ediyorlar. Bir bütün olarak Türkiye sermayesi 2020 yılında ve 2021 yılının ilk çeyreğinde ciddi büyüme rakamlarına ulaşmış durumda. Sermaye çevreleri içinde AKP iktidarı ile doğrudan bağı olan klik ise devlet ihaleleri, rant, talan vb.den aldıkları payla büyümede aslan payını alan kesimler arasında yer alıyor.

Çalışma şartları ağırlaşıyor, yoksulluk derinleşiyor

Sermaye iktidarı AKP, pandemiyi fırsata çevirerek, yaşanan krizin faturasını kolayca işçi ve emekçilerin sırtına yükledi. Hayat pahalılığı artarken, işçi ve emekçilerin ücretleri eridi. Dahası geçmişte kazanılmış bir dizi hak bir bir gasp edildi. Çalışma hayatı ve toplumsal yaşam 2020 öncesine göre daha ciddi sorunlar yumağı ile karşı karşıya bırakıldı. İşsizlik ve enflasyon rakamları sürekli olarak arttı. Resmi kurumlar işsizlik ve enflasyon rakamlarını düşük göstermek için dünyada eşi benzeri görülmemiş sahtekârlıkları devreye sokuyorlar. Aşağı çekilmiş hali ile bile işsizlik ve enflasyon rakamları bir hayli yüksek çıkıyor. Resmi kurumların açıkladığı rakamlarla çarşı-pazar arasında ise ciddi bir uçurum göze çarpıyor. Tüm bu sorunlara, burjuva hukuk ve yasaları ayaklar altına alınarak hayata geçirilen baskı ve zorbalık da eklenince, Türkiye yerli ve yabancı sermaye için yüksek karlar elde edilen bir sömürü cenneti, işçi ve emekçiler içinse toplama kampı görünümü sunuyor.

Toplumsal öfke artıyor

Dünya bankası ve IMF’nin açıkladığı rakamlar ile sermaye sahiplerinin büyüme oranları, Türkiye’de servet ve sefalet arasındaki uçurumun son birkaç yılda katlandığını gösteriyor. Rakamların gösterdiği bir başka şey ise sermayenin belli ellerde toplandığı ve ara katmanlardan epeyce bir kesimin yoksullar kervanına katıldığıdır.

Servet-sefalet kutuplaşması bir yandan da toplumsal hoşnutsuzluğu derinleştirmektedir. İktidar sahipleri ve sermayedarlar bu gerçekliği gördükleri için toplumun geniş kesimleri üzerindeki baskı ve zorbalığı artırıyorlar. Buna rağmen toplumun biriken öfkesinin farklı biçimlerde dışa vurmasını engelleyemiyorlar. Servet ve sefalet arasındaki uçurumun her geçen gün artması daha güçlü toplumsal patlamaları kaçınılmaz kılıyor.

Dünya Bankası raporu bu gerçekliği gördüğü için sermaye iktidarına çeşitli nasihatlerde bulunuyor. İşçi sınıfı ve emekçiler de emperyalist-kapitalist dünya sistemine hizmette sınır tanımayan bu kurumların raporlarından kendi paylarına düşen sonucu çıkarmalı, sınıfsız-sömürüsüz bir dünya mücadelesini büyütmek için kolları sıvamalıdırlar.

 

 

 

 

 

İçki yasağı kalıcılaştırılmaya çalışılıyor!

 

AKP-MHP iktidarı pandemi döneminde sermayenin çıkarlarını gözeten bir dizi uygulamayı devreye soktu. Kısa çalışma ödeneği ile milyonlar açlığa mahkûm edildi. İşten çıkartmak yasak dendi, ancak Kod-29’la tazminatsız işten atmanın önü açıldı… Diğer yandan pandemi önlemi adı altında bir dizi akıl dışı uygulama devreye sokuldu. Bu sözde önlemlere göre ticari amaçlı el ilanı dağıtmak, stiker vb. yapmak koronanın bulaşmasına sebep olmazken, 1 Mayıs çağrılı afiş asmak, bildiri dağıtmak vb. koronanın yayılmasına sebep “olabilmektedir”. 1 Mayıs’ın ön günlerinde ve 1 Mayıs günü direnen işçilerin, ilerici-devrimci güçlerin sokağa çıkması, eylem yapması yasak olurken AKP yandaşı toplulukların İsrail konsolosluğu önünde eylem yapması sorun olmamaktadır.

Tüm fabrikalar-işyerleri çalışırken 17 günlük sözde “tam kapanma” ilan etmenin ya da “tam kapanma”dan önce uygulanan 19.00 yasağının koronaya karşı önlem olmadığını bir çok bilim insanı, meslek örgütü açıklarken, iktidar bu uygulamaların “etkili korona önlemleri” olduğunu iddia etmektedir. Bu akıl dışı uygulamaların en çok tartışılanlarından bir tanesi de pandemi önlemi adı altında alkollü işçi satışının yasaklanmasıdır. Gündeme gelen son torba yasa tasarısı ile içki yasaklarının farklı bir boyuta taşınmaya çalışıldığı görülmektedir.

Tek adam rejimi pandemi bahanesiyle baskıcı-gerici politikalarını bir bir hayata geçirirken bir yandan da bu uygulamaları kalıcılaştırmak için adımlar atmaya devam etmektedir. Bu adımlardan bir tanesi de içki satışı yasağını kalıcı hale getirecek torba yasa teklifidir. Bayram tatilinden sonra meclis gündemine gelmesi beklenen torba yasa kapsamında içkili yerlerle ilgili “sorun alanı” tanımı yapılmakta, geç saatlere kadar çalışmalarının yörenin huzurunu bozduğu iddia edilmekte, “çözüm” adı altında bir dizi kısıtlama sunulmaktadır. Bu kapsamda içkili işyeri açılmasından çalışma saatlerinin belirlenmesine kadar bir dizi uygulamada valiliklere ve kolluk güçlerine yetki verileceği anlaşılmaktadır.

AKP-MHP iktidarının hem sözde pandemi önlemleri hem de alkollü içki satışıyla ilgili torba yasa teklifiyle kendi yaşam tarzını tüm topluma dayattığı görülmektedir. Akşam sokağa çıkmanın, içki satışının yasaklanması akla şeriat kanunlarını getirmektedir. Bu uygulamaları gerici politikaların başka bir boyutu olan kadın düşmanı politikalar tamamlamaktadır. Tek adam rejiminin şefi pandemi günlerinde bir gece yarısı kararnamesine imza atarak İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmiştir.

Her yanından çatırdayan AKP-MHP iktidarının ayakta kalmak için pandeminin ve krizin faturasını işçi ve emekçilere kesmekten, sömürü politikalarını hayata geçirmekten başka bir çıkar yolu bulunmamaktadır. Sermaye sahipleri pandemi koşullarında kârlarına kâr katarken işsizliğe, açlığa, sefalete sürüklenen işçi ve emekçilerin payına sömürünün yanında keyfi yasaklar, akıl dışı uygulamalar, baskı ve gerici politikalar düşmektedir. İşçi ve emekçilerden düşünmeden, sorgulamadan köle gibi çalışması beklenmektedir. İşçi-emekçiler köle kamplarını andıran koşullarda ölümle burun buruna çalışmaya zorlanırken bir de bilimsellikten uzak uygulamalarla, keyfi yasaklarla ve gericilikle boğuşmaktadır. İşçi ve emekçilerin sömürü zincirlerini kırmak, üzerlerine giydirilmek istenen deli gömleğini parçalamak için mücadele etmekten başka bir seçeneği bulunmamaktadır.