İçindekiler:

14 Mayıs 2021
Sayı: KB 2021/Özel-18

Çeteleşen devlete karşı mücadeleye!
Kullanışlı aparatlar olarak çeteler
Filistin halkı kazanacak!
Tıkanan rejimin Mısır’la anlaşma telaşı
Sömürgeci işgal harekatı
Aşı programında turizm önceliği
“Büyüyen” Türkiye, derinleşen yoksulluk
İntiharlardaki artış
Gerici-faşist iktidarın korku genelgesi
İkizdere’de devlet-yandaş işbirliği ile talan
12 Eylül yenilgisi, işçi hareketi ve bahar eylemleri
1 Mayıs iradesi keyfi yasakları parçaladı
İsrail’in katliam savaşı ve Filistin direnişi
Kolombiya’da yeni isyan dalgası
Kapitalizm geleceği savaşta arıyor
Kapitalist ilaç tekelleri
DGB: Direnen Filistin halkı kazanacak!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Sedat Peker’in videoları…

Kullanışlı aparatlar olarak çeteler

 

Nisan ayının başında organize suç örgütü lideri Sedat Peker ve çetesine karşı çeşitli illerde operasyon düzenlemişti. Peker’in eşi ve çocuklarının yaşadığı İstanbul’daki evinde de arama yapılmıştı. Peker, YouTube’dan yayınladığı bir video ile kendisine ve adamlarına yönelik yapılan operasyonun arkasında AKP “derin devletinin başı” Mehmet Ağar ve Pelikancılar’ın olduğunu söyledi. Operasyonun aynı zamanda bizzat Tayyip Erdoğan’ın isteğiyle Türk vatandaşı olmuş Azeri girişimci Mübariz Mansimov’un mallarının yağmalanması amacı taşıdığını da ileri sürdü. Peker’in iddialarına göre “Ağar ve Pelikancılar AKP eliyle palazlanan Mansimov’u ‘Fetöcü’ diye içeri attılar ve korkutarak Bodrum’daki milyar dolarlık yerine el koydular.”

Ardından yeni bir video yayınlayarak Mehmet Ağar ve aynı zamanda AKP milletvekili olan oğlu Tolga Ağar’la ilgili ‘uyuşturucu’ itirafında bulunan Peker, gazetecilik öğrencisi Yeldana Kaharman’ın ölümü ve Azeri Mübariz Mansimov’un mal varlığına el konulması üzerinden Ağarlara yüklendi.

İlişkiler tamamen duygusal(!)

Bunun ardından geçen yıl sosyal medyada organize suç örgütü liderliğinden hüküm giymiş Alaattin Çakıcı ve eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın da içinde olduğu Bodrum Yalıkavak Marina’da çekilmiş dörtlü çetenin fotoğrafı tekrar gündeme geldi.

Mübariz Mansimov Gurbanoğlu’nun sahibi olduğu Bodrum Yalıkavak Turizm ve Yat Limanı Yatırımları’nın satışı sırasında bir sürü kirli ilişki ortaya dökülmüştü. Mansimov, marinadaki hisselerinin bir bölümünü 2016 yılında satmış ve bir yıl sonra otel ve marinanın değerinin altında hatalı biçimde devrinin gerçekleştirildiği iddiasıyla Palmarina Holding ve RSR Holding’e dava açmıştı. Hisseleri satın alan isimler Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Petrol Şirketi SOCAR’la bağlantılıydı ve Mansimov açtığı davada devir bedelinin hatalı bir biçimde belirlendiğini iddia etmişti. 2007 yılında Petkim 2 milyar 40 milyon dolara Azerbaycan’ın devlet şirketi SOCAR’a satılmıştı. Aynı yıl Mübariz Mansimov, Türk vatandaşı oldu.

Mansimov, özelleştirmelerde imtiyaz tanınan, petrol ve gaz ticareti ile uluslararası alanda fink atan, dünyanın en büyük petrol tankeri filolarından birine sahiptir. Türkiye’de pek çok yatırımı bulunuyor, Bilal Erdoğan’ın 2018 yılında devrettiği denizcilik şirketi BMZ’ye tanker kiralaması, TEKFEN İnşaat’ın yüzde 50’sini satın alması bunlardan ilk akla gelenlerdir.

Palmali’nin sahibi olan Mübariz Mansimov geçen sene tutuklanırken Bodrum Yalıkavak Turizm ve Yat Limanı Yatırımları’nın Yönetim Kurulu Başkanlığı koltuğuna Mehmet Ağar oturdu. Meşhur Panama Belgeleri’nin baş kişisi Mübariz Mansimov Gurbanoğlu’nun “savunusunu” Sedat Peker yapmakta!

Mafyalaşan devlet gerçeği

Organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in ortaya çıkan videoları çeteleşen devletin derinliklerindeki kavganın su yüzüne vuran kısmıdır.

Bu tablo, çürüyen ve kokuşan düzenin gerçeğidir. Kavga rant kavgasıdır, “Devletin resmi mafyası/çetesi ben olacağım” kavgasıdır.

AKP-MHP iktidarı kriz içerisinde debelenmektedir. Kurulan korku imparatorluğunun mafya ve çeteler eliyle korunması ve süreklileştirilmesi ihtiyacı vardır. Bodrum Yalıkavak’daki buluşmalarından çekilen resimlerin medyaya servis edilmesi, mafya bozuntularının serbest bırakılması, göstermelik operasyonlara rağmen sosyal medyada yayınlanan videolar, ortaya serilen kirli ilişkiler, ihtiyaç duyulduğunda düzeni tahakküm etmek için bu tür aparatların kullanılacağının ifadesidir.

Thodex dolandırıcıları ile fotoğrafları basına yansıyan bakanların, uyuşturucu kullanan partililerin, kendi şirketlerinden alım yapan bakanların, rüşvetin, talanın, yolsuzluğun, skandalların yaşandığı bir düzlem çürümenin geldiği boyutu göstermektedir. Toplumsal meşruiyetini her alanda yitirmeye başlayan iktidar bu tür aparatlara daha fazla ihtiyaç duyacaktır.

Yağma ve ranttan beslenen ve saray rejimi etrafında öbeklenen çetelerin, mafya artıklarının, tarikatların paylaştığı bu düzen, mafyalaşan rejim gerçeğini gözler önüne sermektedir.

 

 

 

 

 

Çeteleşen devletin kendisidir

 

3 Kasım 1996 yılında yaşanan “Susurluk Kazası”nın ardından Kızıl Bayrak’ta yayınlanan baş yazının bir bölümünü, faşist mafya lideri Sedat Peker’in ifşalarıyla tekrar gündeme oturan “çürüyen düzen, çeteleşen devlet” gerçeğine ayna tuttuğu için okurlarımızla paylaşıyoruz.

***

Son olayların gizlenemez hale getirdiği bir başka gerçek, çeteleşen devletin, bugün aynı zamanda birer adi mafya çetesi haline gelmiş sözde “kanun kaçağı” sicilli MHP’li katilleri gizli çeteler olarak kendi bünyesine aldığı ve kendi kirli işlerinde kullandığıdır.

Faşist mafya çeteleri çoktandır devletin çete örgütlenmesinin organik uzantıları haline gelmiştir. Devlet tarafından ‘80 öncesinde halka ve devrimcilere karşı açık sivil çeteler olarak kullanılan bu paramiliter güçler, bugün ise gizli devlet çeteleri olarak iş görüyorlar. Çatlı, Çakıcı, Ağansoy, Ali Yasak vb. örnekler üzerinden artık apaçık hale gelmiş gerçek budur.

Son olayların gizlenemez hale getirdiği üçüncü bir gerçek ise, mafya ile devletin iç içe geçtiği, daha doğru bir ifadeyle devletin mafyalaştığıdır. Uyuşturucu ticaretinden kumar rantına, uluslurarası kaçakçılıktan tehdit, şantaj vb. türden klasik mafya işlerine kadar her türlü kirli ve “kanun dışı” iş artık devletin zirvelerinden yönetilmektedir. Ordu, MİT, polis teşkilatı boğazına kadar bu pis işlerin içindedir. Ve buradaki olay, devlet görevlilerinin devlet olanaklarını kullanarak kendilerine ya da gruplarına çıkar sağlamalarının ötesindedir. Bu kadarı her zaman vardı. Fakat bugün yeni olan, artık bizzat bir kurum olarak devletin kendisinin bu işe el atmasıdır. Devlet kendi halkına ve Kürt halkına karşı yürüttüğü kirli savaşın bir kısım fonlarını öyle anlaşılıyor ki artık bu yolla sağlıyor.

CIA’nın kirli işler için kullandığı fonların büyük kısmını uluslararası uyuşturucu ticareti ve çeşitli türden kanun dışı işlerden sağladığı bilinmektedir. ABD emperyalizmine göbekten bağlı olan ve kirli işler bölümü CIA tarafından eğitilen bir devletin, üstelik bir kirli savaş batağı içindeyken, böyle davranmak yoluna gitmesi çok şaşırtıcı da değildir. Tekrar vurgulayalım ki, uyuşturucu ticaretinin dümeninde olduğu da artık açığa çıkan Ağar’ın buna rağmen rahat ve cüretli olabilmesinin gerisinde bu gerçek yatmaktadır. Bugünkü tartışmalarda ön plana çıkan 500 trilyonluk kumar rantına da aynı gözle bakılabilir.

Bu gerçekler bir arada çeteleşenin bizzat devlet olduğunu, suçun ve pisliğin gerisinde, daha doğrusu odağında bizzat devletin bulunduğunu göstermektedir. Devlet bünyesindeki şu veya bu çetenin kendi dar ve özel çıkarları çerçevesindeki marifetleri ise, bu genel gerçeğin bir özel yansımasından başka bir şey değildir. Sözde pisliğin üzerine yürüyen medya ve bir kısım siyasetçinin özenle gizlemeye çalıştığı gerçek budur.