İçindekiler:

9 Nisan 2021
Sayı: KB 2021/Özel-14

Karadeniz’de gerilim ve Montrö tartışmaları
Düzen muhalefetinin “zevzekliği”!
Montrö tartışmalarının gerisinde ne var?
ABD emperyalizmine yaranmaya çalışıyorlar!
Yitirilen, Meclis’in kandırma işlevidir
BDSP: 1 Mayıs’ı yasağına geçit vermeyelim!
Keyfi yasaklara geçit vermeyelim!
Krizin faturasına karşı
1 Mayıs’a, mücadeleye!
1 Mayıs’ta alanlara!
Kapitalist barbarlığa karşı 1 Mayıs’a!
Kemalist diktatörlük ve TKP - Şefik Hüsnü
Davaya adanmış bütün bir yaşam...
Kadınlar sokakları terk etmiyor…
DLB: Örgütlü mücadele!
Uzaktan eğitime ODTÜ öğrencileri de uzak!
Emperyalist blokun Ukrayna provokasyonu
Biden yönetimi Filistin sorununu mu çözecek?
Kapitalizmin aşısı, aşının kapitalizmi
Ekim Devrimi’ne sonsuz inançla bağlı bir şair
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Yitirilen, Meclis’in yanılsama yaratma
ve kandırma işlevidir

Z. Kaya

 

Son yıllarda koltuğu iyiden iyiye sallanan AKP iktidarı ve şefi, can derdi ile giriştikleri kural tanımaz- hukuksuz uygulamalar ve dozajını artırdıkları baskı ve zorbalık ile burjuva demokrasinin iç yüzünü tüm çıplaklığı ile ortaya serdiler, sermeye devam ediyorlar. Başta “milli irade” ve “hukuk devleti” olmak üzere pek çok kavramın içinin boş olduğu gerçeği artık her adımda sırıtıyor. Temel işlevleri kapitalist sistemin bekasını sürdürmek amacıyla toplumu “razı etmek” olan bu kavramların tek başına yeterli olmadığı aşikâr. Bu yalanların ete kemiğe büründükleri, yanılsamanın gerçekleştirildiği başat mekan olarak parlamento/meclis kurumu özel bir öneme sahip. Yanılsama yaratan kavramları tamamlayan meclis, burjuva demokrasinin olmazsa olmaz bir parçası olarak öne çıkarılmakta ve günümüz Türkiye’sinde, özellikle AKP-CHP saflaşmalarının ana konularından biri olarak gündemden düşmemektedir.

Bir yanda parlamenter zorunluluklardan yılarak, sahip olduğu çoğunlukla borusunu öttürmenin peşine düşen AKP, diğer yanda parlamentonun işlevini kaybettiğinden dem vuran CHP tablosu karşımızda duruyor. Bu tablo üzerinden Türkiye’nin içine düştüğü yönetim krizinin tartışıldığı, komplo teorilerinin havalarda uçuştuğu bir siyasal iklim içinde geceden sabaha gündemler değişebiliyor. Tüm topluma bunun huzursuzluğu hâkim kılınıyor. Açıktır ki, “Türk Tipi Başkanlık Sistemi”ne geçişle birlikte, “tek adam rejimi” giderek güçlendirildi. Meclis doğrudan AKP-MHP iktidar bloğunun aracı haline getirildi. Ancak Meclis’in “kaybettiği” işlevinin ne olduğu konusu üzerinde durmak gerekmektedir. Gerçekten işlevini mi kaybetti, yoksa verili işlevsizliği asıl şimdi gün yüzüne mi çıktı?

AKP’nin Meclis’teki “iradeyi” yok saymasının son örneğine geçmeden önce, “Tasfiyeci sürecin son aşaması: Parlamentarizm” (Eksen Yayıncılık) kitabında komünistlerin konuyu nasıl ele aldıklarına ve Lenin’in sorunu nasıl ortaya koyduğuna kısaca göz atmak yararlı olacaktır.

“Parlamentolarda yalnızca ‘saf halkı’ aldatma ereğiyle, gevezelikten başka bir şey yapılmaz.”

Söz konusu kitapta yer alan “Marksizm, burjuva temsili kurumlar ve parlamentarizm” başlıklı makalede burjuva parlamentosunun özellikle demokratik biçim ya da görüntü içindeki hallerinde, burjuva devlet ve yönetim aygıtının temel kurumlarından biri olarak göründüğünün ve genel oy yoluyla “halkın iradesi”nin somutlanıp temsil edildiği kurum olarak sunulduğunun altını çizen komünistler, şu gerçeğin altını çizmektedirler: “Görünüşe göre burjuva düzenin yasama (ve parlamentoya dayanan ve güya onun tarafından denetlenen hükümet yoluyla da yürütme) kapsamındaki işler buradan, ‘halkın seçilmiş temsilcileri’ eliyle yürütülür. Burjuva parlamentosu, onun düzenin işleyişi içindeki yeri ve işlevi kitlelere böyle sunulur; kitlelerin bilincinde ‘millet iradesinin temsili’ ne dayalı parlamenter yanılsamalar bu yolla oluşturulur ve zaman içinde kökleştirilir.”

Lenin de Devlet ve İhtilal adlı eserinde, Marx ve Engels’in devlet ve burjuva parlamentarizmine ilişkin düşüncelerini dile getirirken, “Amerika’dan İsviçre’ye, Fransa’dan İngiltere’ye Norveç’e vb. dek, herhangi bir parlamenter ülkeyi düşününüz; asıl işler hep devlet daireleri, bakanlıklar, kurmay kurulları tarafından yürütülür. Parlamentolarda yalnızca ‘saf halkı’ aldatma ereğiyle, gevezelikten başka bir şey yapılmaz” diyerek, parlamentonun asıl işlevine işaret etmektedir.

Komünistlerin Lenin’in çözümlemesi üzerine yazdıkları da bir o kadar konuyu aydınlatmaktadır: “Demek ki sadece Türkiye gibi gerçek bir burjuva demokrasisi uygulamasını hiçbir zaman yaşamamış ve bu nedenle de parlamenter kurumların en güdük, sınırlı ve sakatlanmış biçimiyle var olduğu ülkelerde değil, fakat bir kısmı büyük burjuva devrimlerini yaşamış en demokratik cumhuriyetlerde  bile parlamento, genel oyla ortaya çıkan ‘millet iradesi’ne dayalı olarak devlet işlerinin yürütüldüğü temel yönetim aygıtı değil, fakat yalnızca bu yolla, bu türden bir yanılsamayla sıradan kitleleri aldatmanın bir aracıdır. Devlet aygıtının ve yönetim işlerinin temeli her yerde militarist kurumlar ve bürokrasidir ve ‘devlet işleri’ her yerde, en demokratik cumhuriyetlerde bile, bu kurumlar üzerinden yürür, yürütülür.”

Bu ifadelere ek olarak adı geçen makalede komünistler, Marx’ın, Fransa’da İç Savaş yapıtında, genel oy hakkı için “her üç ya da altı yılda bir, parlamentoda halkı yönetici sınıfının hangi üyesinin ‘temsil edeceği’ni ve ayaklar altına alacağını kararlaştırmaktan” ibaret olduğunu ifade ettiği pasajlara dikkat çekmektedirler. Yine Engels’in Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni eserinden yapılan, “Öyleyse, genel oy hakkı, işçi sınıfının olgunluğunu ölçmeyi sağlayan göstergedir. Bugünkü devlet içinde bundan daha çok hiçbir şey olamaz ve hiçbir zaman da olmayacak” alıntısı, “milli irade” safsatasını ortaya koyması açısından önemlidir.

Meclisin kaybolan işlevi

Bilindiği gibi mart ayının son gününde Meclis’te reddedilen güvenlik soruşturması teklifi, Genel Kurul gündemine yeniden getirilerek, AKP ve MHP’li vekillerin oylarıyla kabul edildi. İktidar partisi, Anayasa ve TBMM içtüzüğünde yer alan “Reddedilen kanun teklifleri, bir yıl içerisinde yeniden TBMM’ye sunulamaz” hükmünü doğrudan yok saydı. Yaşananlar, “Meclis’in işleyişine doğrudan darbe yapmak” ve kural tanımamak biçiminde yorumlandı. AKP’nin her bir icraatı ile parlamentonun “milli iradeyi yansıtma işlevinin” altını oyduğu ve içtüzüğün dahi ihlal edilmesi ile bu işlevin iyiden iyiye yok edildiği konuşuldu. CHP ve HDP’nin AKP’yi darbe yapmakla itham etmesinin üzerinden çok geçmeden, rüzgarın yönü yine bir geceden bir sabaha değişti. Bu kez AKP’nin darbe suçlaması önce emekli generale oradan da CHP’ye yöneldi. Gün aşırı darbe yapılan kurumların, darbe yapan kişilerin ve güçlerin değiştiği bir siyasal atmosfer içinde Meclis’te yaşanan olaylar da Meclis Başkanı’nın milletvekillerini tehdit etmesi de gündemde ikinci sıraya düştü.

Tüm darbe tartışmaları içerisinde Meclis’in işlevini yitirdiğine dair yapılan yorumun doğruluğunu tespit etmek gerekir. Şu şartla ki, yiten, iddia edildiği gibi Meclis’in “halkın iradesini yansıtma işlevi” değildir, bu işlev baştan sona bir yanılsamanın ürünüdür. Yiten işlev de tam olarak bu yanılsamadır. Meclis halkı kandırma işlevini yitirmiştir, artık kral çıplaktır. İşlerin Meclis eliyle yürütülmediği, Meclis’in sadece çıkması istenen yasalara “meşruluk” ambalajı çekmek için kullanıldığı ve erken seçim tartışmalarında da görüldüğü gibi eskiyenin yerine yenisini getirmenin ve çözüm olarak sandığı göstererek yanılsama sisteminin devamının sağlandığı bir paravandır.

Yiten işlev, bu paravanın çatlaması ve gerçeklerin ortaya çıkmasıdır yalnızca. Görünen o ki, AKP-MHP bloğu istediği gibi at koşturduğu, milletvekilliklerinin vekilliklerinin düşürüldüğü, yaka paça gözaltına alındıkları, hemen her fırsatta burjuva muhalefet de dahil olmak üzere “bizden olmayanın” darbeci ve terörist ilan edildiği bir ortamda bu paravana ihtiyaç duymamaktadır. Yaşanan son olay bunu göstermekte ve desteklemektedir.

İşçi ve emekçilerin iradesi son sözü söyleyecek

Bin bir dalavereyle kurduğu tezgahları yine kendi elleriyle bir kenara iten burjuvazinin bu icraatlarına tarihte birçok örnek bulmak mümkündür. Fakat aynı şekilde emeklerinin sömürüsü üzerine kurulu bu sistemi yerle bir eden işçi ve emekçilerin iradesinin de örnekleri tarihin sayfalarında yer almaktadır. Ve unutmamak gerekir ki, işçi ve emekçiler son sözü söyleyen iradelerini dolambaçlı yollara başvurarak, yanılsamalar ve kandırmacalar eşliğinde değil, bizzat doğrudan doğruya kullanmışlardır. Burjuva demokrasisinin güdük kurumlarını yerle bir etmiş ve ikiyüzlü siyasetçilerinden hesap sormuşlardır. Türkiyeli işçi ve emekçilerin de son sözünü söyleyeceği günler elbet yakındır.