14 Ağustos 2020
Sayı: KB 2020/Özel-9

Krizin faturasını sermaye iktidarına ödetmek için…
“Şahlanma” vaatleri çöktü...
İstanbul Sözleşmesi tartışmaları sürüyor...
“Onların direncine ses olmamız gerekiyor”
AKP iktidarının koronavirüsle “savaşı”
Sağlığımız ve geleceğimiz için mücadeleye!
Fabrikalar işçiler için ölüm kampı!
Sınıfa vurulmak istenen yeni pranga
İşçi kardeşim sınıfını bil, safa gel!
DİSK TEKSTİL sermayeye hizmete devam ediyor
Beyrut felaketinin ardından Lübnan
İsrail ve BAE arasında “normalleşme” anlaşması
TSK saldırısında Iraklı iki komutan öldürüldü
İran’da işçiler ayakta…
Pandeminin iki yüzü...
Fransa işçi sınıfı yeni saldırılarla karşı karşıya
İşsizliğe ve geleceksizliğe karşı örgütlü mücadeleye!
Parasız eğitim hakkımız için!..
“İstanbul Sözleşmesi” yaşatır mı?
İnternet ve ağ tarafsızlığı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

İran’da işçiler ayakta…

Son 40 yılın en büyük grev dalgası

E. Güneş

 

İran işçi sınıfının dinci-faşist molla rejimine meydan okuduğu kararlı ve militan grevleri yayılıyor. Gaz sahalarındaki işçiler, haklarını savunmak için eşgüdümlü, stratejik bir grev yapıyorlar. Bunun son kırk yılda İran’da yaşanan en büyük işçi grevi dalgası olduğu belirtiliyor.

Grev dalgasını tetikleyen olay, Mahshahr petrokimya kompleksinde taşeron bir işçi olan Ebrahim Arabzadeh’in 28 Temmuz’da 50 derece sıcak altında çalışırken ölmesi oldu. Grev, Huzistan, Hürmüzgan, Fars ve İsfahan eyaletlerindeki petrol rafinerilerinde çalışan işçiler tarafından maaşlarının ödenmesi, sosyal hakların verilmesi, ücret adaletsizliğinin giderilmesi ve iş güvenliği talepleriyle başlatıldı. Ülkenin güney eyaletlerindeki Abadan, Pars, Qeshm ve Asaluyeh’deki petrol rafinerilerinde, Lamerd petrokimya kompleksinde ve dünyanın en büyük doğalgaz sahası olan Güney Pars petrol sahasında gerçekleşenler de dahil olmak üzere en az 11 eyalette yaklaşık 30 petrol ve petrokimya tesisindeki fiili grevlere 10 binin üzerinde işçi katıldı.

Grevler dalga dalga geldi

İşçiler, müteahhit firmalara sunacakları talepleri bir liste haline getirdiler. 1 Ağustos Cumartesi günü 10 bin işçi greve çıktı. 2 bini gaz sahalarını tamamen terk etti ve eve döndü. Birçoğu da müteahhitlerin ofislerinin dışında toplandı.

Huzistan eyaletine bağlı Mahshahr kentindeki Razi Petrokimya Şirketi çalışanları, maaş adaletsizliği ve işçi temsilcilerinin şirkete girişlerine izin verilmemesi gerekçesiyle grev başlattı. 29 Temmuz’da Kuzey Azadegan petrol sahasında çalışan işçiler, düşük ücretleri protesto etmek için greve giderek grev sürecinde başı çekmişlerdi.

Petrol rafinerisi çalışanları 1 Ağustos’tan beri, gecikmiş ücretlerin ödenmesi ve iş sınıflandırma yasasının uygulanmasını talep ederken, Qeshm petrol rafinerisindeki işçiler, maaşları düzenli ödenmemesini ve yüksek riskli çalışma koşullarını protesto etmek için iş bıraktılar. Huzistan eyaletine bağlı Abadan, Hürmüzgan eyaletine bağlı Parsiyan ve Fars eyaletindeki Lamerd petrol rafineri işçileri, geçtiğimiz günlerde, maaşlarının ödenmemesi ve iş güvenliğinin olmaması gibi nedenlerle grev başlattı.

Grev dalgası, 3 Ağustos’ta Kangan rafinerisine ve Parsian petrol üretim tesisine, 4 Ağustos’ta ise İran’ın merkezindeki İsfahan rafinerisine ve kuzeydoğudaki Meşhed’e yayıldı. İsfahan Petrol Rafineri Şirketi çalışanları da maaşlarını alamamaları nedeniyle grev yapan işçiler arasına katıldı.

Petrol işçileri, genellikle her türlü iş güvencesinden ve sosyal haklardan yoksun, sözleşmeli işçi olarak çalıştırılıyorlar. İran’da ücretlerin geç ödenmesi sıkça yaşanan bir sorun. Bundan kaynaklı yerel protesto eylemleri ve grevler sıkça gündeme geliyor. Ancak, şimdiki gibi büyük ölçekli, yaygın, birbiri ile koordineli bir grev dalgası daha önce hiç yaşanmamış bir durum.

Yedi Tepe şeker kamışı işçilerinin grevi 3. aya giriyor

Petrol zengini Huzistan eyaletinde bulunan Haft Tappeh (Yedi Tepe) Şeker Kamışı Fabrikası’nda çalışan işçiler de iki aydır grevdeler. Ödenmeyen ücretleri ve şirketin kamu sektörüne veya işçilere devredilmesini talep eden şeker işçileri, şirketin özelleştirilmesinden sonraki beş yıl içinde birçok kez greve gittiler. İran rejimi grevlere acımasızca saldırdı, birçok işçi önderi gözaltına alındı. Ama hiçbir baskı onları yıldıramadı ve şeker işçilerinin grevi 3. ayına girdi.

Şeker işçileri son yıllarda ödenmeyen ücretlerinin gasp edilmesi girişimlerinden vazgeçilmesini, şirketin kamu sektörüne veya kendilerine devredilmesini, “yolsuz şirket yöneticilerinin kovulup tutuklanmasını”, sosyal haklarının verilmesini, işten atılan işçilerin geri alınmasını, işçilerin örgütlülüğünü engellemeye yönelik baskılara son verilmesini, tutuklu öncü işçilerin hapis cezalarının kaldırılmasını ve serbest bırakılmasını talep ediyorlar.

1974-1975 yılları arasında kurulan Yedi Tepe Sendikası, İslamcı devrimin işçi düşmanı politikaları nedeniyle diğer sendikalar gibi yasa dışı ilan edilmişti. Kamu kuruluşu olan fabrikanın 2005-2006 yıllarında yüzlerce dönümünün satılması üstüne Yedi Tepe işçileri toplu bir şekilde buna karşı çıktı ve 2007 yılında Yedi Tepe Sendikasını yeniden kurdular. Kısa süre sonra işçi önderleri tutuklanarak, hapsedildi, faaliyetlerden men cezasına çarptırıldılar.

Ama bütün bu baskılara rağmen 2018 yılında Yedi Tepe işçileri özelleştirmeye ve hak gasplarına karşı tüm baskılara rağmen tekrar harekete geçtiler. Ardından sendika temsilcisi tutuklanarak, televizyonlarda itiraf vermeye zorlandı.  İşçi sınıfının bağımsız, korkusuz, inatla, her baskıya karşın direnen sesinin duyulması sansür ile boğulmaya çalışılıyor.

İran’daki Yedi Tepe Şeker Fabrikası işçileri inatla devam ettirdikleri, talepleri karşılaşıncaya kadar devam ettirme kararlılığında olduklarını açıkladıkları ve üçüncü aya giren grevlerini ve seslerini dünya işçilerine ulaştırmaya çalışıyorlar. “Yoldaşlar, dünyanın her yerinde ve bütün dillerinde Yedi Tepe işçisinin ve İran işçi sınıfının sesi olunuz!” diyerek 4 Ağustos tarihinde bir çağrı kaleme aldılar.

Haklarını arayan işçilere gözdağı

İşçilerin her türlü hak arama mücadelesi düzen tarafından en sert baskı ve şiddet kullanılarak bastırılmaya çalışılıyor. Aralık 2017 ve Ocak 2018’de düzenlenen gösterilere katılan bazı protestocular idam edilerek işçi sınıfına gözdağı verilmeye çalışılmıştı.

Bu protestolardan sekiz ay sonra, Mostafa Salehi isimli işçi gösteriler sırasında bir İslami Devrim Muhafızları askerini öldürme suçlamasıyla tutuklanmıştı. Salehi cinayet suçlamalarını reddetmesine rağmen, Şubat 2019’da sadece 10 gün içinde yargılanarak, geçtiğimiz hafta salı günü ilan edilen mahkeme kararından bir gün sonra idam edildi.

Temmuz ayı başında, Azarab Industries’te ücretlerin ödenmemesini ve işletmenin özelleştirilmesini protesto eden 42 işçi Arak’taki bir mahkeme tarafından bir yıl hapis, 74 kırbaç ve bir ay zorunlu çalışma cezasına çarptırılmışlardı. Halkın karara yönelik büyük öfkesi karşısında cezalar daha sonra bir üst mahkeme tarafından geri çekildi. Yine temmuz ayı içinde, 2019 Kasım ayında gösterilere katılan üç protestocunun idamı çok geniş katılımlı bir sosyal medya kampanyası sayesinde engellendi, protestocuların yeniden yargılanmasına karar verildi.

Kriz derinleşiyor, kitlelerin yaşamı çekilmez hale geliyor

Amerikan emperyalizminin emperyalist çıkarları doğrultusunda İran’a, dolayısıyla İran emekçi halkına uyguladığı cezalandırıcı yaptırımlar nedeniyle İran’ın ham petrol üretimi, son 40 yıldaki en düşük seviyesine geriledi. Ülkedeki petrol üretiminin günde 1,9 milyon varile düştüğü ve bunun 2018’dekinin yarısı olduğu bildiriliyor. İran’ın petrol gelirlerinin 2019’da 8 milyar dolara kadar düştüğü ifade ediliyor. Bu rakam 2011’de 100 milyar dolar ve 2018’de 62 milyar dolardı.

İran Riyali sert bir inişte. 2015 yılında 1 Amerikan Doları 35 bin riyalken, yakın dönemde yaklaşık 230 bin riyal oldu. İran’daki enflasyon oranı yaklaşık yüzde 35’e ulaşmış durumda ve bu şu anda dünyadaki en yüksek dördüncü oran.

Amerikan emperyalizmi, İran’ın ekonomisini çökertmeye ve rejimi devirmeye yönelik yaptırımlarını arttırmak için Covid-19 pandemisini de büyük bir fırsata çevirdi. İran’ın koronavirüs vakalarını, kanser hastalarını ve diğer ölümcül hastalıkları tedavi etmesi için gereken ilaçları ve malzemeyi almasını engelledi. COVID-19 pandemisi nedeniyle İran’ın IMF’den 5 milyar dolarlık bir acil durum kredisi almasını önlemek için her yolu denedi.

ABD ve Avrupalı emperyalistler, sürdürdükleri bu canice tutum nedeniyle İran’da yaşanan kitlesel ölümlerden en az İran molla rejimi kadar sorumlulardır. Resmi rakamlara göre 18 bin kişinin koronavirüs nedeniyle hayatını kaybettiği ülkede her gün 2 binden fazla yeni vaka ve 200 dolayında ölüm kaydediliyor.

***

İran’da giderek derinleşen çok yönlü kriz, işçi ve emekçi kitlelerinin yaşam koşullarını her gün biraz daha karartıyor. Rejimin neoliberal politikaları milyonlarca işçiyi açlığa sürüklüyor. Bu, işçi ve emekçilerin düzene karşı tepkisini her geçen gün daha da büyütüyor. Pandemi karşısında hükümetin yıkıcı politikaları bunu daha da perçinliyor.

Tüm bu ekonomik, sosyal ve siyasal sorunların yol açacağı toplumsal patlama rejiminin büyük korkusu olmaya devam ediyor. Bu yüzden emekçilerin en ufak kıpırdanışını, hak arayışını azgınca bir şiddetle bastırmaya çalışıyor, hapis ve idama varan cezalandırma yöntemleri ile kitleleri sindirmeye çabalıyor. Ama nafile. İran işçi sınıfı düzenin tüm saldırı ve şiddet koşullarına rağmen döne döne greve gidiyor, sokağa çıkarak protestolu gösteriler düzenliyor, kitlesel dalgalar halinde düzenin karşısına dikiliyor.

Fiili grevlerin İran ekonomisinin en kritik sektöründe patlak vermesi, grevleri daha da önemli kılıyor. ABD destekli Şah’ın kanlı diktatörlüğünün belini kıran, petrol işçilerinin Ocak-Şubat 1979’daki kitlesel greviydi. Çünkü petrol endüstrisi İran ekonomisinin belkemiğini oluşturuyor.

İşçi sınıfının bu kararlı, yaygın ve kitlesel mücadelesi dinci faşist molla rejimin korkularının pek de yersiz olmadığını gösteriyor. İranlı işçiler, hakları için ayağa kalkma ve seslerini duyurana kadar protestoyu sürdürme kararlılığında olduklarını, hiçbir baskının onları yıldıramayacağını defalarca kanıtladılar.

 

 

 

 

 

Dünyadan grevler ve protestolar

 

Bolivya halkı baskı ve yalanlara boyun eğmiyor

2019 Kasım’ında ABD ve AB emperyalistleri tarafından organize edilen darbeyle yönetime geçen faşist rejime karşı Bolivya halkı susmuyor. Kış ve bahar aylarında başlayan grevler, gösteriler ve blokaj eylemleri son haftalarda aralıksız olarak sürdürülüyor.

3 Ağustos Pazartesi gününden bu yana, sendika federasyonu COB ve toplumsal hareketler tarafından, 6 Eylül seçimlerinin ertelenmemesi için ülke genelinde düzinelerce eylemler gerçekleştirildi. Yüksek Seçim Mahkemesi (TSE) salgını bahane ederek 3 Mayıs’ta yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerini ilk olarak 6 Eylül’e ve 18 Ekim’e ertelemişti.

Telesur’un bildirdiğine göre, 10 Ağustos Pazartesi günü El Alto, Cochabamba ve La Paz da dahil olmak üzere yapılan gösterilere polis ve ordu azgınca saldırdı. Arjantin gazetesi Página’nın haberine göre, Luis Fernando Camacho komutasındaki “Resistencia Juvenil Cochala” ve “Jóvenes Cruceñistas de Santa Cruz” gibi paramiliter güçler bu saldırılarda aktif olarak yer aldılar. Camacho, Kasım 2019’da Başkan Evo Morales’e karşı düzenlenen darbede merkezi bir rol oynamıştı.

Eylemcilere karşı estirilen devlet terörünü eylemleri itibarsızlaştırma yalan ve iftira kampanyaları tamamlıyor. Bolivya haber ajansı ABI’nin Pazartesi günü bildirdiğine göre darbeci hükümetin Dışişleri Bakanı Karen Longaric, yol blokajlarının bir sonucu olarak ülkedeki durumun “büyük ölçüde kötüleştiğini” belirten şikayet dilekçesiyle Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği’ne başvurdu. Darbeci rejimin bakanı, yol blokajlarından dolayı şehirlere yiyecek ve korona hastalarına oksijen tüplerinin ulaştırılmasının zora girdiğini iddia etti.

Bağımsız medyadan gelen haberler gibi, sosyal medyada yayınlanan videolar da darbe hükümetinin iftiralarını boşa çıkarıyor. Örneğin, eylemleri yakından aktaran Radio Kawsachun Coca’nın sosyal medya paylaşımları, oksijen tüpleriyle yüklü kamyonların, tıbbi ürünleri taşımak için kullanılan diğer araçların ve ambulansların yol barikatlarından nasıl kolayca geçtiğini gösteriyor.

Kamuoyu yoklamalarında seçimleri kaybedeceği açığa çıkan darbeci hükümet, Arjantin’de sürgünde yaşayan Morales’e karşı yeni bir ceza davası daha açtı.

İspanyol haber ajansı Europa Press’in bildirildiğine göre, darbe hükümetinin Adalet Bakanı Álvaro Coimbra Pazar günü yaptığı açıklamada, Morales’in “soykırım” ve “terörizm” ile suçlanacağını belirterek kitle hareketinin arkasında Morales’in olduğunu öne sürdü. Sosyalizm Hareketi’nden (MAS) Luis Arce ve David Choquehuanca ile COB başkanı Juan Carlos Huarachi de yol blokajlarından sorumlu tutuluyor.

Morales’ten çağrı

Diğer yandan sürgünde bulunan Morales Pazartesi günü bir açıklama yaparak, genel grev ve blokajların arkasındaki örgütleri, TSE’den gelen seçimlerin 18 Ekim’de yapılma teklifini değerlendirmeye çağırdı. Eski devlet başkanı Morales Twitter’da, TSE tarafından açıklanan 18 Ekim’i “kesin, ve ertelenemez seçim tarihi” olarak nitelendirildiğini belirten bir “niyet beyanı” yayınladı. Belge Pazar günü TSE ve sosyal kuruluşların temsilcileri tarafından Birleşmiş Milletler gözetiminde hazırlandı.

İngiltere’de sağlık emekçileri sokakta

İngiltere İskoçya ve Galler’de hemşireler ve pratisyen hekimler, kamu emekçilerinin maaşlarına yapılan ücret artışının dışında bırakılmaları nedeniyle hükümeti protesto etti.

Öğrenci hemşireler için ödenen bursları kaldırarak hemşire açığının artmasına neden olan Boris Johnson hükümeti, yeterli kişisel koruma ekipmanı ve cihaz sağlamayarak Covid-19 karşısında korumasız bıraktığı hemşireleri ve pratisyen hekimleri bu kez ücret artışının da dışında bıraktı.

8 Ağustos Cumartesi günü Londra, Edinburgh, Cardiff de dahil 32 ayrı şehirde hemşire ve pratisyen doktorlar hükümetin bu tutumuna karşı protestolar ve yürüyüşler gerçekleştirdi.

Londra’da hemşirelerin ağırlıklı olarak katıldığı yürüyüşe sağlık çalışanlarının örgütlü bulunduğu UNITE ve UNISON sendikaları da destek verdi.

Yürüyüş, Covid-19 nedeniyle yaşamını yitiren 500 sağlık emekçisi için yapılan iki dakikalık saygı duruşunun ardından alkış ve sloganlarla başladı. Sağlık emekçileri, sloganlar atarak Trafalgar Meydanı ve Başbakanlık Konutu yanından Parlamento Meydanı’na yürüdüler. Burada yapılan konuşmalarda yıllardan beri bedelini ödemek zorunda bırakıldıkları kemer sıkma politikaları ve hükümet protesto edildi.

Salgın döneminde tüm dünyada olduğu gibi İngiltere’de de sağlık emekçileri; gerici hükümetin son 10 yılda uyguladığı kemer sıkma politikalarının, zamanında alınmayan önlem ve kararların, sağlanmayan koruyucu ekipmanın bedelini canıyla ödediler.

Pakistan Demiryolu işçilerinden eylemler

Temmuz sonunda Pakistan Demiryolları işçileri üç gün boyunca ülke çapında protesto düzenledi. Yüzde 100 ücret artışı ve keyfi işten çıkarmalara son verilmesi taleplerini vurgulamak için siyah bileklikler taktılar ve trenleri siyah bayraklarla süslediler.

İşçiler tehditlere boyun eğmeden eyleme katıldılar ve 2 Ağustos’ta üç saat boyunca trenleri durdurdular. Bu son üç yıldır gerçekleştirilen en geniş katılımlı grevdi.

Uluslararası Para Fonu (IMF) dayatması ile hükümet, tren hizmetinin bazı kısımlarını özelleştirmek istiyor.

Pakistan’da demiryolu çalışanları arasında kademeli ücret planı uygulanıyor. İlk işe başlayanlar aylık 30 dolar gibi bir ücret alıyorlar. 10-15 yıldır çalışan işçiler 118 dolar alırken, 20 yıldan daha uzun süre çalışan işçiler ise 235 dolar ücret alıyorlar.

Enflasyon oranının sürekli yükseldiği ülkede işçiler enflasyon oranına denk gelen bir ücret artışı, maaşlarına ek olarak %25 ikramiye, elektrikçi ve makinist olarak çalışanların aylıklarının daha yüksek kademeye göre hesaplanmasını, işçilerin maaşından avans için ayrılan fondan %5 kesinti yapılmasının durdurulmasını ve vardiya ikramiyesinin ödenmesini talep ediyorlar.