28 Temmuz 2020
Sayı: KB 2020/Özel-7

Devrimci alternatif sorumluluğu
Türkiye’nin Libya macerası ve emperyalist odaklar
CHP Kurultayı üzerine
Avukat Ezgi Önalan: Mücadelemizi sürdüreceğiz
Kıdem tazminatı saldırısına karşı mücadeleye!
TÜİK gerçekleri nereye kadar gizleyecek?
DEV TEKSTİL Genişletilmiş MYK Toplantısı gerçekleşti...
Kayseri'den işçiler: “Kıdem tazminatı için mücadeleye”
Tarihsel temelleriyle Türkiye’de dinsel gericilik - H. Fırat
AB’den 750 milyar avroluk yardıma onay
Mısır’dan asker gönderme, AB’den yaptırım kararı
Suriye’de Halk Meclisi seçimleri
ABD emperyalizmi battıkça saldırganlaşıyor
Afgan kadınlar adlarını istiyor
Kadın cinayetlerine karşı mücadeleyi yükseltelim!
Yasaklara, polis terörüne rağmen kadınlar sokaklarda
Doğayı ve yaşamı korumak için örgütlü mücadeleye!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Avukat Ezgi Önalan’la konuştuk...

“Mücadelemizi sürdüreceğiz”

 

Suruç Katliamı‘nın 5. yıldönümünde kaybedilenleri anmak için Süreyya Operası‘nda yapılacak açıklamaya polis azgınca saldırmış, 55 kişi işkenceyle gözaltına almıştı. Gözaltına alınan ve yaralanan Av. Ezgi Önalan ile son yaşadığı saldırının yanı sıra, hukukçuların mücadelesi, ölüm orucundaki avukatlar Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal’ın “adil yargılanma” talebi ve kadına yönelik şiddet saldırılar üzerine konuştuk.

 

-Suruç Katliamı‘nın 5.yıl dönümünde gözaltına alınan müvekkillerinizi görmek isterken, darp edilerek gözaltına alındınız. Öncelikle geçmiş olsun. Gözaltına alınma sürecinizi anlatabilir misiniz?

Eylem sonrası işkenceyle gözaltına alınan müvekkillerimizi görmek için avukatlar olarak Kadıköy Rıhtım Karakolu‘na gittik. Polislere kamu görevimizi yapmak istediğimizi, müvekkillerimizin sağlık durumları için endişeli olduğumuzu söyledik. Bizi içeri almamak için direndiler. Açıkcası Rıhtım Karakolu‘nun sürekli yaptığı bir şey bu. Her zaman eylemlerden sonra, gözaltılardan sonra giriş kapısını kapatarak avukatlarla müvekkillerin görüşmesini engellemeye çalışırlar. Bunu kabul etmediğimiz, içeri girmekte ısrarcı olduğumuz için çevik kuvveti çağırarak bizi işkenceyle gözaltına aldırdılar. İçeride de işkence devam etti. Avukat olduğumuz için ekstra işkenceye maruz kaldık.

-Suruç eyleminde gözaltına alınan dört meslektaşınız ile birlikte toplamda 55 kişi vardı. Polisin sert saldırısının yanı sıra gözaltında işkence yapıldığına dair görüntüler ortaya çıktı. Siz de darp edildiniz. Gözaltına alınanlara dönük, özelde avukatlara dönük işkence ve darpın, fiziki saldırının ötesinde bir anlamı olmalı, bu konuda ne düşünüyorsunuz?

İçerideki saldırının avukat olmamızdan kaynaklı şiddetlendiğini fark ettik. Gözaltına alınmadan önce baro kartımı gösteriyorum, gözaltı sırasında kartımı tuttuğum parmaklarımı iyice sıktı. Kartımı elimden almaya çalışırken ekstra kinle doluydu. Çantamı aratmayacağımı ve buna hakkı olmadığını bildiği için kafama vurarak çantamdan bilgisayarımı aldı. Avukatlara dönük ayrıca bir hınçları var. Bu gücü de iktidardan alıyorlar. Bunu Baroların bölünme sürecinde de gördük. Doğrudan savunma hakkına dönük bir saldırı ile karşı karşıyayız. Çünkü kadınların, çocukların, hak arayışı içinde olanların, işçilerin, yoksulların, ezilenlerin hukuk mücadelesindeki umudu avukatlarda. Mücadele ederken ezilenlerin yanında, devlet erkine karşı avukatlar oluyor. İktidar, savunma hakkının kısıtlayarak, yargıyı iyiden iyiye dikensiz gül bahçesine dönüştürmeye çalışıyor.

- AKP iktidarının barolara dönük müdahalesi karşısında barolar, süre giden bir eylem hattı ortaya koydu. Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi olarak ortaya konulan süreci artı ve eksileri ile nasıl değerlendiriyorsunuz?

Baroların Ankara’daki ve İstanbul’daki eylemlerine ÇHD olarak katıldık. Eylemlerde de gördüğümüz; barolar, destek olmaya hazır avukatları yanlarında daha çok tutsalardı daha farklı bir mücadele görebilirdik. Fakat yine de baro başkanlarına yapılan saldırılar karşısında dik durmaları ve geri çekilmemeleri bütün avukatlara umut oldu. Baro başkanlarının Ankara girişinde tüm saldırılara rağmen direnerek beklemeleri hepimize güç verdi. Başkanların ve baroların, kasıtlı olmasa da, süreci daha organize ve daha örgütlü yönetememesi bir eksiklik olarak düşünülebilir.

- Bu süreçte gizli tanık beyanları ile yıllarca hapse mahkum edilen ÇHD üyesi avukatlar Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal ölüm orucunda. Savunmaya dönük saldırıların bir de bu boyutu bulunmakta. Gizli tanık beyanlarıyla avukatların savunma yapamayacak hale getirilmesi hedefleniyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

-Ebru Timtik, Aytaç Ünsal ve ÇHD üyesi 20 meslektaşımızın yargılandığı davayı takip ettik. Yargılamanın, adil yargılanma hakkını tamamen yerle bir ettiğini, delillerin istendiği gibi yaratıldığını, iftiracı tanık beyanlarıyla, akıl sağlığı yerinde olup olmadığı belli olmayan tanık ifadeleri ile tamamen uydurma, yasal dayanağı olmayan delillerle hükümler kurulduğunu gördük. Yargılama aşamasında da yargılanan arkadaşlarımız mahkeme heyetinin gözü önünde darp edildi, müdafi avukatlar dışarı atıldı, sözleri kesildi. Mahkeme heyeti bu süreci açıktan düşmanca yürüttü. Bu yargılanma adaletsiz olduğu için Ebru ve Aytaç ölüm orucunda ve kritik aşamadalar. Ölüm orucundaki arkadaşlarımızın haklı talepleri biran önce kabul edilmelidir.

- Avukatlara fiziki ve yasal olarak yönelen saldırı tüm topluma dayatılan baskı politikalarının bir parçası. AKP iktidarı sistematik olarak meslek örgütlerine, avukatlara, gazetecilere, sosyal medyaya, gençliğe saldırılarını artırıyor. Her geçen gün kadın cinayetleri, çocuk istismarı artıyor. İstanbul Sözleşmesi hedeflerinde. Son olarak okurlarımıza bu saldırılar karşısında ne söylemek istersiniz?

Her geçen güne kadın cinayetleri, taciz, tecavüz, çocuk istismarı haberleriyle uyanıyoruz. Böyle bir süreçte zaten işletilmeyen kurumlara bile göz dikilmiş durumda. Kadınlar bu sözleşmenin işletilmesini talep ederken bunu bile tamamen elimizden almanın derdindeler. Bunun tabii ki ülkede artan faşist koşullardan ayrı değerlendirilmesi mümkün değil. Toplumda tüm kesimler faşizmin baskısı altında. Yüzyıllardır ezilen kadınlar da faşizmin bu baskısı altında ezilmeye çalışılıyor. İstanbul Sözleşmesi’nin ortadan kaldırılması; kadınların yaşam hakkının hiçe sayılması, çocukların istismara uğramasının hiç önemsenmemesi demektir. Sözleşmeyi kaldırmaya çalışarak, kadınların tam karşısında durduklarını gösteriyorlar. Sözleşmenin kaldırılmaması için mücadelemizi sürdüreceğiz.