16 Ekim 2020
Sayı: KB 2020/Özel-18

Sefalet dayatmasına karşı insanca yaşam!
Kürt halkına karşı faşist kudurganlık
Bölgesel savaşlarla büyüme hayalleri
Tek adamın eli bütçede
Pandemi, eğitim sistemi ve okullar
Orman yangınları ve ırkçı-şoven kışkırtma
Sağlıkta gerici kadrolaşma ölüm demektir
Grev yasaklarına karşı fiili-meşru mücadele!
Novares’in 8 Mart’ı
İşçi birliklerinde, komitelerde birleşelim!
Türkiye’de işçi sınıfının durumu - J. Kitaygorodski
Kemalistlerin işçi hareketine uyguladığı terör
Kırgızistan’da yaşanan gelişmeler üzerine
“Eğitim ve sağlık hakkımızdan vazgeçmiyoruz!”
Uzaktan eğitim sınıfsal ayrımları derinleştirdi
Ölüm orucu direnişi 20. yılında!
Dinlenme ve eğlenme ne ifade eder?
“Tek çözüm kapitalizm bataklığını kurutmak”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

“Tek çözüm kapitalizm bataklığını kurutmak”

 

Koronavirüs (Covid-19) hastalığına yakalanan sağlık emekçisi, kendi çabalarıyla atlattığı hastalık sürecini, “Bu süreçte ‘iyi yönettik’ diyenlerin aslında pek de yönetemediklerini biliyorduk. Ama yaşadıklarım ayrı bir tecrübe oldu” diyerek Kızıl Bayrak’a anlattı.

 

-Merhaba, öncelikle geçmiş olsun. Covid-19 geçiren binlerce sağlık emekçisinden birisiniz. Covid-19 virüsünün başlaması ve hızla yayılmasının ardından binlerce sağlık emekçisi virüsle mücadele ediyor. Sağlık alanında yaşanan zorlukların yanı sıra çalışma yaşamını etkileyen de bir süreç yaşıyoruz. Bu dönemde neler yaşadınız?

Özel bir sağlık merkezinde kısa çalışma ödeneği alan bir sağlık emekçisiyim. Daha doğrusu ‘alamayan’ bir sağlık emekçisiyim. Pandemiden önce çalıştığım kurumda ayın 16 günü çalışmam üzerine anlaşmıştım ve ayın 16 günü işe gidiyordum. Pandemi ile birlikte yine 15 gün işe gidip yarım maaş aldım ve kısa çalışma ödeneğinden de faydalanamadım. Bu durumu işverene izah ettiğimde ise “Şu an olağan üstü bir süreç yaşıyoruz ve koşullar farklı. Kısa çalışma ödeneği çıkarsa alırsın” gibi şeyler söyledi. O dönem istifa etmemiz yasaklanmıştı ve günde yaklaşık 15 saat çalışıp Covid-19’un en yoğun olduğu dönemde çok efor sarf edip hiçbir şekilde karşılığını alamadık. Üstelik bilgilendirme, eğitim vb. yapılmadan eldiven, maske, koruyucu malzeme sıkıntısı ile işe başladık. Temizlik personelleri ücretsiz izine çıkarılmış, yemekhane çalışmıyordu. Biz bir yandan boş odalarda yiyecek bir şeyler hazırlayıp bir yandan temizlik yapıp bir yandan da hasta bakmak durumunda kaldık. Bu gibi çalışma koşulları Sağlık Bakanlığı’nın umurunda bile olmadı. O dönem sadece İlçe Sağlık arayıp “Çalışan sağlık personeli istifa edemez, işten çıkarılamaz” gibi şeyler söylüyordu. Ama çalışma koşullarımız pek de umurlarında olmuyordu.

Bu koşullarda çalışıp birkaç ay sonra Covid-19 pozitif oldum ve o süreçte yaşadıklarım da ülkenin sağlık sisteminin trajikomik olduğunu gösterdi. Ben yaklaşık 10 yıldır bu sektörün içinde olmama rağmen bu kadar pervasızlık, iş bilmezlik görmedim. Bu süreçte “iyi yönettik” diyenlerin aslında pek de yönetemediklerini biliyorduk. Ama yaşadıklarım ayrı bir tecrübe oldu.

Pandemi başladığı ilk günden beri sürekli çıkıp açıklama yapan Sağlık Bakanı’nın süreci iyi yönettiğini düşünenler var elbette ki. Ama bir sağlık personeli olarak ben bunun tersini düşünüyorum ve vakaların artmasının temel nedenlerinden biri, bir yandan çalışma yaşamını sürdürürken diğer yandan göstermelik yasaklarla insanları evlere hapsetmeye çalışmalarıydı. Tabii bir de şeffaf olmamaları ve bu konuda yeterli donanıma -teknik malzeme vb.- sahip olmamaları... Son yaptığı açıklamada ise Covid-19 hastalarının arabalarla evlerine taşındığını, semptom olanların ise 112 ile taşındıklarını belirtti. Oysaki bunun yalan olduğunu hepimiz biliyoruz.

Yaklaşık 5-6 ay yoğun çalışma temposu ile gerek bedenen gerekse psikolojik olarak etkilenmem sonucu artık direncim düştü ve bende Covid-19 olan sağlık personelleri arasına girmiş oldum. Tabii listeye alındıysam…

Uzun çalışma saatlerinin, esnek çalışmanın yanı sıra üzerimizdeki psikolojik baskı ile çok yıpratıcı bir süreç geçirdik. Bütün sağlık emekçileri olarak bu sürecin en çok yıpranan ve emek verenleri olduk. Üstelik karşılığını alamıyoruz da. Alkışlarla başlayan Covid-19 maceraları sağlıkta şiddetle devam etti. Geçtiğimiz günlerde Ankara’da yaşanan olay da bunun en acı örneklerinden biri. Her geçen gün de artıyor.

 

-Peki Covid-19 geçirdiniz. Hastalığı nereden aldığınızı düşünüyorsunuz, işyerinizde yeteri kadar önlem alınıyor mu?

İşyerim pandemi sürecinde de yoğun bir şekilde çalıştı. Gelen hastalara basit ateş ölçümü dışında bir test ya da tahlil uygulamıyoruz. Hasta geliyor, şikayetini bildiriyor biz de elimizden geleni yapıyoruz. Bazı hastalar birkaç gün sonra arayıp “Ben pozitif çıktım” ya da “Karantinadayım” vb. diyor. Hastanede basit eldiven, maske dışında koruyucu başka bir ekipmanımız yok. Bir hastaya saatlerce tedavi uyguladığımız oluyor. Hastalığı tam nereden kaptığımı bilemiyorum ama, ailem ya da yakın çevremden kimse rahatsızlanmadı. Hastalardan birinden olabilir ya da işe gelmek için toplu taşıma kullanıyorum. Buralardan olabilir.

 

“Patronum herkese negatif olduğumu söylemiş”

-Sağlık Bakanı hastalarla düzenli ilgilendiklerini, takiplerini yaptıklarını anlatıyor. Bu süreci nasıl geçirdiniz?

Ben pozitif olduğumda ülkenin özetini yaşadım. İlk rahatsızlandığımda herkesin anlattığı gibi çok ağrılarım oldu ve gerçekten bütün kemiklerimi bir anda kırıyorlar ve etlerimi kemiklerimden ayırıyorlarmış gibi hissettim. Önce çok önemsemedim. Son süreçte yaşadığım yoğun çalışma temposu ve bu tempoda yememe, içmeme dikkat etmediğimden kaynaklı direncim düştü ve onun için böyle hissediyorum diye düşündüm. Ama birkaç saat içinde ateşim 40 derecelere çıkınca hastaneye gittim. İlk başta test yapmak istemeyen doktora durumumun ciddiyetini anlattım ve bir sağlıkçı olarak “Belki Covid-19 olmayabilirim ama şu an kimsenin hayatını riske atamam. Bunun için test yaptırmam gerekiyor. Bütün semptomlarım var.” diyerek test yaptırdım. Test sonucum çıkana kadarki süreçte ise kendi çalıştığım sağlık kuruluşuna gidip ağrımı ve ateşimi düşürmek için birçok serum yaptırdım. Ama buna rağmen ağrılarım bir en fazla iki derece düştü ki benim hissettiğim ağrı çok fazlaydı. Eve gelip kendimi karantinaya aldım. Aileme de belirti yok diye test yapmadılar.

Bu süreçte ise işverenim her gün serum taktırmamı ve pazartesi yani mesaimin başlayacağı güne kadar toparlanmamı istedi. Covid-19 olduğumu düşünmüyor, bu rahatsızlığımın yoğun çalışma temposundan olabileceğinin kanaatindeydi. Bir sonraki gün testim çıktı ve pozitif olduğumu öğrendim. Patronum ise bu süreci kimse ile paylaşmamamı ve beni arayanlara “Negatifim ama önlem olsun diye patron bana 2 hafta istirahat verdi, işe gelemeyeceğim” gibi şeyler söylememi ve panik yaratmamam gerektiğini öne sürdü, “Sonuçta herkes bir yerlerden bu virüsü kapıyor” gibi şeyler söyledi. Ben ise böyle bir şey yapmayacağımı oradaki birçok insanla temasımın olduğunu ve o insanların test yaptırması gerektiğini söyledim. Tabii durumu temasım olan kişilerle ve çalışma arkadaşlarımla paylaştım. Bunu paylaşmama rağmen herkese benim negatif olduğumu söylemiş.

Benden sonra bir arkadaşım daha rahatsız oluyor. Onun testi de pozitif çıkıyor. Sonra her gün çalışanlar parça parça testlere gitmeye başlıyor. Ama benim pozitif çıkmamdan 5 gün sonra bunlar yapılıyor ve o 5 gün içerisinde kaç kişiye bu virüs taşındı bilemiyoruz.

Aradan 7 gün geçtikten sonra işverenim tekrar beni aradı. Karantina sürecinin 10 güne düştüğünü ve 11. gün işe başlayabileceğimi söyledi. Oysa ki şikayetlerim devam ediyordu, göğüs ağrım ve öksürüğüm de artmıştı. Bu koşullarda işe başlayamayacağımı kendimi ve çevremdeki insanları riske atmayacağımı anlattım. Ama 11. gün işe başlayacakmışım gibi bir algı oluşturulmuş ve iş arkadaşlarıma öyle bilgi verilmişti.

Aile Sağlığı Merkezi’nden kimse aramamıştı, iş göremezlik raporum yoktu. İlçe Sağlık Merkezi sağlıklı bilgi vermiyordu. Ve işe başlanmam isteniyordu. İlçe Sağlık ile görüştüm ve 2 negatif test çıkmadan işe başlamamam gerektiğini, ama yasal olarak artık 10 gün karantina olduğunu ve bunun için bir şey yapamayacaklarını hastaneye başvurmam gerektiğini söylediler.

9. gün hastaneye gittim, sağlık personeli olduğumu test yaptırmak istediği söyledim. Şikayetlerim devam ediyor diye test yapmadılar ve yaklaşık 3 saat hastane koridorunda birçok insan ile aynı sırada bekledim. Sonuç olarak test yapamadan geri döndüm.

11. gün tekrar başvurdum raporum olmadığını ve işe başlamamı istediklerini anlattım. Ama aldığım cevap “Artık işe başlayabilirsiniz normalde sağlık personeli 7. gün işe başlıyor. Sizin 11. gün test yaptırmanıza gerek yok, negatif olmuşsunuzdur. Biz şikayeti olmayana test yapmıyoruz” gibi cevaplar aldım. Oysaki 2 gün önce de şikayetlerim var diye yapamayacaklarını söylemişlerdi. Bir şekilde sürüntü testi kağıdını aldım ve testimi yaptırdım. Bir sonraki gün işe başlamam beklenirken test sonucum 11. günde de pozitif çıktı.

Şimdi o testi zorla yaptırmayıp işime geri dönmüş olmam ne gibi şeylere neden olacaktı? Ve sokakta, iş yerlerinde, fabrikalarda, hastanelerde bu koşullarda işe başlayan binlerce insan var. Yani 2. testin kimseye yapılmadığı aşikar. Sağlık merkezleri farklı farklı açıklama yapıyor ya da hiçbir şeyi açıklayamıyorlar. Toplum sağlığı hiçe sayılıyor. İnsanlar bu koşullarda önlemsiz, korunaksız işlerine dönmek zorunda kalıyorlar. Bir yanda Covid-19’dan ölme riski öte yandan işsiz kalmak…

14. gün semptomlarım yeniden başladı ve tekrar hastaneye başvurdum. Tahliller, röntgen gibi tetkikler yapıldı ve akciğerimde lekeler olduğu, hâlâ Covid-19 hastası olabileceğim söylendi. Tekrar test yaptırdım ve 14. gün olmasına rağmen hâlâ pozitiftim. Raporum bitmişti. İşe başlamam bekleniyordu. Bu koşullarda işe başlayamayacağımı tamamen negatif olmadan karantinadan çıkamayacağımı bildirdim. Ama ağrılarımla baş başa evde 21 gün geçirdim. Hiçbir takip olmadan. Hiçbir sağlık kuruluşunun bilgilendirmesi olmadan kendi karantinamı kendim uygulayarak 21 günlük karantina sürecimi bitirdim.

Üzerine Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın başta da belirtmiştim “Biz bütün pozitif vakaları araba ile gönderiyoruz, semptomu olanları 112 ile taşıyoruz” demesi de ayrı bir ironidir. Bir sağlık personeli olmama rağmen yüzüme bakılmadı, bütün semptomların olmasına rağmen hastanede beklemem ve müşahedeye alınmam gerekirken eve gönderildim. Arabam yoktu ve otobüse binmemek için bir yakınımın arabasına binmek zorunda kaldım. Birileri özel uçaklarla, özel hastanelerle sağlık hizmetine ulaşırken biz emekçiler başımızın çaresine bakıyoruz.

Yani anlayacağınız bu çürümüş sistemin içinde söyledikleri her şey bir bir yalan. Her geçen gün de yalanları ve hataları bir bir artıyor. Bu bataklıktan çıkmaya çalışmak çözüm değildir. Bataklık kurumadan yapılan hiçbir düzenleme çözüm olmayacaktır. En temel ihtiyacımız ve hakkımız olan sağlığa ve eğitime ulaşabilmek istiyoruz.

 

- AKP iktidarı salgın sürecinde sağlık ve çalışma yaşamı ile ilgili sistemi olumlayan açıklamalar yapıyor. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Her güne çeşitli bakanların yeni açıklamaları ile başlıyoruz. “EBA çöktü, sevinmeliyiz çünkü talep çok”, “Pozitif olup semptom olmayan hastaları vaka listesine almıyoruz” gibi aklımızla alay eden açıklamalarla karşımıza çıkıyorlar. AKP ve kabinesinin ekonomide, sağlıkta, eğitimde her konuda yetersizliği, süreci yönetemediği iyice gözler önüne serildi. Aslında dünya çapında sağlık sisteminde yaşanan krizler kapitalizmin çıkmazda olduğunu gösteriyor. Kapitalizmin yarattığı bu krizler yığınının tek çözümünün sosyalizmde olduğu tartışmaları gün geçtikçe büyüyor. Kapitalizm her taraftan azgınca saldırmakta; emekten, hukuktan, yaşamdan, onurdan yana ne varsa yıkıp geçmekte. Son yıllarda ise bu yıkımlar hızla arttı. Gerek doğa talanı, gerek emekçilerin elinden gasp edilen haklar gerekse şiddet, taciz, tecavüz vakalarının sayısı yükseliyor. Bu yaşananlar kapitalist sistemin bataklığıdır. Onurlu bir yaşamı kutsayan ve daha güzel bir dünya kurmak isteyen herkesi düşman gören bu sistem durmadan saldırmaya devam edecektir.

Covid-19 sistemin bütün pisliğini, çürümüşlüğünü gözler önüne serdi. Özel bir hastanede, ekipmansız, 3 ay güvencesiz, cüzi bir miktara hemşire olarak çalıştım. Oysaki bu biz sağlık emekçilerinin yaşadığı ilk sıkıntı değil son da olmayacak. Son olması için mücadele etmekten, bu kirli düzeni değiştirmekten başka şansımız yoktur. Kısa çalışma, ücretsiz izin, sağlığın paralı hale gelmesi… Çalışma yaşamının devam etmesi ve aslında sistemin daha fazla kâr etmesi için sağlık emekçileri, işçiler azgınca sömürü koşullarında yaşamak ve çalışmak zorunda. Tüm emekçiler bir araya gelerek bu sistemden hesap sormalıyız. Virüs değil kapitalizm öldürüyor. Buna karşı “Ya barbarlık içinde çöküş ya sosyalizm!” diyorum.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

 

 

 

 

 

“İşyerlerimizde salgın komiteleri kuralım”

 

Ankara İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi’nin 14 Ekim’de Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İbni Sina Hastanesi önünde “7. ayında Covid-19” raporu başlığıyla yapmak istediği ancak polis saldırısı nedeniyle yapılamayan basın açıklaması, saldırı sonucunda gözaltına alınan 11 kişinin serbest bırakılmasıyla birlikte Ankara Tabip Odası’nda yapıldı.

Polis saldırısının teşhir edildiği basın toplantısında Ankara İSİG Meclisi’nin açıklaması okundu. Salgın sürecinde alınması gereken önlemlerin bireysel önlemlere indirgendiği belirtilen açıklamada, salgının siyasi iktidar ve patronlar tarafından ‘fırsat’a çevrildiğinin altı çizildi.

Salgının ilk 7 ayında en az 294 emekçi Covid-19 sebebiyle yaşamını yitirdiği, ölen emekçilerin yaş ortalamasının 50 olduğu belirtilerek “Covid-19 sonucu yaşamını yitiren emekçilerden 105’i sağlık, 69’u ticaret/büro, 20’si belediye, 19’u tekstil, 14’ü metal, 14’ü güvenlik, 13’ü taşımacılık işkollarında çalışmaktaydı” denildi.

Salgından en fazla etkilenen ve yaşamını yitirenlerin sağlık emekçileri olduğu ifade edilen açıklamada, emekçilerin başlıca talepleri şöyle sıralandı:

-Covid-19 sağlık emekçileri için meslek hastalığı, diğer işkollarında çalışan işçiler için ise iş kazası olarak tanınmalıdır.

-İşyerlerinde başta üretim alanları olmak üzere ulaşım, beslenme, barınma gibi tüm alanlarda işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alınmalıdır.

-Kronik hastalığı olan ve belli bir yaşın üzerindeki işçiler bu süreçte idari-ücretli izne çıkarılmalıdır.

-İşten atmalar yasaklanmalı ve 1168 TL değil tam ücret ödenmelidir.

-Çalışma saatleri, ücretlerde kesintiye gitmeden azaltılmalıdır.

-İşçilere ücretsiz-yaygın testler yapılmalı, vakaların arttığı işyerlerinde üretime ara verilmelidir.

-Evden çalışan işçilerin çalışma saatleri düzenlenmeli ve iş için yaptıkları harcamalar karşılanmalıdır.

Açıklama, işçi ve emekçileri işyerlerinde salgın komiteleri kurmaya, sağlık hakkına sahip çıkmaya çağırarak son buldu.

Kızıl Bayrak / Ankara