16 Ekim 2020
Sayı: KB 2020/Özel-18

Sefalet dayatmasına karşı insanca yaşam!
Kürt halkına karşı faşist kudurganlık
Bölgesel savaşlarla büyüme hayalleri
Tek adamın eli bütçede
Pandemi, eğitim sistemi ve okullar
Orman yangınları ve ırkçı-şoven kışkırtma
Sağlıkta gerici kadrolaşma ölüm demektir
Grev yasaklarına karşı fiili-meşru mücadele!
Novares’in 8 Mart’ı
İşçi birliklerinde, komitelerde birleşelim!
Türkiye’de işçi sınıfının durumu - J. Kitaygorodski
Kemalistlerin işçi hareketine uyguladığı terör
Kırgızistan’da yaşanan gelişmeler üzerine
“Eğitim ve sağlık hakkımızdan vazgeçmiyoruz!”
Uzaktan eğitim sınıfsal ayrımları derinleştirdi
Ölüm orucu direnişi 20. yılında!
Dinlenme ve eğlenme ne ifade eder?
“Tek çözüm kapitalizm bataklığını kurutmak”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Uzaktan eğitim süreci sınıfsal ayrımları derinleştirdi…

Eğitim hakkının gaspına karşı mücadeleye!

 

Okulların tatil edildiği Mart ayından bu yana yüz yüze eğitim için gerekli hazırlık ve alınacak önlemler konusunda ciddi hiçbir adım atılmadı. Süreç yönetimi “başarılı” olarak değerlendirilip işçi ve emekçilerle alay ediliyor. Kendisi de özel okul patronu olan Milli Eğitim Bakanı, özel sektörün ihtiyaçları doğrultusunda politikalar uygulayarak kapitalizmde sermaye sınıfını temsil ediyor.

Pandemi öncesinde de eğitim sorunu kronikleşmiş yapısal sorunlarla birlikte temel gündemlerden biriydi. Şimdi ise artık daha da hayati duruma gelmiş, milyonlarca öğrencinin özellikle işçi ve emekçi çocuklarının geleceklerinin karartıldığı bir düzeye varmıştır. Kapitalizmde bir gelecek kurgulamak zor iken, pandemi bu sorunu daha da ağırlaştırdı. Genç nesillerin eğitimi sorunu toplumsaldır ve toplumun çıkarları gözetilerek planlanması gerekir. Oysa kapitalizmde durum böyle değil. Öğrencilerin müşteri veya ucuz işgücü durumuna düşürülmesi mevcut ekonomik düzenin temel mantığıdır. Sermaye sınıfının egemenliği, sömürüye dayalı sistem toplumun ihtiyaçlarını esas alamaz. Kapitalist sınıfa mensup çocukların eğitim hakkı gözetilir ancak toplumun çoğunluğunu oluşturan işçi ve emekçilerin çocukları için aynı çabadan imtina edilir.

Tam bir kaos

Basına yansıyan haberlerde televizyonu, tableti ya da interneti olmayan çocukların EBA TV’den faydalanamıyor olduğu gerçeği sermaye sınıfı için önemsizdir. Hangi köyde kaç çocuk bu imkânlardan mahrum? Zaten niteliksiz olan bu uzaktan eğitim sürecinden uzak kalan kaç çocuk var? Bu sorular çok da ilgilendirmez onları. Anne ve babaların telefonlarını çocuklarının eğitimi için vermeleri sorunu çözmüyor. Çocukların internet olmadığı için derslerini yapamaması ile ağlamaya başlamaları ve ebeveynlerin de bu durumda ne yapacaklarını bilememeleri haberlere yansıyor. Velilerin, öğrencilerin ve öğretmenlerin sinir krizleri geçirdiği yer alıyor haberlerde. EBA TV’ye erişim sıkıntısından kaynaklı öğretmenlerin ücretli platformlardan öğrencilerine ders vermeye çabaladıkları biliniyor. Canlı sınıf ortamlarında verilen derslerin ne kadar verimli olduğu tartışılıyor. Eğitim döneminin henüz başında olmamıza rağmen katılımın git gide düştüğü ve bu sıkıntıların devamında daha da düşeceği söyleniyor. Müfredat yoğunluğu ve ders saatlerinin planlanması meselesi de sorun yaratıyor. Aslında şu an eğitim-öğretim dönemine tam bir kaos hakim.

İşçi ve emekçilerin çoğunun, çocuklarına güzel bir gelecek kurmak ve güvence sağlamak için sömürü düzenine ses çıkarmadan açlık sınırının altındaki ücretlerle çalıştıkları bilinen bir gerçek. Ancak kapitalizmde güvencenin olmadığını pandemi sarsıcı bir şekilde hatırlatmış oldu. Velilerin yaşadıkları tek sıkıntı bu imkânlara sahip olmadıkları için çocuklarının eğitim hakkından faydalanamaması da değil. Çocuklarının psikolojik ve gelişimsel ihtiyaçlarını giderememekten kaynaklı da önemli sorunlar yaşıyorlar.

“Artık 2020 senesindeyiz” gibi ifadelerle bazı gerçekleri çarpıtmaya çalışan bakanlar, halen evinde televizyon olmayan ailelerin varlığından habersiz olamazlar. Ya da internet çağında halen ülke genelinde niteliksiz internet alt yapısı olduğunun bilincindedirler. Aynı zamanda bu haliyle internetin pahalı olması da mevcut sorunların diğer yanıdır. Zaten arada çöken, erişim sıkıntısı yaşanan EBA TV derslerine katılamayan öğrencilerin varlığı, MEB için tam olarak yansıtılmayan sayısal veri ve gözden çıkarılacak zayiat anlamına geliyor. Sayılar ancak TL ile çarpılınca anlam kazanıyor. Okulların yüz yüze eğitime başlayıp başlamayacağı açıklaması yapılacakken dahi, özel okullara belli bir oranda kayıtlar yapılması beklenmişti. Çocukların eğitim sorununa bakış açısını anlatan çok net bir tutumdur bu.

Pandeminin daha ne kadar süreceği belirsizliğini koruyor. MEB ise yüz yüze değil uzaktan eğitime odaklanmış durumda. Yatırımlar bu alana yapılıyor ancak her çocuğun eşit koşullarda eğitimden yararlanabilmesi için değil.

Geçenlerde katıldığı bir televizyon programında Ziya Selçuk Dünya Bankası’ndan bir proje aldıklarını açıkladı. 160 milyon dolarlık proje ile 2 sene içerisinde Türkiye’de büyük bir dijital eğitim platformu kurup, kişiye özel eğitim getireceklerini iddia etti. Bu projenin detayları net olmasa da ülkenin mevcut alt yapısı ile EBA TV’de dahi sorunlar yaşanırken bahsedilen eğitim platformunu nasıl kuracakları muamma. Bir de kişiye özel eğitim denilerek güzelleme yapılıyor. Zaten internette ücretli eğitimler ve çeşitli platformlar var. İmkânı olan internet üzerinden dünyanın en prestijli üniversitelerinden dahi mezun olabiliyor. Tabii yine ücret karşılığında ve yeterli donanım eşliğinde.

Ülkenin her çocuğu eşit şartlarda değilken, bu tarz propagandaların yine kapitalistlerin ihtiyaçları gözetilerek yapıldığı açıktır. Özel okullarda yapılan reklamlar da bu yöndedir. Eğitimde temel sorunları çözmek yerine Z. Selçuk gibi özel okul sahibi kapitalistlerin cepleri düşünülüyor. Pandemi döneminde dahi, özel orta öğretim kurumlarının sayısı 305 arttı. Özel okulların yüz yüze eğitime başlama konusunda sağladıkları imkânlar, aslında tüm okullarda da aynı şekilde önlemler alınarak yüz yüze eğitimin başlatılabileceğini gösteriyor. Ancak sermaye devletinin bakanlıkları bunun için değil, “süreci başarılı bir şekilde yönetiyoruz” algısı yaratmak için çalışıyorlar. Kamusal kaynaklar özel sektöre aktarılırken, kamuya pay ayrılmıyor.

Yüz yüze eğitimin başlamaması ve uzaktan eğitime erişim sıkıntısı olmasından kaynaklı işçi ve emekçi çocuklarının eğitimden kopuşları hızlanıyor. Çocuk işçilik, erken yaşta evlilik, çocuk istismarı gibi sorunlar derinleşiyor. Okul terki veya üniversiteye gitmeme oranında artış gözlemleniyor. Üniversite mezunlarının üçte birinin işsiz kaldığı bir durumda üniversiteye hazırlanma kaygısı eskiye nazaran azalmış durumda.

Bahsi geçen tüm bu sorunlar işçi ve emekçi çocuklarının hem bugününü karartıyor hem geleceğini belirsizleştiriyor. Umutsuz, hayalsiz ve ne yapacağını bilememe hali çoğu gencin temel sorusu haline geldi.

18 yaşında arkasında çarpıcı bir not bırakarak intihar eden Furkan Celep, dünyaya veda ederken bile sistemin akıl dışılığını vurguladı. Oysa sömürücü bir sınıfın iktidarda olmadığı, gelecek güvencesinin ve eğitim, sağlık gibi hakların sağlandığı sosyalizm milyonların yaşam umududur. Hayatı anlamsız, amaçsız görüp intihar etmek değil, bugünü ve yarını için savaşmak asıl çözümdür.

Kapitalizmde eğitimin bilimsellikten uzak, paralı, eşitsiz olmasına rağmen eğitim hakkını her zaman savunmak gerekir. Eğitim alanında yaşanan bu sorunların her biri mücadele konusu olmalı. Salgının derinleştirdiği sınıfsal ayrımlara karşın birlik olup, geleceğimizi ellerimize almalıyız. Eğitim hakkının gaspına engel olmalı, dayatılan karanlığa son vermeliyiz. DLB saflarında örgütlenip, mücadeleyi yükseltmeliyiz!

Devrimci Liseliler Birliği

 

 

 

 

 

Mesleki eğitimde sömürü derinleşiyor

 

5 Ekim itibariyle mesleki ve teknik liselerin alan ve atölye dersleri yüz yüze eğitime başladı. Yeterli ve gerekli önlemler alınmadan başlayan eğitim-öğretim alanında yaşanan sorunlar devam ediyor.  Öğrenciler eğitimde yaşanan sorunların yanı sıra üretimin bir parçası olarak da bir dizi sorunla karşı karşıya.

Mesleki ve teknik okulların bir kısmı 5 Ekim’de açılırken bir kısmı ertesi hafta eğitime başladı. Bazı okullar öğrencilerden HES kodu isterken bazı okullarda istenmiyor. Okullara servis imkânı sağlanmıyor. Fiziki mesafe kurallarına uyulup sınıflar yarı yarıya azaltılırken, öğrenciler kendi imkanları ile maske ve dezenfektan kullanıyor. Belli okullarda velilere temizlik-ihtiyaç listesi verilirken belli okullarda para toplanıyor. Belli okullarda ise iki “bağıştan” birisinin seçilmesi isteniyor. Öğrencilere her gün aynı sıra, masa, bilgisayar vb. eşyaları kullanmasına yönelik uyarılar yapılıyor. Okula gitmeyen öğrencilerin EBA üzerinden programlarına devam edilmesi beklenirken, bu olanaktan yararlanamasalar bile dersleri işlemiş olarak kabul edilecekleri belirtiliyor. Sermaye düzeni için eğitimle ilgili sorunların devam etmesinin bir önemi yok. Çünkü üretimin kesintisiz sürmesi, meslek liselerinde kalifiye ve ucuza çalıştırılacak milyonlarca öğrencinin hazırda bekliyor olması onlar için yeterli.

Bu yıl geçtiğimiz yıllardan farklı olarak 9. sınıfa başlayan teknik lise öğrencileri bölümlerini okula başlar başlamaz seçtiler. Toplum sağlığını hiçe sayan bu kapitalist sistem üretim alanında bir aksama olmasın, genç işçiler bir an önce yetişsin diye bölümleri ilk yıldan seçtirme yoluna gitti. “Neyse ki meslek liselerimiz var!” diyen MEB yakın zamanda şu açıklamada bulundu:

“Mesleki eğitimde öğrencilerin uygulama becerilerini artırmada önemli katkısı olan döner sermaye kapsamındaki üretim kapasitesini artırmaya devam ediyor. Bu kapsamda 2019’da yapılan üretimden elde edilen gelir, 2018’e göre yüzde 40 artarak 400 milyon liraya çıkmıştı. Kovid-19 salgını nedeniyle okullar uzun süre kapalı olmasına rağmen 2020’de de artış eğilimi devam ediyor. Bu yılın ilk 8 ayında, meslek liselerinde üretimden elde edilen gelir, 2019’un aynı dönemine göre yüzde 20 artarak 230 milyon liraya ulaştı.”

Pandeminin ilk dönemlerinden bugüne maske, dezenfektan, koruyucu giysi (temassız ateş ölçer üretimi için de talimatlar verildi) gibi temel ihtiyaçları meslek liselerine ürettirdiler. Eğitim emekçilerini üretim sürecinde “ustabaşı”na dönüştürdüler. Öğrencileri tam kapasite ile çalıştırmakla övündüler. 2023 Eğitim Vizyonu kapsamında yaptıkları açıklamalarda ise “özellikle sektörlerle çok güçlü iş birlikleri kurularak işgücü piyasaları ile uyumlu bir şekilde müfredat ve haftalık ders programlarında güncellemeler yapıldığını ve ulusal meslek standartları ile uyumlu hale getirildiğini” ifade ettiler.

İşçi-emekçilerin, gençlerin sağlığını hiçe sayan kapitalist düzen her geçen gün saldırılarını arttırmakta. Bir yandan fabrikaların çarkları dönsün diye emekçilerin canları hiçe sayılıyor. Öte yandan ise emekçilerin çocukları eğitim ve erken dönem sömürü ile sınanıyor. Meslek liseleri sermaye devletinin kar odaklı baktığı “eğitim” kurumlarına dönüşüyor. Sermayenin ihtiyaçlarına göre şekillenen eğitim programlarında sömürü derinleşiyor. Meslek liseleri tamamen üretimin bir parçası olarak şekilleniyor.

Kriz ve pandeminin yarattığı ağır koşulların üstesinden gelmek için, toplumsal yaşamın her alanında topyekûn bir mücadele örgütlemek gerekiyor. Geleceğimizi ellerimize alalım. Okul sıralarına-atölyelerine sığdırmaya çalıştırdıkları dünyayı reddederek, gerçekten yaşayabileceğimiz yeni bir dünya için mücadeleyi büyütelim.

Meslek Liseliler Birliği