21 Şubat 2020
Sayı: KB 2020/08

Gerici-faşist iktidarın İdlib histerisi…
AKP-saray rejimin “FETÖ ayakları”
AKP kurucusundan “Siyasal İslam çöktü” itirafı
İşsizlik de artıyor intiharlar da
DİSK 16. Genel Kurulu’nun ardından…
DİSK 16. Olağan Genel Kurulu’na dair...
Tekstil sektöründe Suriyeli işçiler…
Trelleborg işçisi yaşanılan sürece nasıl bakmalı?
Metal işçileri “sendika biziz” demeliler!
Her süreç metal işçileri adına derstir!
Geçmişten geleceğe… / 1 - DİSK’e giden yol
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü…
8 Mart’ta alanlara!
MEB ve dinci gericilik
Münih Güvenlik Konferansı’nın ardından…
Şişeden çıkan cin ve Ramelov’un formülleri
İsviçre’de “ev içi şiddet” ve toplumsal kimliğin inşası
Fransa’da “yabancı” sayısı artarken işe alımda ayrımcılık
Dinlenmesi “mümkün olmayan” kriptolu cihazlar nasıl dinlendi?
Oscar ödüllerinin ardından…
Uluslararası Otomotiv İşçileri 2. Konferansı’na doğru…
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

MEB ve dinci gericilik

 

MEB’in ilişkide bulunduğu tarikatların, dini vakıf ve derneklerin sayısı sürekli atıyor. İl ve ilçe mili eğitim müdürlüklerinin imzaladığı protokollerin çoğu ise açıklanmıyor. Öte yandan, tarikat bağlantılı vakıfların okullarda dağıttığı broşürler ve verdikleri derslerde kullanılan ifadeler yeni skandallar yaratmaya devam ediyor.

Nakşibendi Tarikatı’nın ‘Hakyolcular’ olarak bilinen koluna yakın olan Server Yaşam Vakfı lise öğrencileri arasında ‘Ufka yolculuk’ isimli bir bilgi yarışması için ‘İletişim, Nezaket ve Adap’ isimli bir kitap hazırlamış. Kitapta kadın ve erkeklerin tokalaşmasının yasak olduğunu, özellikle genç kadınların ellerini tutmanın, tokalaşmanın günah olduğu yazılmış ve kadın erkek ilişkilerine genişçe yer ayrılmış. Ev planının İslam’a uygun olması anlatılmış. Yanında eşi ya da mahremi bulunmayan kadının yanına girilmemesi, aynı şekilde kadınlarında evde eşi ya da bir üçüncü kişi olmadan bir erkeğin yanına girmemesine yönelik açıklamalara yer verilmiş. Daha önce de yine MEB’in onayından geçmiş bir broşürde kafası açık kadınların çocuklara şiddet uyguladığı, kapalı kadınların ise şefkatli olduğu görsellerle anlatılmıştı. Tepkiler üzerine MEB kitap hakkında soruşturma başlattığını açıklamıştı. Ancak bu örnekler sadece basına yansıyabilenler.

Broşür ve kitap içerikleri dışında bir diğer gerçek, Diyanet İşleri Başkanlığı ile MEB Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nün periyodik toplantılar düzenliyor olmaları. MEB bu yolla Diyanet’in imam hatip okullarının yöneticileri üzerinde etkili olmasının önünü açmıştı. Yeni düzenlemeler ile MEB,  dini derneklerin “Türkiye İlahiyat Tedrisatına Yardım Eden Dernekler Federasyonu” çatısı altında okullara girmesini sağladı. Bu federasyon içerisinde İlim Yayma Cemiyeti, ÖNDER İmam Hatip Liseleri Mezunları Derneği, Hayırlı İşler Yaptırma ve Devam Ettirme Derneği gibi dernekler bulunuyor. 

Eğitimin dinselleştirilmesine yönelik bu türden gelişmeler yaşanırken, MEB’in giderek ahlak bekçiliğine soyunduğunu görülüyor. Zira MEB, 2023 Eğitim Vizyonu kapsamında “Ahlak eğitiminin yeniden yapılandırılması”, “Milli ve toplumsal değerlere dayalı eğitim sistemi oluşturulması” amaçları ile 3-4 Nisan 2020’de “Eğitim ve Ahlak Kongresi” düzenleme kararı aldığını duyurdu. Sınav sonuçlarının eğitimde başarının ölçüsü olamayacağını, eğitim sisteminin milli ve manevi değerlere uygun bir ahlak anlayışı ile taçlandırılması gerektiğini açıkladı. Görünen o ki, 2023 Eğitim Vizyonu ile atılacak adımlar sonrasında eğitim daha da bilimden, doğadan uzaklaşacak, çağın gerisinde kalan öğretiler üzerinden şekillendirilecek.

Vizyon Programı kapsamında ülkenin okullaşma politikası da imam hatip ve meslek liseleri temelinde belirleniyor. Aynı zamanda daha da ticarileşmesinin önü açılıyor. Dönüştürücü müdahaleler ile eğitim daha gerici ve ticari hale getiriliyor. Tüm bu süreç boyunca MEB etkin olarak kullanılıyor.

AKP’nin “kültürel iktidar olma” hedefini yerine getirmek amacı ile hem MEB hem de eğitim kurumları gericiliğin yuvalandığı arka bahçeler haline geldiler. Her geçen gün başka bir skandala imza atarak birbirlerini besledikleri bu sistemde en temel haklardan biri olan eğitim hakkı gasp ediliyor. Özelikle işçi ve emekçilerin çocukları bu sorunların birinci dereceden muhatabı durumundalar. Toplumun geleceksizliğin yanı sıra gericilik ile kuşatılmışlığı Türkiye’nin bugün geldiği noktayı göstermektedir. Çözümü ise ancak topyekûn bir değişi gerektirmektedir.

U. Aze

 

 

 

 

 

“İntihar değil cinayet”

 

Devrimci Gençlik Birliği yaptığı yazılı açıklama ile son dönemde işsizlikten, yoksulluktan ve krizin ağır faturasından kaynaklı artan intihar olaylarına dikkat çekti.

DGB’nin konuyla ilgili açıklaması şöyle:

Hakan Taşdemir İstanbul Üniversitesi Radyo, Sinema ve Televizyon Bölümü 4. Sınıf öğrencisiydi. Borçları olduğu ve işsizlik ile boğuştuğu bilinen Hakan, dün yaşamına son verdi. Hakan’ın yaşamına son verdiği aynı gün içerisinde Konya’da bir emekçi ve Şırnak’ta 4 çocuk babası Nezir Kılıç’da intihar etti.

Her geçen gün hayat pahalılığı artıyor, insani temel ihtiyaçlarımıza zamlar getiriliyor. Bu durum işçileri-emekçileri ve gençleri bunalıma ve çaresizliğe sürüklüyor. Ekonomik krizi emekçilerin yaratmadığı bir gerçek ama faturası bizlere kesilmeye çalışılıyor. Artık öyle günlerden geçiyoruz ki, yapılan her zam, artan işsizlik, yoksulluk ve açlık insanların yaşamına mal oluyor. Tüm bu olanlara intihar ya da depresyon demek ise gerçekliği ifade etmiyor. Gerçek olan şudur: Her intihar krizi yaratanların işlediği bir cinayettir. Devlet kurumları gerici vakıflara bağış adı altında milyonlar dağıtıyor, sermayedarlara vergi indirimleri-teşvikler sunuluyor, Kanal İstanbul gibi çevre ve şehrin yıkımı demek olan bir projeye 75 milyarı aşkın yatırım yapılıyor. Peki bu paralar neden emekçiler için kullanılmıyor?

Bizleri geleceksizliğe ve ölüme sürükleyen bu düzene karşı artık topyekûn mücadeleyi yükseltme günüdür. Bir arkadaşımızın daha aramızdan ayrılmasına izin vermeyeceğiz!

Devrimci Gençlik Birliği

 

 

 

 

 

Sözde eğitimciler ağız birliği yapmışçasına çocuk istismarını meşrulaştırmaya çalışıyor

 

 AKP gericiliğinin üniversitelerdeki uzantıları olarak hareket eden ve isimlerinin önünde profesör yazan sözde eğitimciler seferber olmuşçasına çocuk evliliklerin önünü açmak için çaba gösteriyor.

YTÜ’de öğretim görevlisi olan sözde Profesör Bedri Gencer Elazığ Deprem’i sonrası çocuk istismarının meşrulaştırılması anlamına gelen açıklamalar yapmıştı. Gencer, “Allah’ın helal kıldığı yaşta evliliği tecavüz sayarak, mutlu yuvaları bozarak gayretullaha dokunmayalım. Az kaldı” sözleri ile dinci-gericiliğin çürümüşlüğüne ayna tutmuştu. Şimdi de bir başka sözde eğitimci benzer açıklamalarda bulundu.

İstanbul Şehir Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Dekan Vekili Mehmet Ali Büyükkara, sosyal medya hesabından çocuk yaşta evliliği savunan paylaşımlarda bulundu. Eşinin kendisiyle çocuk yaşta evlilik yaptığı gerekçesiyle cezaevine gönderildiğini iddia eden bir Twitter kullanıcısının paylaşımını alıntılayıp “Bu zulüm karşısında bunca zaman oldu hiçbir yetkilinin kılı kıpırdamıyor” ifadelerini kullanan Büyükkara, paylaşımının devamında “Allah büyük musibet verecek, haberiniz olsun” dedi.

Erdoğan yönetimi toplumsal yaşamın bir dizi alanını gericileştirmek için hummalı bir çaba ortaya koyarken; aynı zihniyeti üniversitelerde temsil eden sözde eğitimcilerin peşi sıra gerici açıklamalar yapması elbette nedensiz ve tesadüfi değil.