21 Şubat 2020
Sayı: KB 2020/08

Gerici-faşist iktidarın İdlib histerisi…
AKP-saray rejimin “FETÖ ayakları”
AKP kurucusundan “Siyasal İslam çöktü” itirafı
İşsizlik de artıyor intiharlar da
DİSK 16. Genel Kurulu’nun ardından…
DİSK 16. Olağan Genel Kurulu’na dair...
Tekstil sektöründe Suriyeli işçiler…
Trelleborg işçisi yaşanılan sürece nasıl bakmalı?
Metal işçileri “sendika biziz” demeliler!
Her süreç metal işçileri adına derstir!
Geçmişten geleceğe… / 1 - DİSK’e giden yol
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü…
8 Mart’ta alanlara!
MEB ve dinci gericilik
Münih Güvenlik Konferansı’nın ardından…
Şişeden çıkan cin ve Ramelov’un formülleri
İsviçre’de “ev içi şiddet” ve toplumsal kimliğin inşası
Fransa’da “yabancı” sayısı artarken işe alımda ayrımcılık
Dinlenmesi “mümkün olmayan” kriptolu cihazlar nasıl dinlendi?
Oscar ödüllerinin ardından…
Uluslararası Otomotiv İşçileri 2. Konferansı’na doğru…
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Trelleborg işçisi yaşanan sürece nasıl bakmalı?

 

Bugün DİSK genel kurullarında Trelleborg anlatılırken Petrol İş bürokratları da Trelleborg sürecini ağzından düşürmüyor. Elbette 43 günlük grevin ardından elde edilen %34 oranında zamma sıkıştırarak.

Ücret bazında ele alındığında ilk bakışta yüksek gibi gözüken bu oran aslında çok da bir şey ifade etmiyor. Çünkü 25 yıldan fazladır örgütlü olan Trelleborg’da 20 yıllık bir işçi dahi sözleşmeden önce 2800 TL civarında ücret alıyordu. Diğer yandan %34’lük zam oranı 1,5 yıl üzerinden belirlendi. Dolayısıyla 6 aylık 3 dönem içerisinde gerçekleşecek enflasyon bu zammı eritecektir. Burada grevde kalınan süre için ücret ve ayrıca ikramiye alınması ve yeni giren işçilerin çekme zammı günü kurtarıyor gibi gözükse de Türkiye’deki ekonomik tablo Trelleborg işçileri için hiçte iç açıcı değildir.

Grevde kazanılan dayanışma kültürünü taban örgütlülüğünü geliştirmek için değerlendirmeliyiz.

Grev süresince edindiğimiz deneyimler önemli bir yerde duruyor. Örneğin dün çayda belirli arkadaşlarla sohbet ederken, bugün ayırt etmeden yan yana geliyoruz. Dün ekonomik tablomuza, aile yaşamımıza dair dertleşmezken, bugün hepimiz iyi kötü birbirimizi tanır hale geldik. En önemlisi ise grev sürecinde yaşanan siyasal gelişmeleri grevle birlikte ele aldık.

Biz tüm bu süreçten gerekli dersleri çıkarıp, buna yönelik adımlar atmazsak işte o zaman Trelleborg işçilerinin kaderi 2015’teki yapılan sözleşmedeki haline geri döner. Bu yanlışları yapmamanın en önemli yanı sendikamızın eksikleri üzerinden tartışmak, tabanın söz, yetki ve karar süreçlerini işletmeyi sağlamaktır.

Petrol İş Sendikası’nın eksikleri ve Trelleborg işçisinin yapması gerekenler…

-Öncelikle sözleşme sürecinin son aşamalarında bile greve dair bir hazırlık yoktu. Grev komiteleri ve mücadele programı yok. İşçiler greve çıkılacağını grev sabahı öğrendi. Aslında basit gözüken bu durum kopukluğun tipik örneklerinden biridir.

-Sermayedarlarla yapılan bizim bildiğimiz kadarıyla son iki görüşme tam açıklığıyla işçilerle paylaşılmadı. Burada patron temsilcilerinin verdiği teklifler ve zorlanma alanları üzerine işçilerle tartışılmadı, bu konularda neler yapılacağına dair kararlar alınmadı. Hep bir bekleme havasında olan işçiler son teklifler hakkında eksik bilgilere sahipti ya da hiç değildi. Oysaki kendi kaderimiz belirlenirken bunun birinci elden muhatabı bizler olmalıyız, tartışanı da karar vereni de.

- Sürecin başında işçilerin net talebi %50 oranında zam iken %34 tabanın beklediği bir zam oranı değildi. Rakamların nasıl değiştiği hakkında bir bilgi yada fikrimiz yok. Bu da işçilerin ekonomik olarak ihtiyaçlarını karşılamayan bir rakamla yola başlanıldığını gösteriyor bizim açımızdan.

-Son oturumda işçilere sorulmadan imza atıldı. Burada asıl sorun işçilerin son karar mercii olmamasıdır. Grev süresince kararların yukardan aşağı bürokratik mekanizmalar üzerinden verilmesidir.

-Grev süresince polise karşı alınan pasif tutum grevin anlam ve önemini sınırlandırmıştır. Greve destek için gelen gruplara slogan atılmaması yönünde polis tarafından yapılan baskı, grev çadırında sobanın söndürülmesi baskısı, fabrikanın birinde çadıra müdahale edilmesi tamamen keyfidir ve işçilerin moral motivasyonuna yapılan bir müdahaledir. Bu keyfi tutuma karşı örgütlü ve kararlı tutum alınmalıydı.

-Grevler işçi sınıfının en önemli silahı ve mevziisidir.
Bunu güçlendirecek olan etkenlerden biri, sendikanın işçilere sürekli bir program eşliğinde eğitim vermesidir.
Trelleborg   işçileri  Kavel  belgeselini izlerken sınıfına olan güvenlerini belirtmişlerdi.
Sendika yönetimi uzun zamandır bunu yapmıyor. Bu konuda Trelleborg işçileri bunu zorlamalıdır.

Unutmamak lazım ki sendika biziz. Sendika yönetimlerinin işçiden üstün yanı yoktur olmamalıdır.
Sendikal demokrasi işleyişi bunu gerektirir. Yukarıdan alınan kararlarla değil, tabandan işçilerin tartışarak verdiği kararlarla sendikal demokrasi şekillenebilir.

Gebze’den bir işçi

 

 

 

 

 

Gebze’de metal işçileri MESS sürecini değerlendirdi

 

2019-2021 MESS grup toplu iş sözleşmesi süreci 2 Şubat’ta Birleşik Metal-İş’in de imzalamasıyla tamamlandı. Türk Metal’in imza atmasının ardından gözler Birleşik Metal-İş’e çevrilmiş, Birleşik Metal-İş ise tabanın basıncıyla ilk etapta imzalayamamış ve 5 Şubat’ta grevde olacaklarını açıklamıştı. Ancak Çalışma Bakanlığı’nın çağrısıyla haftasonu, kimseye sorulmadan neredeyse aynı taslağa imza atılması, bu sürece giderken grev iradesinin en güçlü merkezi olan Gebze şubenin ikiye bölünmesi işçiler tarafından tepkiyle karşılanmıştı.

Bugün Gebze’de Metal İşçileri Birliği’nin çağrısıyla bir araya gelen metal işçileri ve diğer sektörlerden öncü işçiler sözleşme sürecini, Gebze şube üzerinden oynanan oyunu ve önümüzdeki süreci tartıştı. 10’dan fazla fabrikadan Türk Metal ve Birleşik Metal-İş üyelerinin ve sendikasız işçilerin katıldığı toplantı ilk olarak süreci özetleyen bir açılış konuşmasıyla başladı. Konuşmada meydanlarda demokrasi üzerine nutuklar atan, “sermayeye karşı grevden vazgeçemeyeceğiz” diyen Birleşik Metal-İş ağalarının yine antidemokratik yöntemlerle bir süreç işlettikleri vurgulandı. 2015 Metal Fırtınası’na da değinilen konuşmada işçilerin kendi özgücüne güvenerek ayağa kalktığında delinmez denilen sözleşmelerin yırtılıp atıldığı aktarıldı. Metal işçilerinin gerek işçi sınıfı içinde gerekse de tüm bir toplumda gördüğü lokomotif işlevinin altı çizilerek sermaye sınıfının da sermaye devletinin de, sendika bürokratlarının da bu güçten korktuğu, her adımını buna göre attığı söylendi. Bu potansiyeli güce dönüştürmek için de komiteler kurma, yan yana gelme çağrısı yapıldı.

İlk sunumun ardından birçok işçi söz alarak sendikal bürokrasinin tutumunu eleştirerek neler yapılabileceği üzerine tartışmalar yürüttü. Özellikle Birleşik Metal-İş bürokrasisinin tutumu ve Gebze’de yaşanan şube bölünmesi üzerine işçilerin iradesinin çiğnendiği, bunun önüne geçebilmek için taban örgütlenmesinin ve fabrikadan bağımsız komitelerin önemi üzerine duruldu.

Toplantı somut planlamalar ile son buldu. Taban örgütlenmesi ve komite eğitimi gündemli olacak olan bir sonraki toplantının tarihi ve gündemi belirlendi. Ayrıca fabrikalarda daha güçlü zeminler oluşturmak için adımlar atmak üzerinden planlamalar yapıldı.

Kızıl Bayrak / Gebze