10 Ocak 2020
Sayı: KB 2020/02

Halkların ortak zenginliklerini yağmalama savaşı
Burjuva muhalefetin “tezkere muhalefeti”!
Bölgesel gelişmeler yayılmacı heveslere malzeme yapılıyor
Sermayenin ve AKP’nin “yerli-milli” safsatası
Kanal İstanbul Projesi üzerine Dr. Savaş Karabulut ile konuştuk…
Birleşik Metal Genel Kurulu’nun gösterdikleri
Metal işçisi kuru gürültü değil, somut ve sonuç alıcı mücadele programı istiyor!
Metal İşçileri Birliği Merkez Yürütme Kurulu Ocak ayı toplantı tutanakları
Petrol-İş Gebze Şube Genel Kurulu’ndan yansıyanlar
Halk hareketleri, işçi sınıfı ve devrimci parti
Süleymani cinayeti ve Molla rejimi
Ortadoğu’da yeni bir dönem mi?
Kadına yönelik şiddete karşı genelge
Müşteri değil öğrenciyiz, parasız yemek hakkımız!
Kapitalizm savaş demektir!
Tarım yapılmayan tarım ülkesi
Özgürlüğün kapısını aralarken…
Bedeli ödenmemiş hiçbir kazanım yoktur!
Birleşik bir mücadele hedefiyle örgütlenen İzmir İşçi Kurultayı başarıyla gerçekleşti!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Birleşik Metal Genel Kurulu’nun gösterdikleri

 

Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Kurulu geçtiğimiz günlerde İstanbul’da gerçekleştirildi. Adnan Serdaroğlu başkanlığındaki bürokratik anlayış tek liste kazandı. 16 yılın üzerine bir kez daha yönetime geldiler.

Müzik dinletisi, sinevizyon, stand-up gösterisi, ödül töreni, konuk konuşmalarıyla geçen genel kurul daha çok bir etkinlik şeklindeydi. Geçmiş dönemin muhasebesinin yapılmadığı, eleştirel yaklaşımların olmadığı, sendika bürokratlarının uzun konuşmalar yaptığı bir genel kurul geride kaldı.

Muhasebe yok, hesap verme yok!

Adnan Serdaroğlu konuşmasında biz 16 yıldan sorumluyuz diyerek, muhasebenin nasıl yapılması gerektiğine işaret etse de, bu boş bir söz kalıbı olmanın ötesinde bir anlam ifade etmiyordu. Zira, Birleşik Metal bürokrasisinin anti-demokratik baskıcı müdahalelerle şube yönetimlerini, temsilcileri ve delegasyonu belirlemeleri, tek söz sahibinin bürokratik kast olması, genel kurula “başarı” olarak yansıdı.

Genel kurula giden süreçte İstanbul Şubesi başta olmak üzere birçok şube seçimlerine müdahale ettiler. Birçok fabrikada temsilcilerin, muhalif işçilerin baskıya uğramaları, görevden alınmaları, genel kurulun ön hazırlık çalışması kapsamındaydı. Bunun meyvelerini de genel kurulda aldılar. Genel kuruda iki-üç delege dışında konuşanın olmaması, sendikal bürokrasinin hakimiyetini gösteriyordu.

Genel Kurul konuşmalarında tek “eleştirel yaklaşım” konuk konuşmacı Ali Rıza Küçükosmanoğlu’nun Türk-İş ve DİSK yönetimine dair eleştirileriydi. DİSK çatısı altında olmalarına rağmen mevcut yönetim ile ortak çalışma yürütmediklerini söyledi ve “sanayi proletaryasının DİSK’te öncülük etmesi gerekir” diyerek Birleşik Metal’e de rol biçti!

Kendilerini muhalif olarak adlandıran Gebze Şube yönetimi başta olmak üzere Gebze delegelerinin salonu sessiz bir şekilde terk etmesi, kendilerini buraya ait hissetmediklerini, parçası olmadıkları bir genel kurula katılmayacaklarını söylemeleri, mevcut bürokratik işleyişe dair bir veridir. Ancak, genel kurulu bir hesaplaşma yeri olarak değerlendirmeyi tercih etmemek, meydanı mevcut sendika bürokrasisine bırakmak doğru bir tutum değildir. Bu tutum, sendikal bürokrasinin kendilerine yönelik iddialarını da güçlendirmektedir.

Adnan Serdaroğlu yaptığı konuşmada, Gebze delegelerinin yönetimde yer almak istemelerini haklı bulurken, yönetimde olanlar olarak “kiminle çalışacağımıza karar verme hakkının” da kendilerinde olduğunu ifade etmekten geri durmadı. Hatta Gebze Şube yönetiminin kendileriyle pazarlık yaptığını, istedikleri sonucu alamayınca da salonu terk ettiklerini iddia etti. Bu iddiaya karşı muhatapları neler söyler bilemeyiz, ancak genel kurulların liste pazarlıklarının değil, sınıf mücadelesinin güçlendirilmesini esas alan gerçek bir muhasebenin yeri olması gerektiği açıktır. Birleşik Metal Genel Kurulu’nda olmayan da buydu.

Metal işçileri siyaset yapmalı, ama nasıl?

Konuşmaların birçoğunda sınıfa yönelik saldırılar sıralanırken, mücadele programı ortaya koyması gerekenler kürsüyü ağlama duvarına çevirdiler. Sermayenin saldırıları karşısında somut eylem planı oluşturmak yerine slogan atmakla yetindiler. Krizin etkileri, işten çıkarmalar, enflasyon rakamları, asgari ücret, EYT, vergi sistemi, kıdem tazminatının gaspı vb. sıralanırken, bu saldırıları geri püskürtecek adımların ne olacağına dair tek kelime edilmedi.

İşçilerin ekonomik sorunlar kadar siyasal sorunlara da eğilmesi gerektiği üzerinde duruldu. AKP üzerine tüm eleştirilerin, açıktan dillendirilmese de CHP savunuculuğuna dönüştürüldüğü bir atmosfer hakimdi. Divan Başkanı’nın Süleyman Çelebi olması, salondaki diğer CHP milletvekillerini övücü sözleri vb. üzerinden kaba bir şekilde bunun yapılması, bilinçli bir tercihin ürünü olmalıydı.

Elbette metal işçileri işçi sınıfı siyaset yapmalıdır. Kendi sınıfının siyasal yaklaşımına uygun bir tutum almalıdır. Ancak bu düzen partileri arasında bir tercih yaparak olanaklı değildir.

“Disiplin Kurulu iyi çalışmış”!

Genel kurul öncesi kaleme aldığımız metinlerde, bürokratik anlayışla ve anti-demokratik uygulamalarıyla hesaplaşılması gerektiğini vurgulamıştık. Özellikle son dört yıl içinde Birleşik Metal’in aldığı bir dizi ihraç, görevden alma kararının tartışılması gerektiği halde, genel kurulda disiplin kurulunun aldığı 17 karar oylanarak onaylandı. Hiçbir eleştiri gelmemesinin rahatlığıyla Adnan Serdaroğlu, “disiplin kurulu da çok iyi çalışmış, şimdiye kadar bu kadar fazla çalıştıklarını hatırlamıyorum” diyebildi. Gerçekte onaylanan, hesaplaşılması gereken sendikal bürokratik anlayışın kendisiydi.

TM ile protokol hangi ihtiyacın ürünü imiş?

Türk Metal ile imzalanan protokol üzerine hiçbir şey söylenmemiş olmasına rağmen, Adnan Serdaroğlu savunma refleksiyle bunu gerekçelendirmeye çalıştı. Protokolün Birleşik Metal’in lehine olduğu, yakın dönemde 15-20 bin üyeyi türlü oyunlarla Türk Metal’e kaptırdıkları, bunun önüne geçebilmek için bu protokolü imzaladıklarını söyledi. Özellikle Metal Fırtınası sonrası yaşanan sendika değişiklikleri sırasında birçok fabrikada Birleşik Metal’in işçileri yarı yolda bırakması, mücadelenin yasal süreçlere sıkıştırılması tartışma konusu edilmezken, protokol ile kendilerini güvence altına aldıkları iddia edilebildi.

Metal Fırtınası’nı Birleşik Metal yaratmış!

Bu arada Metal Fırtınası’na da değinen Adnan Serdaroğlu, Metal Fırtınası’nın ortaya çıkmasında kendilerinin rol oynadığını iddia edebildi. Metal Fırtınası’nın Bosch süreci üzerinden başladığını, o süreci kendilerinin başlattığını söyledi.

Bosch sürecinde işçileri yarı yolda bırakan, işten atmalara karşı şalteri indirmekten, fiili-meşru bir yol izlemekten geri duran, direnişi fabrikada ve fabrika önünde yürütmek yerine Maslak’ta Bosch’un genel merkezi önünde yürüten, yasal sürece bel bağlayıp Türk Metal’in ve Bosch yönetiminin baskılarına sessiz kalan, bir dönem sayısal çoğunluğu sağlamalarına rağmen bunu koruyacak adımları atmayıp Bosch işçilerini yalnız bırakanlar onlardır. Bu süreçteki pratiklerini tartışmak yerine Metal Fırtınası’na kendilerinin vesile olduğunu söylemeleri tam bir aymazlıktır.

Grev Fonu şişen bir sendika!

Genel Kurul’da bir dizi tüzük değişikliği gerçekleştirildi. Öne çıkan ise grev fonuna dair olandı. Aidatlardan grev fonuna ayrılan pay %10’dan %3’e düşürüldü. “Grev Fonu’ndaki şişme”nin engellenmesi için bu kararı aldıklarını, verdikleri rakama göre 10 milyon lira civarında biriken paranın yeterli olduğunu ifade ettiler. İlk yönetime geldiklerinde grevler ve direnişler gerçekleştirdiklerine ancak artık birçok sözleşme sürecinde buna “gerek kalmadığı”nı söylediler. Grev ertelemeleri ve grev yasakları nedeniyle de bu fonun kullanılamadığını, aidatların farklı ihtiyaçlar için kullanılması için bu kararı aldıklarını ifade ettiler. Grev üzerine söyledikleri ve aldıkları bu karar malumun ilanıdır. Saldırıların bu kadar yoğun olduğu, metal işçilerine köleliğin dayatıldığı bir dönemde fiili grevlerin örgütlenmesi gerekirken, alınan bu karar ibret vericidir.

MESS sözleşme süreci: Dağ fare doğurdu!

MESS ile sürmekte olan sözleşme sürecine dair de iddialı sözler söylemekten geri durmadılar. MESS’in tutumunu eleştirip, taslaklarının takipçisi olacaklarını, grev yasaklarını tanımayacaklarını, 3 Ocak’ta başkanlar kurulunun alacağı eylem kararları ile kararlılıklarını göstereceklerini ifade ettiler.

Alınan eylem kararları arasında üretimden gelen gücün kullanılmasına yönelik hiçbir kararın olmaması hiç de şaşırtıcı değildir. Ancak bu kadar büyük laflar edip karşılığının olmaması metal işçileri için uyarıcı olmalıdır. Metal işçileri sendikal bürokratik anlayışı aşamadığı, inisiyatifi eline almadığı koşullarda sözleşme sürecinden kazanım beklememelidir. Uzlaşmacı, icazetçi çizginin sınıf mücadelesini ileriye taşıma olanağı bulunmamaktadır.

Sonuç yerine…

Birleşik Metal’de bürokratik anlayışın hakimiyeti sürmektedir. Genel kurul süreci, geçmişin muhasebesini yapmaktan, önümüzdeki dönem için bir mücadele programı ortaya koymaktan uzak bir süreç olarak işletilmiştir. Bürokratik yapı güçlendirilmeye çalışılmıştır. Ancak genel kurulda da görüldüğü üzere, kendi koltuklarını güçlendirmek için attıkları her adımı gerekçelendirme ihtiyacı duymaktadırlar. Bu, tabandan gelişebilecek bir sınıf hareketinden korktuklarının ifadesidir. Birleşik Metal üyesi metal işçilerinin yapması gereken açıktır. Sendikalarına sahip çıkmalı, inisiyatifi eline almalı, sendikalarının başına çöreklenmiş bürokratik yapıyı yıkmalıdır.

Metal İşçileri Birliği