Burjuva muhalefetin “tezkere muhalefeti”!
AKP-saray rejimi, dolayısıyla Türkiye burjuvazisi Akdeniz’deki gaz paylaşımı için kurulan kurtlar sofrasında yer bulamadı. Rejimin Libya politikasında giderek saldırganlaşmasının farklı sebepleri olsa da, esas neden kurtlar sofrasına otuma hırsıdır. AKP bunu, hem yağmadan kendi payını almak hem de temsil ettiği burjuvaziye hizmet etmek için istiyor. Ancak diplomatik alanda yaşanan hezimetler, orduyu sahaya sürerek bu hedefe ulaşılabileceği kanısını güçlendirmiş görünüyor.
Sermayenin vurucu gücü AKP-MHP koalisyonu, Libya’ya askeri müdahalenin yolunu açan tezkereyi meclisten geçirdi. Tezkere AKP, MHP, SP milletvekillerinin oylarıyla kabul edildi. CHP, İYİ Parti, HDP ise tezkereye karşı oy kullandı. Buna rağmen muhalefet partileri fire verdi. Zira oylamaya katılmayan milletvekilleri oldu.
Tezkereye muhalefet eden CHP ve İYİ Parti tezkereye ret oyu verseler de, saray rejiminin izlediği yayılmacı-saldırgan politikalara ciddi bir itirazlarının olmadığı gözleniyor. Meclisin dört duvarı arasında yapılan konuşmalarda tezkereye itiraz eden bu partiler, Libya’ya yıllardır pervasızca yapılan müdahalelere karşı kayda değer bir tepki ortaya koymadılar. Tezkereye itirazları, “Mehmetçik Libya çöllerinde ölmesin” demenin ötesine geçemiyor.
Aynı riyakarlık Suriye politikasında da görüldü. AKP-Saray rejimi Suriye’nin yakılıp yıkılmasında birinci dereceden rol oynadı. Bu düzen partilerinin dünyanın dört bir yanından devşirilen cihatçı katillerin himaye edilmesi, eğitilmesi, silahlandırılması konusunda da ciddiye alınabilecek bir muhalefetleri olmadı. Yayılmacı-ilhakçı politikaya karşı sesleri pek çıkmadı. Sadece bazı icraatlara itiraz ettiler. Kişisel çabalarla sesini yükseltenler de partileri tarafından susturuldular.
Genelde bölge politikasında özelde Libya’ya müdahale konusunda muhalefet partilerinin biçimsel-ikircikli itirazların ötesine geçememeleri rastlantı değil. Zira bunların temsil ettiği kapitalistler de Akdeniz havzasındaki enerji paylaşımı için kurulan kurtlar sofrasında yer açılmasını istiyorlar. Bu partilerin talebi de bu hedefe orduyu Libya’daki iç savaşa sürmeden ulaşılmasıdır. AKP’nin İhvancı Faiz el Serrac başkanlığındaki kukla hükümete angaje olmasına itiraz ediyorlar. Bunun nedeni, bu hükümetin zaten sallantıda olması, dolayısıyla yıkılması durumunda saray rejiminin Libya’da zora düşecek olmasıdır.
Görüldüğü üzere burjuvaziyi temsil eden partiler Libya’ya müdahale konusunda hem fikirler. Ancak araçlar ve tercihler konusunda ayrışıyorlar. Bu tutumlar “muhalefet” sıfatı taşıyan partiler için utanç verici olsa da, eşyanın tabiatına uygundur. Zira bu partiler burjuvazinin şu veya bu kesimini temsil ediyor, doğal olarak onların sınıfların çıkarlarını gözetiyorlar.
Bu arada “ulusalcı” diye tabir edilen kesimlerin Libya’ya müdahale konusundaki tutumları da dikkat çekici. Bunların duruşu da dinci-faşist iktidarla paraleldir. AKP-saray rejiminin dalkavukluğunu yapan Doğu Perinçek ve yandaşları, dinci-faşistlerin yayılmacı-ilhakçı icraatlarıyla adeta coşuyorlar. Faşist tek adam rejimi tahkim edilirken sarayın dalkavukluğuna soyunmak, Kürt halkına düşmanlığın yanı sıra Perinçekçi düşkün takımının yayılmacılıktan pay alma hevesleriyle bağlantılı olsa gerek. Hem Amerikancı Tayyip’in kuyruğuna takılıp hem de arada bir ABD emperyalizmine karşı laflar etmek ise, riyakarlıktan başka bir şey değildir.
Akdeniz havzasındaki doğal zenginlikler tüm bölge halklarının hakkıdır. Kurtlar sofrasını kuranlar ise sömürücü asalak sınıflar ile onların siyasi temsilcileridir. Emperyalistler, enerji tekelleri, bölge devletleri yağma için son hazırlıklarını yaparken, AKP-saray rejimi ile temsil ettiği kapitalistler de kendi paylarını almak için çırpınıyorlar.
Zenginlikler halkların hakkı olsa da, yağma sofrasında tepişen güçler arasında yaşanacak olası bir çatışma, bölge halklarını yeni felaketlere sürükleyecektir. Akdeniz’in bir barış havzası haline gelebilmesi ise ancak bölge halklarının emperyalistler ile işbirlikçilerini başlarından defetmeleriyle mümkün olacaktır.
Ortadoğu’da tırmanan gerilime AKP’den “barış ve istikrar” demagojisi
ABD’nin İran Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin de içerisinde yer aldığı konvoya saldırısı ile bölgede tırmanan gerilim AKP iktidarının da başlıca gündemine oturdu. Dinci-faşist AKP-MHP koalisyonunun meclisten geçirdiği Libya’daki savaşı büyütmeye yönelik hamlesi Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girerken, ABD-İran gerilimi üzerinden ikiyüzlü “istikrar” ve “barış” söylemleri de AKP şeflerince ortaya atılmaya başlandı.
Son gelişmelere ilişkin Erdoğan ve AKP’si tarafından ilk resmi açıklama Dışişleri Bakanlığı’ndan yapıldı. ABD’nin saldırısını açıktan kınanma cesareti dahi gösterilemeyen açıklamada, bölgedeki ülkelere her türlü dış müdahale için çaba harcayan, dinci-gerici ve mezhepçiliği kışkırtan AKP iktidarı “Türkiye’nin dış müdahalelere, suikastlara ve mezhepçi politikalara her zaman karşı olduğu” yalanına yer verdi.
“Bölgede tırmanan ABD-İran gerginliğinden derin endişe duyuyoruz” ifadelerinin kullanıldığı açıklama, tüm taraflar “sağduyu ve itidal içinde hareket etmeye, bölgemizin barış ve istikrarını tehlikeye atacak tek taraflı adımlardan kaçınmaya ve diplomasiye öncelik vermeye” çağrılarak son buldu.
AKP Sözcüsü Ömer Çelik de açıklama yaparak “bölge istikrarını tehdit eden uygulamalara karşı oldukları demagojisini sürdürdü. |