6 Eylül 2019
Sayı: KB 2019/32

Krizin yıkıcı etkisine karşı eylemsel bir mücadele hattı
12 Eylül düzeni sürüyor
12 Eylül karanlığında semiren gericilik
Sermayedarların sömürü cenneti Türkiye!
Petrol-İş 28. Genel Kurulu üzerine
Tekstilde “Grev kapıda” mı?
Esenyurt’taki anket çalışmamızdan yansıyanlar
Ağustos Ayı İşçi Hakları İhlalleri Raporu
EYT hareketi sürüyor
Ankara İşçi Meclisi piknikte buluştu
Sovyetler Birliği ile bütün insanlık arasındaki çıkar birliği - Mao Zedung
İşgalci-saldırgan politikanın bumerangı
Hegemonya mücadelesi olarak “ticaret savaşları”
Amazonlar, ekolojik yıkım ve kapitalizm
İsviçre’de kadına yönelik şiddet ve cinayetler
Ağustos ayı kadın cinayetleri: En az 49 kadın katledildi
Yoksulluğun çözümü: Mülksüzleştirenleri mülksüzleştirmek!
Sanatı ve yaşamıyla yiğit bir devrimci: Yılmaz Güney
İllerde 1 Eylül eylemleri
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Yoksulluğun çözümü: Mülksüzleştirenleri mülksüzleştirmek!

 

Dünyada artan ekonomik kriz ve emperyalist savaşlar, işçi sınıfını açlığa ve psikolojik bunalımlara mahkum ediyor. Küçük bir azınlık lüks içinde yaşarken, milyarlarca insan sefalete mahkum ediliyor. Bunun sorumlusu açık bir biçimde kapitalizmdir.

Sosyal medya üzerinden Gambiya’dan emekçi bir sınıf kardeşimiz bize mesaj attı. Mesajında şöyle diyordu: “Burada çok zor şartlar altında yaşıyoruz, abim yoksulluktan dolayı her gün ağlıyor. Bize biraz pirinç gönderebilir misiniz?” Bu yoksulluğu yalnızca bize ulaşan arkadaş değil, milyarlarca insan yaşıyor.

Yoksulluk dünyanın her yerinde kol geziyor. Dünyadaki en zengin 42 kişinin serveti, dünya nüfusunun yarısınınkine eşit. Yani 42 kişinin sermayesini, milyarlarca insan bir araya gelse yine yakalayamıyor. Kapitalizm her gün insanları açlıktan öldürüyor ve asalak burjuvalar ve onların yardakçısı liberaller bunun doğal olduğunu, serbest piyasanın böyle işlediğini söylüyorlar. Ama lafa gelince “katil” olan sosyalistler oluyor!

Yoksulluk, ilkel toplum haricinde bütün dünya tarihi boyunca hep sorun olmuştur. Bunlara, düzen içi çözüm önerileri getirilmeye çalışıldı ama asla başarılı olunamadı. Çünkü sınıflı toplumlarda ezen-ezilen ilişkisi vardır. Bertolt Brecht “Tahterevalli” şiirinde bu ilişkiyi çok güzel açıklıyor:

İyice görüyorum artık düzeni.
Orada, bir avuç insan oturuyor yukarıda,
Aşağıda da birçok kişi.
Ve bağırıyor yukardakiler aşağıya:
“çıkın buraya gelin ki,
Hepimiz olalım yukarıda.”
Ama iyice gözlediğinde görüyorsun,
Neyin saklı olduğunu
yukardakilerle, aşağıdakiler arasında.
Bir yol gibi gözüküyor ilk bakışta.
Yol değil ama.
Bir tahta bu.
Ve şimdi görüyorsun açıkça;
Bu bir tahterevalli tahtası.
Bütün düzen bir tahterevalli aslında.
İki ucu birbirine bağımlı.
yukardakiler durabiliyorlar orada,
Sırf ötekiler durduğundan aşağıda.

Ve ancak;
Aşağıdakiler, aşağıda oturduğu sürece
Kalabilirler orada.
Yukarıda olamazlar çünkü
Ötekiler yerlerini bırakıp çıksalar yukarı.
Bu yüzden isterler ki;
Aşağıdakiler sonsuza dek
Hep orada kalsınlar.
Çıkmasınlar yukarı.
Bir de, aşağıda daha çok insan olmalı yukardakilerden.
Yoksa durmaz tahterevalli.
Tahterevalli.
Evet, bütün düzen bir tahterevalli.

Ezilenler daha fazladır ama tahterevalli tahtasının altında oldukları için ezenler hep üstte kalacaktır. Ama onları orada tutan alttakiler, yani ezilenlerdir. Düşünün, milyarlarca insan sadece bir avuç insanı yukarı kaldırıyor. Burjuvazi, tahterevalli tahtasının en altındaki insanlara muhtaçtır ama medyasından, iktidarından ve eğitimden bize aşılamaya çalıştığı şey onların bize ekmek verdiğidir. Bu açıkça bir alçaklıktır. Devletler, eğitim, medya -bunların hepsi burjuvaziye bağlıdır ve bizi bunlara mahkum etmek ister burjuvazi. Bunlara mahkum kalınarak, bunlar içinde çözüm üretmeye çalışılarak yoksulluk sona erdirilemez.

Yoksulluk nasıl biter?

Bu konu hakkında çok şey söyleniyor. Kimisi “Herkes zekat verse yoksul kalmaz” diyor. Kimisi “Maaşlara zam gelse yoksulluk azalır” diyor. Bunlar asla yoksulluğu bitiremeyecek şeylerdir. Victor Hugo’nun bu konu hakkında çok sevdiğim bir sözü vardır: “Siz yardım edilmiş yoksullar istiyorsunuz, biz ise ortadan kaldırılmış yoksulluk.”

Evet, yoksulluğu ortadan kaldırmak mümkün. Mülksüzleştirenleri mülksüzleştirerek bunu yapabiliriz. Sermayesi dünyanın yarısına eşit olanları yok ederek bunu yapabiliriz. Bizden çalınanları geri alarak bunu yapabiliriz!

Peki, nasıl yapacağız? Bunu yapabilecek tek sınıf işçi sınıfıdır. Çünkü tahterevalli tahtasının en üstünde olanları ayakta tutan sınıftır işçi sınıfı. İşçi sınıfı toplumsal konumu gereği devrimci bir sınıftır, üretimden gelen gücü vardır. Bütün devletlerin en büyük korkusu işçi sınıfının birleşmesidir, grev yapmasıdır, sendikalı olmasıdır. Bu korkunun elbette bir sebebi var. İşçi sınıfının bilimini iyi kavramalıyız. Ne yapmamız gerektiğini ne yapmamamız gerektiğini iyi bilmek ve hatalardan ders çıkarmak zorundayız. İşçi sınıfı ile yakın ilişkiler kurarak fabrikalarda birliklerimizi oluşturmamız gerek. Önümüzde şanlı Ekim Devrimi deneyimi duruyor. Ekim Devrimi’nin derslerinden öğrenerek, Marx ve Lenin’in öğretilerini uygulayarak bunu başarabiliriz. Yoksulluk ancak sosyalizm ile bitebilir. Eğer yoksulluktan şikayetçiysek, herkes elini taşın altına koymalı ve mücadeleye hazırlanmalıdır!

Çorlu’dan bir DLB’li

 

 

 

 

Eğitimde eşitsizlik derinleşiyor

 

Yaşamın her alanında yaşanan eşitsizlik, AKP iktidarının sermayeye hizmet ederek özelleştirdiği eğitimde de kendisini gösteriyor. Eğitim harcamalarında en zengin yüzde 20 ile en yoksul yüzde 20 arasındaki uçurum büyüyor.

Ailelerin eğitim harcamalarının 2017 yılına kıyasla yüzde 19,86 arttığı 2018 yılında en zengin yüzde 20’lik kesim en yoksul yüzde 20’ye kıyasla 32 kat fazla para harcadı.

2018 yılında en yoksul yüzde 20’lik kesim eğitime 579 milyon TL, en zengin yüzde 20’lik kesimdeki aileler ise 18 milyar 445 milyon TL ayırdı. Yoksul ailelerin eğitim harcamaları içindeki payı yüzde 2’de kaldı.

Eğitim-İş’in 124 kırtasiye ürününün fiyatları üzerinden yaptığı araştırma, eğitim harcamalarının velilere getirdiği yükü ortaya koydu.

Servis, öğle yemeği, kitap ve kırtasiye gibi harcamaların dahil edildiği araştırmaya göre, okulöncesi eğitime başlayan bir öğrencinin başlangıç gideri bin 198 TL olarak belirlendi. İlkokul birinci sınıfa başlayan bir öğrencinin başlangıç giderinin bin 813 TL olduğunu tespit eden sendika, bu harcamanın 2017 yılına oranla 2018’de yüzde 13,81 arttığını açıkladı. Araştırmada, liseye başlayan bir öğrencinin eğitim masrafının 2 bin 144 TL olduğu belirtildi.