6 Eylül 2019
Sayı: KB 2019/32

Krizin yıkıcı etkisine karşı eylemsel bir mücadele hattı
12 Eylül düzeni sürüyor
12 Eylül karanlığında semiren gericilik
Sermayedarların sömürü cenneti Türkiye!
Petrol-İş 28. Genel Kurulu üzerine
Tekstilde “Grev kapıda” mı?
Esenyurt’taki anket çalışmamızdan yansıyanlar
Ağustos Ayı İşçi Hakları İhlalleri Raporu
EYT hareketi sürüyor
Ankara İşçi Meclisi piknikte buluştu
Sovyetler Birliği ile bütün insanlık arasındaki çıkar birliği - Mao Zedung
İşgalci-saldırgan politikanın bumerangı
Hegemonya mücadelesi olarak “ticaret savaşları”
Amazonlar, ekolojik yıkım ve kapitalizm
İsviçre’de kadına yönelik şiddet ve cinayetler
Ağustos ayı kadın cinayetleri: En az 49 kadın katledildi
Yoksulluğun çözümü: Mülksüzleştirenleri mülksüzleştirmek!
Sanatı ve yaşamıyla yiğit bir devrimci: Yılmaz Güney
İllerde 1 Eylül eylemleri
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Petrol-İş 28. Genel Kurulu üzerine

 

Petrol-İş Sendikası Genel Kurulu 31 Ağustos-1 Eylül tarihlerinde gerçekleşti. Genel kurul, öncesi ile birlikte 4 yıl boyunca yaşananların gerçekten masaya yatırıldığına da gerçek bir hesaplaşmaya da sahne olmadı. Keza ne mücadele programları ortaya konuldu ne de işçi sınıfına dönük saldırıların, sendikal mücadelenin sıkışma noktaları ele alındı. Ön sürecinde nasıl ki delege hesaplarından, listeye eklenecek son kritik kişinin ikna edilmesi çabasından, iki liste yarışından başka bir şey yoktuysa, genel kurulda da bu eksendeki gerilim veya konuşmalar dışında bir şey yoktu.

Herhangi bir sınıf örgütü açısından genel kurul, sınıf mücadelesine kendi mevziisinden bir katkı olabilmelidir. Başta ilgili sendikanın üyelerine, sonra sektörün işçilerine ve en sonu tüm işçilerin hak arama mücadelesine bir perspektif sunulabilmelidir. Keza bir genel kurul, değerlendirmelerle deneyimlerden dersler çıkarmak, işçi ve emekçilere yönelik saldırılara karşı fiili-meşru mücadele hattı oluşturmak, işçilerin ülke ve dünya gündemlerine sınıf penceresinden bakabilmelerini sağlamak vb. açılardan bir anlam ifade edebilmelidir.

Elbette ki bu konudaki irade tüm üye işçilerin katılımıyla oluşturulmalıdır. Bunun için de genel kurulun öncesinde tüm üyelerin tartışmalara katılabilecekleri, fikir sunabilecekleri ve sonrasında denetleyebilecekleri mekanizmalar ve süreçler işletilmelidir. Tüm üyelerin, delegelerin, temsilcilerin, şube yönetimlerinin ve genel merkez yönetiminin, yani tüm sendika kitlesinin katılımı ve gücü ile gerçekleşen bir genel kurul hem bir ihtiyaç hem de sendikal mücadelenin önünü açacak bir araçtır. Ne yazık ki Petrol-İş Genel Kurulu böyle olmamıştır. Hatta çoğu işyerinde genel üye kitlesinin gündemine genel kurul ya hiç girmemiştir ya da en fazla “acaba listede kim var” ve “kim kazanacak” sınırında girebilmiştir.

Bu düzey, genel kurul tablosu üzerinden daha anlaşılır hale geliyor. Kendisini sendikanın en ilerisi olarak gören ve genel merkez yönetimine aday olanların arasında, işçilerin birlik, mücadele ve dayanışma örgütü olan sendikaları sivil toplum örgütü olarak gören; fiili-meşru mücadeleyi düdüklü eylem olarak tarif eden; işçilerin sendikayı sahiplenme sorununu Sheraton’da yemek veren patrona karşı lüks yemekli bir organizasyon ile çözmeyi düşünen; müzakereci anlayışı ön planda tutmaya çalışan kişiler bulunuyordu. Yazık ki bu bakışa sahip olanlar yeni genel merkez yönetiminde bile var.

Genel kurul öncesindeki değerlendirmemizde de dediğimiz gibi, ortada yarışan mücadele programları yoktu. Ortada çekişen iki liste vardı. Flormar ve Kale Kayış gibi direnişler selamlamanın ötesinde anılmazken, TÜPRAŞ sürecinin içinden gelen delegeler enine boyuna süreci masaya yatırmadı. TÜPRAŞ süreci ve fabrikalardan kimi sorunlar listelerin taraftarlarınca yalnızca saldırı malzemesine dönüştürüldü. Kesinlikle ders çıkarma derdi yoktu. Bir mücadele programının değil de isimlerin yarıştığı yerde, mevcut yönetime muhalefet ederek gelen liste yek vücut kazanamadı. Koltuk odaklı davranan kişilerin tercihlerinin ise işçi sınıfına gram yararı yoktur. Açıktır ki programlar etrafında taraflaştırılamayan delegeler, kişiler eksenli bir tercih ile hareket etmişlerdir.

Ali Ufuk Yaşar, 4 yıl içerisinde yaptıkları ve işçiler adına yapmadıkları ile hedef tahtasındaydı. AKP’nin sendikalara yönelik operasyonel hamlesinin bir sonucu olarak genel başkanlığa gelen Ali Ufuk Yaşar, bu genel kurulda da AKP’nin ve sermayenin gücünü kullanarak delegeleri tehdit etti. Delegelerden kullandıkları oyların resimleri istendi. Sendikal görevleri ve işleri üzerinden tehdit alanlar da oldu. Buna rağmen söz konusu bürokratın seçilmemesi, var olan tepkilerin boyutunu yansıtmaktadır. Yeni seçilen yönetimin ise geçmişi başlı başına bir aynadır. Olacakları da zaman gösterecek.

Petrol-İş üyesi işçiler, delegeler, temsilciler seçilene sevinen, gidene üzülen değil, sendikal örgütlülüğü işleten bir sorumluluk ile davranabilmelidirler. Fabrikalardan, rafinerilerden, işyerlerinden başlayarak Petrol-İş’in mücadeleci bir çizgide yenilenmesini, tabandan işleyen örgütlerle hareket etmesini, kadın çalışması alanındaki birikimi büyütmesini sağlamak gerekiyor. Petrol-İş’e sirayet etmiş uzlaşmacı, müzakereci anlayış sökülüp atılmadan, tabandan örgütlenme yaratılamadan sadece kişilerin farklılaşması ile değişim mümkün değildir. Türkiye’de sendikaların genel tablosunu bürokrasi ve mücadele kaçkınlığı belirliyorken, bir genel kuruldan sihirli değnek olması beklenemez elbette. Değişim ve birlik olma beklentisinin gerçekleşebilmesi için Petrol-İş’in bütününde sendikal mücadele anlayışının değişimi gerekmektedir. En tepeden tek tek üyelere kadar herkes tarafından devrimci sınıf sendikacılığı çizgisi benimsenmeli ve ısrarlı bir şekilde yol yürünmelidir.

Petrokimya İşçileri Birliği

 

 

 

 

Eaton’da işçi kıyımı gündemde: “Petrol-İş’te ne değişti görülecek”

 

Çerkezköy’de kurulu, Petrol-İş’in örgütlü olduğu Eaton fabrikasında 400 işçinin işten çıkarılmak istendiğini belirten bir işçi, genel kurul sonrasında bu saldırıya verilecek yanıtın, sendikada mücadele anlayışının mı yoksa sadece koltuğun mu değiştiğini göstereceğine dikkat çekti.

Fabrikadaki sürece dair bilgi veren bir Eaton işçisi, “Sendikamızın seçimleri bitti. Başkanımız değişti. Arkadaşlarıma bakıyorum hepsinde bir heyacan var. Sanki kurtarıcımız gelmiş gibi. Şimdi sınama sürecine girdik. Bakalım sadece genel merkez görevlileri mi değişti, yoksa sendikadamız haklarımızı kararlı bir şekilde koruma çizgisine mi döndü... Hep birlikte yaşayarak göreceğiz” diyerek fabrikalarında işçi kıyımının gündemde olduğundan bahsetti.

Kıyımın bahanesi kriz

400 işçinin kapı önüne koyulmak istendiğini belirten Eaton işçisi fabrika yönetiminin kıyıma gerekçe olarak krizi öne sürdüğünü dile getirdi. Aynı zamanda mücadeleci, öncü işçilerin hedef olacağına işaret eden işçi, böylece sendikanın da denetim altına alınmaya çalışıldığını aktardı.

İşten çıkarmalarda önceliğin gönüllülere verildiğini ve 62 kişinin gönüllü başvurduğunu kaydeden Eaton işçisi, şu ifadeleri kullandı:

Sendikamızın seçimleri bitti. Başkanımız değişti. Arkadaşlarıma bakıyorum hepsinde bir heyacan var. Sanki kurtarıcımız gelmiş gibi. Şimdi sınama sürecine girdik. Bakalım sadece genel merkez görevlileri mi değişti yoksa sendikadamız haklarımızı kararlı bir şekilde koruma çizgisine mi döndü. Hep birlikte yaşayarak göreceğiz.”

Asıl soru “Patronun bu işten çıkarma saldırısını biz işçiler ve sendika nasıl karşılayacak” diyen işçi, bu sürecin sendikada nelerin değiştiğini göstereceğini sözlerine ekledi.