19 Temmuz 2019
Sayı: KB 2019/27

Tek yol devrim!
S-400’ler sermayeye lazım
Sermayeye peşkeşler, işçi ve emekçilere yeni saldırılar
AKP-Erdoğan iktidarını işçi ve emekçiler görevden alacak!
“Ağaç Dikme Bayramı”
Suruç Katliamı: IŞİD taşeronluğuyla korku imparatorluğu
Sendikal bürokrasinin panzehiri: Sınıf bilinci, taban örgütlülüğü
Hak-İş 14. Genel Kurulu’ndan yansıyanlar
MKE işçilerinin kararlılığı geri adım attırdı
KESK kamu TİS taleplerini açıkladı
Partinin gençlik çalışması
Lise çalışmamızın üç ayağı
“Popüler kültür” üzerine…
ABD’nin İran’a 40 yıldır dinmeyen öfkesi
LSG Sky Chefs’te direniş ve dayanışmayla kazanabiliriz!
“Doğu Almanya” işçisi eşit haklar için direniyor
Almanya’dan silah sevkiyatında Türkiye yine başta
Kadınlar Clara Zetkin’e ne borçludur? / 2
İmamoğlu’nun kreş vaadi ve TÜSİAD’ın raporunun gösterdikleri
Tutsak sınıf devrimcisi Hasan Akman’dan mektuplar
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

S-400’ler sermayeye lazım…

İşçi sınıfı faturayı ödemeyi reddetmeli!

 

Ekonomik kriz derinleşip işçileri-emekçileri daha ağır sefalete mahkum ederken, on milyarlarca doları silahlanmaya yatıran AKP-MHP koalisyonu, S-400 sistemini Rusya’dan satın aldı. 4 milyar dolara mal olan bu sistemin ne işe yarayacağı, hangi ‘tehdidi’ önlemek için gerekli olduğu belli değil.

Yayılmacı-saldırgan bir dış politika izleyen sermayenin demir yumruğu saray rejimi, Suriye, Irak gibi komşu ülkeler başta olmak üzere, bölge halkları için bir tehdit oluşturuyor. S-400’lerin satın alınması, bu uğursuz politikanın devam edeceğine işaret ediyor.

***

S-400’ler etrafında yaşanan tartışmalar yeni değil. ABD ile savaş aygıtı NATO, S-400 füze sisteminin alınmasına karşıydı. Zira “düşman güç” kabul ettikleri Rusya’nın silahlarının bir NATO devletinde konuşlanmasının gelecek açısından sorunlara yol açacağını öngörüyorlar. Bundan dolayı Rusya ile yapılan S-400 anlaşmasının iptal edilmesini istediler. Yıllarca yalvarmasına rağmen ABD’den Patriot sistemlerini almaya muvaffak olamayan saray rejimi ise Rusya ile yaptığı anlaşmayı iptal edemiyor. Zira hem ekonomik alanda büyük bir zarara uğrayacak hem Rusya ile gerilim yaşamaktan kaçınıyor.

İddia edilenin aksine, AKP şefi S-400’leri Washington’daki efendilerine “meydan okumak” için almıyor. Onlara yalvararak sistemin alınmasına onay vermelerini istiyor. Osaka’daki G20 zirvesinde Trump’la yaptığı görüşmede, 40 milyar dolarlık uçak alımı için anlaşarak S-400’ler için icazet satın alması, ABD karşısındaki duruşun nasıl da utanç verici olduğunu gözler önüne seriyor.

***

ABD’ye “meydan okuyan” kimi hamasi nutuklar atılsa da ilişkilerin “efendi-uşak” tarzında devam ettiğini ispatlayan pek çok veri var. Uçak alımı için 40 milyar doları Amerikan silah tekellerinin kasalarına akıtma taahhüdünde bulunmak ilişkilerin mahiyetini anlamaya yeter. Dolayısıyla S-400’lerin alınmasında gösterilen ısrar, uşağın efendisine isyan etmesinden kaynaklanmıyor. Silahlanma hırsının dizginlenemez boyutlara varması Rusya ile anlaşmayı getirdi. Verili koşullarda ise rejim Rusya ile bozuşmayı göze alamıyor.

Nitekim S-400’lerin ilk partisinin teslimatıyla saray rejiminin paçaları tutuştu. Çünkü ABD’nin yaptırım uygulaması halinde krizdeki ekonominin çökeceğini biliyorlar. Bundan dolayı alelacele “yaptırım olmayacak” açıklamaları yapılmaya başlandı. Bu açıklamaların bir yönü kendini avutmaktır. Diğer yönü ise, 40 milyar dolarlık uçak alımı karşılığında Trump’ın “yaptırım yok” vaadine dayanıyor. Ama ne yaptırım salt Trump’ın yetkisinde ne Trump sözüne güvenilecek biri. Nitekim Washington’dan yapılan tehdit içerikli açıklamalar saraydaki tedirginliği derinleştiriyor. Zira bu süreci yaptırımsız atlatmak hiç de kolay değil. Bu tablo, “ABD’ye meydan okuma” söyleminin kofluğunu gösteriyor.

Dinci-gericilikten ABD’ye meydan okuma beklemek zaten abesle-iştigaldir. Zira dinci akım ortaya çıkış anından bu yana ABD emperyalizmine hizmet etti-ediyor. T. Erdoğan ile müritlerinin “ata” kabul ettikleri Adnan Menderes, Kore savaşına asker göndererek NATO’ya giriş kapısını açmıştı. CIA organizasyonu olan komünizmle mücadele derneklerinin militanlığını yapan bu gerici akım, 2003 Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) “ılımlı İslam modeli” diye halklara pazarlanmak istendi. Ancak mal çürük olduğu için alıcı bulamadı. T. Erdoğan’ın ABD-İsrail patentli BOP’un “eşbaşkanı” olmakla iftihar ettiğini vaaz etmesi, sadakatin derinliği hakkında fikir veriyor. Son yıllarda efendi-uşak arasında bazı gerilimler yaşansa da ilişkilerin özünde bir değişiklikten söz etmek mümkün değil.

***

Silahlanma için büyük servetleri çarçur eden saray rejimi, aynı anda hem ABD hem Rusya ile iş birliği yaparak, güya iki güç arasındaki çatışmadan faydalanmaya çalışıyor. “İki ipte oynayan cambaz” misali manevra yapan saray rejimi, bu konuda da yolun sonuna yaklaşmış görünüyor. Zira bu alanı istismar etmenin sınırları var. AKP şefiyle müritleri bu sınırları epey aştılar. Son gelişmeler bu işgüzarlığın faturasını ödeme döneminin geldiğine işaret ediyor.

Sarayda sefahat sürerken on milyarlarca doları silah şirketlerinin kasalarına pervasızca akıtanlar, iş fatura ödemeye gelince hiç üstlerine alınmıyorlar. Derinleşen krizi Merkez Bankası’nın yedek fonlarını yağmalayarak durdurmaya çalışan saray rejimi, ülkeyi ABD-Rusya arası çatışmanın arenasına çevirdi. Bunun ise, öngörülmesi zor bedellerinin olacağı kesindir. Diğer şeyler bir yana S-400’lere 4 milyar dolar, ABD’den alınacak uçaklara 40 milyar dolar ödenecek olması, faturaların nasıl da devasa boyutlarda olacağını gözler önüne seriyor.

***

İçeride kapitalistlere dışarıda emperyalistlere çalışan bir rejim, doğası gereği her faturayı işçi sınıfı ile emekçilere ödetmek isteyecektir. Tıpkı AKP-MHP koalisyonun yaptığı gibi… Hedefleri bu olmakla birlikte sonucu sadece onlar belirlemeyecek. Yayılmacı hırslar için toplumsal servetin Amerikan-Rus silah tekellerinin kasalarına akıtılmasına emekçilerin göstereceği tepki de büyük bir önem taşıyor.

AKP-saray rejiminin yayılmacı politikalarının, ülkeyi ABD-Rusya arası çatışmanın arenasına getirmesinin işçi sınıfının sorunları ya da talepleriyle uzaktan yakından bir alakası yoktur. Hal böyleyken rejimin tüm hazırlıkları-planları, faturayı işçi sınıfıyla emekçilerin sırtına yıkmaya dayalıdır. Bu faturayı ödemek ise zaten yaygın olan sefaleti daha da derinleştirecektir.

İşçi sınıfının çıkarları silahlanma ya da komşu halkların tehdit edilmesinde değil, halklar arasında kardeşliğin-dayanışmanın geliştirilmesindedir. Dolayısıyla işçi sınıfı hem silahlanmaya hem yayılmacı politikalara karşı durmalı hem de her tür faturanın saraylarda sefahat sürenlerle sermaye tarafından ödenmesi için örgütlü mücadeleyi yükseltmelidir.