1 Mart 2019
Sayı: KB 2019/09

Yerel seçimler ve devrimci sınıf tutumu
AKP şefi ve yandaşların “yalan rüzgarı”
AKP-saray rejiminin tek umudu Washington!
AKP’nin sosyal patlama korkusu
Futbol rantı, pazarı ve kirli ilişkiler
Mafyalaşmış sendika bürokrasisine karşı lastik işçilerinin birliği!
EYT’ler mücadelesi üzerine...
Fabrikada Kızıl Bayrak deneyimi
Yasadışı devrimci örgütün ustası, devrimci davanın ölümsüz neferi!
TKİP VI. Kongresi toplandı!.. / 2
Kerenski’nin 15 Temmuz’u
Emperyalist metropollerde faşist yükseliş
Emperyalistlerin “insani yardımı”
Kuralsız ve güvencesiz çalışma tüm dünyada
Kadın hareketi ve 8 Mart
8 Mart’ın tarihsel mirası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Karacan yad edildi, Lastik-İş “yolunda devam” dedi!

Mafyalaşmış sendika bürokrasisine karşı lastik işçilerinin birliği!

 

Abdullah Karacan’ın DİSK Lastik-İş Sendikası’nın genel merkez yönetiminden şubelere uzanan yirmi yıllık saltanatı lastik işçilerinin üzerine karabasan gibi çökmüştü. 20 yıl boyunca Lastik-İş’teki tüm süreçler Karacan ve sülalesinin ihtiyaçlarına göre şekillendi. Karşısına aday çıkanlar tehdit edildi, sendikal süreçleri eleştiren işçiler işten atıldı. Yalnızca bürokratlaşmış bir sendikal düzen değil, baştan aşağı mafyalaşmış bir tarz yerleşti.

Mafyalaşmış tarzının sonucunda 13 Kasım 2018 tarihinde vurularak ölen Abdullah Karacan’ın ardından sendikanın ilk genel kurulu 23-24 Şubat tarihlerinde gerçekleşti. Genel kurulun toplamına bakıldığında TİS veya genel kurul süreçlerinin öncesinde ortaya konan tepkiler genel kurula yansımadı. Karacan’ın bir işçiye saldırması, saldırı nedeniyle kendini korumak isteyen işçi tarafından öldürülmesi ve işçinin tutuklanması sırasında dışa vurulmaya çalışılan hoşnutsuzluk genel kurul sürecine taşınmadı veya taşınamadı.

Bunun böyle olmasında şaşılacak bir yan yok elbette. Karacan’ın saltanatı, kurduğu bir düzen üzerinden sürüyordu. Karacan olmasa da düzeni sürüyor. Lastik-İş’te onunla yol yürüyenler, onun sayesinde yerini sağlamlaştıranlar, hepsinden de önemlisi lastik fabrikalarının patronları aynı düzen hüküm sürsün istiyorlar. 23 ve 24 Şubat’ta gerçekleşen genel kurulun tek hedefi Karacan’ı yad etmek ve Lastik-İş’te işlerin kaldığı yerden süreceğinin ilanını yapmaktı.

300 delegenin katıldığı 28. Olağan Genel Kurul’un ilk günü konuşmalar ve seçim adaylığının ilanı ile geçti. Birinci gündeki tüm konuşmalarda, Karacan’ı anma, övme ve onun “geleneğinden” ilerleme sözlerinden geçilmiyordu. Abdullah Karacan, Lastik-İş’in onursal genel başkanı ilan edildi. Karacan’ın mafyalaşmış sendikal anlayışının devam edeceğinin altının çizildiği genel kurulun birinci gününde DİSK genel merkez yönetimi ve DİSK’e bağlı sendikaların yöneticileri, tıpkı cenaze sırasında olduğu gibi, Lastik-İş’in yönetim anlayışına ve Karacan’a alkış tutmuş oldular.

Karacan’dan sonra genel merkez sekreteri olan Abdullah Sarı genel başkan olmuştu. Genel kurulda Abdullah Sarı’nın başkan adayı olduğu tek liste olacağı duyurulmuştu. Listeye, Karacan’ın yeğeni Muhammet Batuhan Karacan, Kocaeli Şube Başkanı Yusuf Bayraktar, Kocaeli Şube Yönetim Kurulu üyesi Gökhan Atalay alınmadı. Bunun üzerine ikinci gün gerilimle başladı ve saat 15.00’e kadar seçimlere geçilemedi. Listeye alınmayanlar yönetime aday oldular.

İkinci gün de koltuk savaşları ile geçti. Alaaddin Sarı ve listesinin yönetime seçildiği genel kurul, lastik işçilerinin sorunları, talepleri ve örgütlülüğü adına ileri bir adım olmadığı gibi, aynı saltanata sarılanlar, lastik işçilerinin birliği ve mücadelesi karşısında set olmayı sürdüreceklerdir.

Genel kurulun da, daha önceki birçok sürecin de gösterdiği üzere, kendi sorunlarımızın çözümü için lastik işçileri olarak öznesi olduğumuz bir mücadele hattı örmemiz gerekmektedir. Sendikanın başına çöreklenmiş sendika bürokratlarının süpürülmesi için fabrika fabrika örgütlenmemiz, lastik sektöründe birlik içinde davranmamız temel bir zorunluluktur.

Taleplerimizi belirleyelim,

Birliğimizi kuralım,

Mafyalaşmış sendika bürokratlarını süpürelim!

Lastik İşçileri Birliği

 

 

 

 

Krizde’ de sefa: Kârları katlandı

 

Kapitalizmin doğasından kaynaklanan ekonomik kriz Türkiye’de giderek etkisini gösterirken, sistemin yasaları da daha fazla su yüzüne çıkıyor.

Ücretli emeğin sömürüsü üzerine kurulu düzenin yasaları gereği işçi sınıfına çıkarılan acı reçete kabarırken, düzenin sefasını süren büyük kapitalistler kârlarını katlamaya devam ediyor.

Türk büyük burjuvazisinin başını çeken sermaye gruplarının ‘kriz yılı’ 2018’de elde ettiği kârlar dikkat çekiyor.

Sabancı Holding 25 Şubat günü Kamuyu Aydınlatma Platformu’na (KAP) yaptığı açıklamayla net satışlarını ve kârlarını duyurdu. Açıklamaya göre, 2018 yılında kombine net gelirleri yüzde 32 artarak 54,3 milyar liraya, ana ortaklığın net kârı da yüzde 10 artarak 3,83 milyar liraya yükseldi.

Geçtiğimiz hafta 2018 yılı bilançosunu açıklayan Koç Holding de toplam 143,2 milyar lira gelir, 5,5 milyar lira net kâr elde ettiğini açıklamıştı. 2017’de 99 milyar gelir elde eden Koç grubu böylece gelirlerini yüzde 45 arttırdı. Bir önceki yılki kârını da 4,9 milyar lira olarak açıklayan Koç Holding, kârlarını da yüzde 12 büyüttü.

Büyük burjuvazinin, sözde eleştirdiği Erdoğan ve AKP’siyle kol kola, 2018’i sefahat içerisinde geride bıraktığı bu bilançolardan görülüyor.

Bu tablo kapitalist düzen açısından ‘olağan’ bir tablodur. Zira, bir yanda devasa zenginlik üreten kapitalizm, diğer yanda bunu üreten işçi sınıfını ve emekçileri daha büyük bir sefaletle yüz yüze bırakmaktadır. Bu gerçeği tersine çevirecek tek güç, burjuvazinin bu zenginliğini üreten işçi sınıfı ve emekçilerdir.

Tam da bu nedenle, işçi sınıfı ve emekçiler; sarayda saltanat sürenlerle birlikte kapitalistlerin, yeni kriz yılında da zenginliklerini katlamak için seçim sonrası döneme hazırlandığını unutmamalı, “fedakarlık”, “küresel rekabet” vb. yalanlarıyla kendilerine dayatılan kölece çalışma koşullarına ve daha fazla yoksulluğa karşı harekete geçmelidir.

 

 

 

 

Cargill işçileriyle dayanışma gecesi

 

İşten atma saldırısına karşı direnişlerinin 313. gününde (24 Şubat) Cargill işçileriyle dayanışma etkinliği gerçekleştirildi.

Bursa Akademik Odalar Birliği’nde (BAOB) düzenlenen etkinlik, açılış konuşması ile başladı. Kapitalizmin krizi ve sonuçlarının teşhir edildiği konuşmada, patronların saldırıları karşısında direnen işçiler selamlandı.

Ardından kürsüye, direnen Cargill işçileri çıktı. Sözü Tek Gıda-İş örgütlenme uzmanı Suat Karlıkaya aldı. Cargill’deki direniş sürecini özetleyen Karlıkaya, direnme kararlılığı taşıdıklarını bir kez daha vurgularken, dayanışmayı büyütme çağrısında bulundu.

Etkinlikte, 10 Ekim Müzik Topluluğu ise türkü ve marşlardan oluşan bir dinleti sundu.

Şair Mehmet Özer’in işçi sınıfının mücadelesini ve direnişini vurgulayan ve kitlenin de katılımı ile okunan şiirlerinin ardından Erdal Güney sahneye çıktı.

İşçi sınıfının mücadelesine mütevazi de olsa katkı yapmanın önemli olduğunu söyleyen Güney, Cargill işçilerinin mücadelesini selamladı. Erdal Güney’in sunduğu dinletinin ardından program sona erdi.