26 Ekim 2018
Sayı: KB 2018/40

Kriz ve işçi hareketi
Sınıfın mücadele dinamikleri ortak dava etrafında birleştirilmelidir!
Krizi emekçilere ödetme çabası devam ediyor
Demokrasicilik oynamaktan bıkmadılar!
Yerel seçimlere doğru AKP’nin “önleyici” saldırıları
Din istismarcısı AKP ve Alevi düşmanlığı
Sermayenin parlayan yıldızı Star Rafineri
Tarihsel mirasın ışığında güne yüklenelim!
Partimizin doğal önderi Sinan yoldaş!
Kızıl bayrak hâlâ senin ellerinde, yükseklerde dalgalanıyor!
Silahlanma ve kapitalizm
Açlığın olmadığı bir dünya mümkün!
Suriye pazarlığı için “dörtlü zirve”
Brezilya seçimleri ve sağın yükselişi
Almanya’da konut sorunu
Dünyada grevler ve kitle eylemleri
“Boykot” şovu altında Suudi rejimiyle iş tutuyorlar
Lastik fabrikasında bir yaz dönemi
EMİS görüşmeleri anlaşmayla sonuçlandı
İzmir’de ‘Kriz ve İşçi Sınıfı’ paneli
“Yanındayız Derneği” kimin yanında?
Gericiliği susturmak, krizin faturasını ödememek için mücadeleye!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Suriye pazarlığı için “dörtlü zirve”

 

AKP şefi Tayyip Erdoğan’ın ev sahipliğinde Rusya, Almanya ve Fransa devlet başkanlarının katılımıyla, 7 Eylül’de gerçekleşeceği ilan edilen ancak 27 Ekim’e ertelenen zirvede esas gündemi Suriye üzerine pazarlık oluşturuyor. Suriye üzerine pazarlığın yoğunlaştığını gösteren bir diğer gelişme ise, Trump’ın Milli Güvenlik Danışmanı John Bolton’un Moskova’yı ziyaret etmesidir. Ziyaret sırasında yapılan açıklamaya göre 11 Kasım’da Paris’te, -yine Suriye gündeminin önemli yer tutacağı- Putin-Trump zirvesi gerçekleştirilecek.

“Dört hesap”lı zirve

Suriye halklarının maruz kaldığı yıkım ve kıyımlar bu devletlerin ilgi alanına girmiyor. Dörtlüden Rusya, çıkarları gereği cihatçılara karşı savaşa katıldı, ancak bunun için 2015 Eylül’ünü bekledi. Yani Suriye’ye karşı savaşın başlamasından dört yıl sonrasını... Türkiye Suriye’yi yıkmak için seferber olan saldırgan güçlerin başını çekiyordu. Fransa cihatçı çetelere destek konusunda cömertti. Almanya işin içine doğrudan girmese de, cihatçı çeteleri destekleyen emperyalist saldırganların safında yer aldı.

Zirveye katılan dört devletin hesapları/hedefleri farklıdır. Her biri kendi çıkarlarını koruma telaşındadır. Buluşma noktaları, Suriye’ye karşı savaş son aşamasına gelmişken, yeni süreçte söz sahibi olabilmek ve “yeniden imar”dan pay alabilmektir.

Rusya, kazanımlarını güvence altına almaya çalışıyor

Rusya savaşın bitirilmesi, siyasi çözüm sürecinin başlatılması ve yeniden imar konusunu gündeme getiriyor. Bu sürecin İdlib’in cihatçılardan temizlenmesinden sonra başlatılmasını hedefliyor. Kuşkusuz Rusya, müttefikleri Suriye-İran ikilisiyle paslaşarak süreci idare ediyor. Dörtlü zirveye katılan taraflarla anlaşmayı başardığında, Suriye şahsında Ortadoğu’daki kazanımlarını güvence altına almış olacak. Putin-Trump zirvesinde ABD ile de anlaşabilirse, Rusya’nın işi belli ölçüde kolaylaşacaktır.

AKP iktidarı iki ipte oynuyor

Suriye’nin toprak bütünlüğünden dem vuran AKP şefleri, halen riyakarlığın doruklarında dolaşıyorlar. Temel dertleri, Kürt halkının Rojava’daki kazanımlarının ortadan kaldırılması ve cihatçı çetelere dayanarak Suriye’nin bazı bölgelerini ilhak etmektir. Bununla birlikte Rusya’nın basıncından dolayı saray rejimi, Astana görüşmelerinde üstlendiği sorumluluğu da yerine getirme çabası içindedir. İdlib’in cihatçılardan temizlenmesi operasyonunda ayak sürüse de, cihatçıların ağır silahlardan arındırılması ve çatışmasızlık bölgelerinin hayata geçirilmesi yönünde çaba sarf etmek zorunda kalıyor.

İki ipte oynayan saray rejimi, ne kadar ayak sürüse de olayın sonunda Suriye topraklarını terk etmek zorunda kalacaktır. Her şeye rağmen AKP şeflerinin yayılmacı/ilhakçı heveslerine ulaşabilmelerinin tek bir yolu olabilir; o da ABD’nin sadece Rojava’ya değil “Fırat’ın batısı”na da doğrudan saldırmasıdır. Oysa bu düşük bir ihtimal, zira ABD’nin bunu göze alması kolay değil. Dolayısıyla ilhakçı emellerin boşa düşeceğini ve AKP iktidarının yayılmacı heveslerinin kursağında kalacağını öngörmek mümkündür.

Fransa parsadan pay kapma telaşında

Fransa Suriye’ye karşı yıkıcı savaşın önde gelen destekçilerinden biriydi. Umut bağladığı çeteler hüsrana uğrayınca, Fransa istemeye istemeye de olsa Beşşar Esad yönetimini muhatap almak zorunda kaldı.

Saldırgan ve yayılmacı hevesleri belirgin olan Fransa’nın dörtlü zirveye katılmasını şöyle özetlemek mümkün; “madem umut bağladığımız cihatçılar savaşı kaybetti, en azından pazarlık masasında yerimizi alalım. Yeniden imar sürecinde bizim de payımız olsun…” Fransa’nın bir diğer sorunu mülteci akınının durdurulması, hatta mültecilerin bir kısmının geri gönderilmesidir.

Almanya mültecilerden kurtulmak ve imardan pay almak derdinde

Almanya Suriye’ye karşı savaşta doğrudan taraf olmadı. Ancak cihatçıları besleyen emperyalist/siyonist güçlerle Türkiye, Suudi Arabistan, Katar “şer üçlüsü” ile işbirliğine devam etti. İnsan hakları konusunda “hassas” olan Almanya ne cihatçıların vahşetlerine ne onları koruyup kollayanlara bir şey dedi. Yani Suriye’yi yıkma savaşına dolaylı destek verdi. Buna rağmen en çok Suriyeli mültecinin gittiği ülke Almanya oldu. Göçmen akını bir kabusa dönüştü ya da öyle yansıtıldı. Bundan dolayı Merkel “burnunu kapatarak” da olsa T. Erdoğan’la mülteci pazarlığına oturup anlaştı.

Alman burjuvazisi Suriyeli kalifiye göçmenlerden yararlanırken, hükümet kalifiye olmayanlardan kurtulmanın yollarını arıyor. Merkel’in dörtlü zirveye katılmasının da temel nedenlerinden biri göçmen akınının durdurulması ve mümkünse göçmenlerin bir kısmının geri gönderilmesini sağlayabilmektir. Elbette yakıp yıkılan Suriye’nin yeniden imarında Alman tekellerinin pay almasını sağlamak gibi bir hedefi de var.

Direnen Suriye halkları kazanmıştır!

Amacı farklı olsa da bu zirve, Suriye devletini yıkıp gerici-Amerikancı bir rejim kurma planının/histerisinin iflas ettiğinin ilanıdır aynı zamanda.

Bu vahşi planın başarısızlığa uğramasında Esad yönetiminin, Suriye ordusunun, Lübnan Hizbullah’ının, İran’ın ve Rusya’nın payı olsa da, direnişin onuru öncelikle Suriye halklarına aittir. Zira asıl direnen, yıkıcı savaşın ağır faturasını ödeyen Suriye halklarıdır. Kuşkusuz ki, Suriye halkları için asıl kurtuluş, ülkelerine üşüşen emperyalist güçlerin etkisini yok ettiklerinde gerçekleşecektir.