26 Ekim 2018
Sayı: KB 2018/40

Kriz ve işçi hareketi
Sınıfın mücadele dinamikleri ortak dava etrafında birleştirilmelidir!
Krizi emekçilere ödetme çabası devam ediyor
Demokrasicilik oynamaktan bıkmadılar!
Yerel seçimlere doğru AKP’nin “önleyici” saldırıları
Din istismarcısı AKP ve Alevi düşmanlığı
Sermayenin parlayan yıldızı Star Rafineri
Tarihsel mirasın ışığında güne yüklenelim!
Partimizin doğal önderi Sinan yoldaş!
Kızıl bayrak hâlâ senin ellerinde, yükseklerde dalgalanıyor!
Silahlanma ve kapitalizm
Açlığın olmadığı bir dünya mümkün!
Suriye pazarlığı için “dörtlü zirve”
Brezilya seçimleri ve sağın yükselişi
Almanya’da konut sorunu
Dünyada grevler ve kitle eylemleri
“Boykot” şovu altında Suudi rejimiyle iş tutuyorlar
Lastik fabrikasında bir yaz dönemi
EMİS görüşmeleri anlaşmayla sonuçlandı
İzmir’de ‘Kriz ve İşçi Sınıfı’ paneli
“Yanındayız Derneği” kimin yanında?
Gericiliği susturmak, krizin faturasını ödememek için mücadeleye!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Tarihsel mirasın ışığında güne yüklenelim!

Günün gereklerini karşılayarak geleceğe yön verelim!


Toplumlar tarihinin “zorunlu ama geçici” bir durağı olan kapitalist-emperyalist sistem tüm lanetiyle hükümranlığını sürdürüyor. İnsanlık tarihinin gelmiş geçmiş en vahşi, en akıl dışı, en berbat ve yozlaşmış bu toplumsal sistemde takılıp kalma süresi uzadıkça ödenen bedeller de artıyor. Bu fatura sadece insanlığa değil, tüm canlılarla birlikte bir bütün olarak gezegenimize kesiliyor.

Bilim, teknoloji, üretici güçler bugün ulaşmış oldukları düzeyle insanlığa ve tüm canlılara çok daha iyi yaşam koşulları sunabilecekken, emperyalist ve gerici savaşlardan, açlıktan, sefaletten, toplumsal ve ekolojik yıkımlardan başka bir şey sunmayan yıkıcı güçler durumundalar. Bugün dünyada 821 milyon kişi, yani her dokuz kişiden biri kronik açlık çekerek, ölüm ile yaşam arasında pençeleşiyor. İnsanlık tarihinin binlerce yılı bulan “uygarlaşma” serüveninin bugün gelip vardığı yer, hayvanlar aleminden farksız bir “yaşam savaşı” olmuştur.

Elbette tüm bu akıl almazlığın, “gelişme içindeki çürümenin” başlıca nedeni artı-değer sömürüsü ve özel mülkiyete dayalı kapitalist-emperyalist sistemdir. Bir avuç azınlığı temsil eden asalak kapitalistlerin daha fazla kâr, daha fazla zenginlik arayışı, dünya nüfusunun ezici çoğunluğunu temsil eden proleter ve emekçi kitlelerde, daha fazla sömürü, daha fazla yoksulluk, kölece yaşam ve çalışma koşulları olarak karşılık buluyor. Servet-sefalet kutuplaşması tarihin hiçbir aşamasında olmadığı kadar derinleşmiş bulunuyor. Bir avuç asalağın, dünya nüfusunun geriye kalanına yaşattığı yıkımlar ve acılar artık dayanılmaz hal alıyor. Dünyanın en ücra köşelerinde yaşayanlar bile bu çelişkiden kaynaklanan sorunlar ve travmalarla yüz yüze kalıyorlar.

“Bolluk içinde yaşanan kıtlık” ve farklı toplumsal sorunlar olarak kendini dışa vuran bu çelişki karşısında proleter kitle hareketleri ve halk isyanları temelinde yükselen protestolar da her geçen gün büyüyor. Üretimin toplumsal niteliğine karşın mülk edinmenin bireyselliğinden, zenginlik mutlu bir azınlığın elinde birikirken büyük yığınların payına sefaletin düşmesinden doğan tezatlığa yönelen her başkaldırı, kapitalist sistem durağında bekleyen trenin kalkış saatinin yaklaştığını muştuluyor.

Fakat trenin kalkış saatinin yaklaşması ile kalkacak olmasının iki farklı olguyu ifade etmesi gibi, insanlığın yeni çağın kapılarını aralayıp aralayamayacağı ya da bunu ne zaman başarabileceği sınıflar mücadelesindeki güçler dengelerine, devrimci sınıfların hazırlık durumuna, vb. başka bir dizi etkene bağlı olacaktır. Modern çağın tek devrimci sınıfı olan proletarya, tüm insanlığın kurtuluşunu sağlayacak bu tarihsel eylemi ancak devrimci partisinin öncülüğünde ve kılavuzluğunda başarabilecektir. Bugüne kadar sınıflar mücadelesinin ve bizzat proletaryanın devrimci mücadele tarihinin de ortaya koyduğu gibi...

Gerek geçtiğimiz sene 100. yılını geride bıraktığımız bu yıl 101.’sini kutlayacak olduğumuz şanlı Ekim Devrimi, gerekse de 100. yılına ulaştığımız Alman Kasım Devrimi dünya proletaryasına ve komünistlere bu yönde zengin bir tarihsel miras bırakmıştır. Devrim lokomotifinin hangi durumlarda yakalanıp tarihsel seyre nasıl şekil verilebildiği ve yine tersine kaçırıldığında ise insanlığın başına ne tür belaların sarıldığına dair engin deneyimler içeren bu mirastan öğrenebilmek her zamankinden daha elzem bir ihtiyaç olarak duruyor karşımızda.

Başından itibaren bu bilinç açıklığı ve misyon duygusuyla hareket eden, “Yeni Ekimler” şiarıyla yola çıkan komünistlerin, ilmik ilmik ördüğü, bedeller pahasına inşa ettiği “Yeni Ekimlerin Partisi’nin” de 20. kuruluş yıldönümünü kutluyoruz aynı zamanda. “Yeni Ekimler” şiarıyla yola çıkan komünistler olarak, proletaryanın “göğü fethetme” tarihsel misyonunu yerine getirebilmek için, onun yenilgiler ve zaferler dolu devrimci mirasından en iyi şekilde yararlanmasını bilecek ve Türkiye işçi sınıfının bu onurlu mücadelede hak ettiği yeri almasını sağlayacağız.

Şan olsun 20. Yılında Yeni Ekimlerin Partisine!

Selam olsun proleter devrimcilere!

Yaşasın proletarya devrimi, yaşasın sosyalizm!

TKİP Dava Tutsağı Onur Kara

Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Hapishanesi

 

 

 

 

2019 yılı “karamsarlığı”: Kapitalizm yeni bir bunalıma doğru

 

Türkiye kapitalizminin içerisinde bulunduğu kriz çok yönlü bir şekilde derinleşirken, dünya genelinde de emperyalist kapitalizm yeni bir bunalım dönemine doğru ilerliyor.

Kapitalizmin çelişkilerinin yol açtığı krizler bir şekilde yönetilmeye çalışılsa da, “krize çözüm” adı altında atılan adımlar, bu düzeni temelden değiştirmediği oranda yeni krize giden yolun taşlarını döşemiş oluyor. Zira bu krizler, kâr ve sömürü üzerine kurulu düzenin doğasından kaynaklanıyor.

Emperyalist merkezlerde patlak veren 2008 krizi, “yükselen piyasalar”daki büyüme oranlarının görece korunması ve sermayenin bu ülkelere akışını sürdürebilmesiyle bir şekilde yönetilebilmişti. Şimdi ise sermayenin bu yöndeki hareketinin sonucu olarak yeni çelişkiler ve yeni bir bunalım dönemine doğru yol alınıyor.

IMF 2018-19 yılları için küresel ekonomik büyüme beklentilerini düşürmüş, özel olarak da “gelişmekte olan ülkeler”e dair tahminlerini azaltmıştı. “Gelişmekte olan ülkeler” ya da “yükselen piyasalar” diye tabir edilen ülkelerin ekonomilerine dair kaygılar, son olarak da Reuters’in 500 ekonomistle yaptığı anketlerde su yüzüne çıktı.

Reuters’in anketindeki soruları kapsayan 44 ülkeden 18’inin 2019 yılı ekonomik büyümesine dair beklentiler düşürüldü. 23 ülkenin 2018 yılıyla aynı ekonomik performans göstereceği tahmininde bulunulurken, ekonomide büyüme beklenen ülke sayısı 3 oldu.

“Yükselen piyasalar” olarak tabir edilen ülkelere dair karamsar öngörülerde bulunan HSBC global baş ekonomisti Janet Henry ise ABD’nin artan büyüme oranıyla dünyanın geri kalanı arasındaki ayrışmaya değinerek “Bu uçurum gelişmekte olan ülkeler için tatsız bir durum oluşturuyor” dedi. Henry, “Ticaret savaşları” ile diğer parasal sıkılaşma hamlelerinin aynı zamanda hayata geçirilmesinin ekonomilerin büyümesine olumsuz etki ettiğini sözlerine ekledi.