21 Eylül 2018
Sayı: KB 2018/35

Sermaye iktidarını zorbalık da kurtaramayacak!
Sermaye sınıfı aynı zamanda öfke krizinde!
Kriz gerçeği ‘teğet geçen’ açıklamalarla örtülemez!
Açık büyüyor, zamlar artıyor, Erdoğan “Kriz yok” diyor
İdlib mutabakatı: Cihatçı çetelere hamilik
3. havalimanı işçilerinin direnişi ve iki tutum
Havalimanı işçilerinden “Köle değiliz” isyanı!
Taleplerimizi bugün yerine getirmeyecekseniz, yarın “neden şimdi” diye de sormayın!
Cargill işçileri İstanbul’a yürüdü
İşçilerin kaleminden patronların kriz oyunu
Onlar partimizin özü ve özetidirler - H. Fırat
Zor dönemlere inat serpilip gelişen bir orman olacağız!
Katliamlar sonrası asıl sorumlular hep aklanır
Flormar direnişi Humanite Festivali’ndeydi!
‘Hambacher Forst’ta çevre katliamına karşı direniş
Eğitimde dinsel gericiliğin karanlığı
“Laik, bilimsel ve karma eğitimin çanına ot tıkamak istiyorlar”
Bir yaz çalışması deneyimi
Dikişli eller hesap soracak!
“Kadınların sokağa çıkmasını istiyorum!”
Camarada vive Neruda*
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Zor dönemlere inat serpilip gelişen bir orman olacağız!

S. Gül

 

Güneşin, yeterli yağışın, elverişli iklim koşullarının olduğu bir ortamda tohumdan filize durmak kolaydır. Fakat rüzgarın sert estiği, güneşin yüzünü göstermediği koşullarda dik durabilmek, toprağa sıkı sıkı tutunmak, kök salmakla mümkündür ancak... Belki fırtınalar dalları kırar, belki filizlerimiz koparılır yaban ellerle fakat köklerimiz yeni yeni ve binlerce açacak filizin, çiçeğin de temeli olacaktır.

Bizim de tohumdan filize, filizden genç bir bitkiye dönüşen yiğit yoldaşlarımız 1999’da Ulucanlar’da ölümüne bir direnişle aramızdan ayrıldılar. Ölümlerinin üzerinden yıllar da geçse, köklere, sade köklere dönüşmüş onlar, düştükleri yerlerden yepyeni bir hayat olarak açmaya devam ediyorlar. Değil mi ki can buldukları toprak, toplumun tek devrimci sınıfı işçi sınıfıydı; tohumu kök, kökü yeni tohum yapan hareketin içerisinde büyüdüler, geliştiler, kökleştiler, ölümsüzleştiler.

Yoldaşlarımızı Ulucanlar Katliamı’nda yitirmemizin 19. yılındayız. Ölümüne direnişin, devrim uğruna fedakarlığın, devrim davasının yenilmezliğinin örneğinin 19. yılı. Böylesine bir direnişi, böylesine bir örneği yaratan devrimci sınıf partisinin yiğit neferlerinin ölümsüzlüğünün 19. yılında onlardan öğreneceğimiz daha çok ve hep yeni şeyler var.

Hele ki bu topraklarda gerici rüzgarların estiği, dinsel gericiliğin koyu karanlık ikliminin hakim hale geldiği bu süreçte ‘partimizin özü, özeti’ olan yoldaşlarla bütünleşmek önemli bir ihtiyaç. Zor dönemlerden geçtiğimiz bir süreçte vakit tam da zor dönem devrimcilerinden öğrenme vakti!

***

1960’lar, dünyadaki gelişmeleri de hesaba katarak Türkiye topraklarında devrimciliğin uygun iklimini oluşturuyordu. ‘70’li yıllar ise ‘60’ların mirasından devraldıklarıyla birlikte daha ileri bir düzeyin yakalandığı yıllar oldu, düzenden kopuşun ilk meyvelerini verdiği yıllar. 1980’ler ise bilindik bir tabirle toplumun üzerine ölü toprağı atıldığı yıllar olarak tanımlanır. ‘70’li yılların devrimci yükselişi sonrasında 1980 askeri faşist darbesiyle bir yenilgi dönemine girilmiştir. Rüzgarlar tersten esmeye başlar, bir bir saflar eksilir. ‘60-‘70’lerin ılıman havasını soluyanlar ‘80’lerin sert ikliminde saf değiştirir. ‘70’lerde düzenden kopuşlar yaşanırken, ‘80’ler düzene geri dönüşleri getirir. Türkiye topraklarındaki bu ağır havaya, dünyadaki tasfiyeci havanın ağırlığı da eklenir.

Böylesi bir çifte yenilgi ortamında gerçekliğin yüzüne büyük bir soğukkanlılıkla bakanlar, kolay yenilgiyle hesaplaşma iradesini gösterenler, komünist hareketin ilk tohumlarını oluştururlar. Geçmişin olumlu yanları alınır, düzene ait yanlar kesilip atılır. Bütün olumsuzluklara rağmen işçi sınıfının büyüyen gövdesi ve süren gelişimiyle bu adımlar atılmış olur. 12 Eylül darbesiyle ölü dedikleri işçi sınıfı 1987 yılında ilk kıpırtılarını, Netaş grevinde ve Derby işgalinde gösterir. 1987’de komünist hareketin ortaya çıkışı 1960-1970’lerdeki işçi sınıfının gelişimi, mücadelesiyle olmuştur; temeli bizatihi işçi sınıfıdır. Aynı zamanda ‘80’lerin pasına karşı girişilen mücadele de bu ortaya çıkışı sağlamıştır.

1987 yılı yeni bir dönemin başlangıcıydı. Bu topraklarda komünist hareketin ortaya çıkışı, çifte yenilgi sonrası Türkiye topraklarında ilk iyimser havanın kendini hissettirdiği bu süreçte gerçekleşti. Sonrasında her ne kadar işçi sınıfı cephesinde çıkışlar, grev ve direnişler, kitlesel eylemler gelişse de aslolarak devrimci harekette tasfiye, dünya ve Türkiye’de gericilik yıllarına girilen bir süreç işlemeye başladı. Böylesi bir zor dönemin içerisinden geçen komünist hareket zoru başardı. Düzene karşı savaşacak tek devrimci sınıfa ayak basarak gelişti, güçlendi ve işçi sınıfına mücadelesinde önderlik edecek partiyi kurdu.

***

Parti şehitlerimiz Habip Gül 1987, Ümit Altıntaş 1991 yılında komünist hareketin saflarına katılır. Düzene karşı bir umut ve iyimserlik havasında değil, tam da zor bir dönemde örgütlenirler. Ölümlerine kadar sürecek örgütlü yaşamları boyunca devrimciliğin en ari örneklerini oluştururlar. Habip ve Ümit zor dönemde, ağır, elverişsiz koşullarda katıldıkları devrim saflarında devrimci mücadelenin gerektirdiği tüm sorumlulukları omuzlayan, devrimci tutum ve davranışı her alanda temsil eden devrimcilere dönüşürler. Baskı ve terörün, sokak infazlarının, iyi ihtimal olarak sayılan tutuklamaların, hapis yıllarının sık yaşandığı yıllarda devrimle bütünleşmeyi ve devrimi her alanda temsil etmeyi sağlayan ise ayak bastıkları zemin, işçi sınıfını temsil eden ve işçi sınıfının bilimsel dünya görüşü sosyalizmle bütünleşen komünist harekettir.

Sosyalizme ve devrime duyulan inanç, komünist hareketle bütünlenen ve daha ileri bir düzeyde somutlanan bilinçle profesyonel devrimcilere dönüşürler. Bütün yaşamlarında, kendilerindeki mücadeleyi de şekillendirirler. Yaşamları boyunca kendilerini eğitmek, ideolojik olarak gelişmek, partinin düşünce yaşamına aktif olarak katılmak, partiyi her açıdan beslemek noktasında örnek devrimciler olurlar. ‘Partinin özü ve özeti’ olmak için büyük bir emek, özveri ve fedakârlık gösterirler. Zindanlarda, temsil ettikleri devrimin tutum ve davranışlarını sergiler, tam direniş gösterirler.

Ulucanlar şehitlerimiz Habip ve Ümit, partinin ideolojik birikimini özümsemiş, kendilerinde cisimleştirmiş, örgütlü yaşam ve direnişçi kimliği geliştirmiş, partiyle bütünlemiş devrimcilerdir. İkisi de bütünsel bir devrimci kimliğin temsilcileridir. Sağlam bir devrimci bilinç, inanç, buna dayalı devrimci örgüt kimliğinin temsiliyetini zor dönemlerde başarmışlardır.

Partinin özü olan yoldaşlarımızın ölümünün 19. yılında, içinden geçmekte olduğumuz gericilik yıllarında yoldaşlarımızı, zoru başarmaya, zor dönem devrimcileri olarak yetişmeye, devrimci kimliğimizi geliştirmeye devam ederek anıyoruz. Onları anmak, onlarla ve partiyle bütünleşmekle olanaklıdır.