18 Mayıs 2018
Sayı: KB 2018/20

24 Haziran seçimleri ve işçi-emekçileri bekleyen yıkım
Sermayenin seçimlerden beklentileri
İktidar yolunda her şey mubah!
İsrail’in katliamlarına ‘tepki’ler ve gerçek dayanışma
“Tamam”ı sandık değil mücadele
Hasta tutsaklar yaşamak için açlık grevine gidiyor
Sendika bürokratlığından vekilliğe uzanan yol
TOMİS MYK Mayıs ayı toplantısı sonuçları
Seçim çare olmaz, bu düzen dikiş tutmaz
Burjuva parlamentosu ve burjuva düzen altında genel oy
ABD’nin İran nükleer anlaşmasından çekilmesi ve ötesi
Fransa’daki sınıf ve kitle hareketinde kritik bir sürece doğru
İsrail protestolara saldırdı: Onlarca Filistinli katledildi!
Gençlik seçimini yaptı
“Baskı ve tehditlere karşı mücadeleye devam!”
TAMAM ama sömürü çarkına TAMAM!
Mezarının üstünde bir dünya olacak, mutlak!*
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İsrail’in katliamlarına ‘tepki’ler ve gerçek dayanışma

 

Irkçı-siyonist İsrail devletinin Gazze’de gerçekleştirdiği vahşi katliam, dünyanın gündeminde. Birçok açıklama, protesto, kınama, çağrı yapıldı… En çok bağırıp çağıranlar ise AKP şefleri oldu. Ancak fiili yaptırımdan söz eden yok. 50’yi aşkın Birleşmiş Milletler kararını ayaklar altına almış bir devletin, ‘fiili yaptırım’ içermeyen “laf yığını” açıklamaları ciddiye almayacağı kimse için bir sır değil.

“Keskin vaazlar” seçimler içindir

Riyakarlık, çifte standart, kaba yalanlar, demagoji, sahte vaatler ve daha birçok kepazelik, burjuvazi adına siyaset yapanların olmazsa olmazlarıdır. Bu rezaletler konusunda en pervasız olanlar burjuvazinin dinci-faşist temsilcileridir. Nitekim Filistin halkının acılarını istismar etmek söz konusu olduğunda kimse AKP ile dalkavuklarının eline su dökemez.

Gazze katliamını “en sert” ifadelerle kınayan kişi yine T. Erdoğan oldu. AKP’nin diğer şefleri de vaaz yarışına girdiler. Yandaş/besleme medya ise, riyakarlıkta rakip tanımadı. Tüm bunlar, seçimler arifesinde yapılan çirkin gösterilerden başka bir anlam taşımıyor.

Gerici Arap rejimlerinden kayda değer bir ses çıkmadığı için, Erdoğan’la müritlerinin sesleri yüksek çıkıyor. Oysa bu seslerin gerçek yaşamda bir etkisi yok. İsrail büyükelçisine “git üç gün dinlen” demekle Filistin davasına katkı sunulmuyor. Kaldı ki, İsrail de Türkiye’nin büyükelçisini Ankara’ya gönderdi. Ortalık biraz durulunca, onlar açısından işler tekrar yoluna girecektir. Filistin halkının katili İsrail’le yaşanan “geçici gerilim” de atlatılacaktır. Daha önce defalarca olduğu gibi…

İsrail’e yaptırımın lafı mı olur?

AKP şefi İsrail’in bir terör devleti olduğunu vaaz ediyor. Ama bu “terörist devlet” ile ne ekonomik ne askeri ilişkileri kesiyor. Kesmek bir yana, buna dair tek söz bile edilmiyor.

AKP hükümet sözcüsü Bekir Bozdağ’a İsrail’e yaptırım uygulanıp uygulanmayacağı soruluyor. Konuya dair tek söz söylemiyor. Zira, yandaş sermayenin kodaman takımının İsrail’le paylaştıkları yağlı pastalar var. Bu pastaların harcının Filistin halkının kanıyla karılmış olası, bu din bezirganlarını zerre kadar rahatsız etmiyor. Çünkü bunlar kapitalist sınıfın üyeleridir. Onları bir tek şey ilgilendirir; kâr, daha çok kar!

Bu kaçıncı gerilim?

AKP şefi, “Büyük Ortadoğu Projesi”nin (BOP) eş başkanı sıfatıyla kendini takdim ettiğinde, en büyük takdiri ABD-İsrail ikilisinden almıştı. Zira, söz konusu projenin patenti emperyalist/siyonist güçlere aitti. Temel hedeflerinden biri ise, Filistin halkının direnişinin kırılması ve onur kırıcı bir “barışa” razı edilmesiydi.

BOP’un eşbaşkanı, Eylül 2008’e kadar Konya ovasını Filistin halkının tepesine bomba yağdıran İsrailli pilotların eğitimine tahsis etmişti. Yüz milyonlarca dolarlık askeri ihaleler her daim İsrail silah şirketlerine veriliyordu. Nam-ı diğer “Beyrut kasabı” dönemin İsrail başbakanı Ariel Şaron Erdoğan’ın yakın dostuydu. Oysa bu kişi, Lübnan’daki Sabra-Şatilla Filistin mülteci kamplarında gerçekleştirilen 20. yüzyılın en vahşi katliamlarından birinin baş sorumlusuydu.

Tüm bunlar AKP şeflerini ya da yandaş/besleme medyanın tetikçilerini rahatsız etmiyordu. 2009’da “bölge lideri” olma hevesleri depreşince, ilişkileri bozmadan İsrail’le “kontrollü gerilim”in yararlı olacağı varsayımından hareketle “sert çıkışlar” yapılmaya başlandı. Gazze’ye saldırı, “one minute”, Mavi Marmara, alçak koltuk krizi gibi sorunlar etrafında gerilimler tırmandırıldı.

Gerilimler tırmandırıldı ama işbirliği devam etti. AKP iktidara geldiğinde 1.5 milyar dolar civarında olan Türkiye-İsrail ticaret hacmi 5 milyar dolara ulaştı. Mesela 16 Aralık 2017 tarihli gazetelerde çıkan bir haberin başlığı şöyle idi: “İsrail’le ticaret kriz dinlemiyor” alt başlıkta ise şu ifade yer alıyor: “‘5 milyar dolar’lık İsrail çıkarması.”

AKP sözcüsünün “İsrail’e yaptırım uygulanacak mı?” sorusunu geçiştirmesi tesadüf değil. Zira seremoniler seçime yatırımdan başka bir anlam taşımıyor. İşbirliği ise, elbette aynen devam edecek. Sarayın hizmetkarlarını, tetikçileri, trolleri, dalkavukları finanse etmek için AKP’nin yandaş sermayeden gelen “bahşiş”lere ihtiyacı var. Hal böyleyken onların işini bozacak hali yok elbet!..

Filistin için “Yenikapı ruhu”

AKP-MHP politikalarını eleştiren CHP, bu dinci-faşist koalisyonla İsrail’e karşı ortak tutum alacakmış. Efrîn’i iç politika hesaplarıyla işgal eden iktidara destek veren CHP, şimdi de benzer bir tutumla AKP’ye yedekleniyor.

AKP iktidarının yıllardır Filistin halkının acılarını istismar ettiği, Filistin davasını hem bölgesel hem iç politika malzemesi yaptığı kimse için bir sır değil. Yenikapı mitingi kararı alan AKP şefinin, şimdi de tek derdinin Filistin halkının acılarını seçim malzemesi yapmak olduğu ortada iken CHP, “Yenikapı ruhu”nu yeniden diriltme havasına girmiş görünüyor. Bu tutum, hem CHP’nin AKP’nin kuyruğuna takılma sendromunu aşamadığını hem de İsrail’e gösterdiği tepkinin samimiyetten uzak olduğuna işaret ediyor.

“Cumhurbaşkanı adayları ve demokrasi güçleri…”

İsrail’in katliamına tepki gösteren HDP’nin cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş, tutuklu bulunduğu cezaevinden yaptığı açıklamada İsrail vahşetine karşı ortak bir duruş gösterilmesi gerektiğini belirtti.

Açıklamada şu ifadeler de yer aldı; “Bir Cumhurbaşkanı adayı olarak, tüm Cumhurbaşkanı adaylarına ve demokrasi güçlerine, bu vahşeti protesto etmek ve Filistin halkı ile dayanışmak için sivil toplum öncülüğünde, İstanbul’da büyük bir miting çağrısı yapıyorum. İstanbul’da toplanacak milyonların çığlığı bu katliamı durdurabilir. Çok geç olmadan Filistin’e ses verelim.”

Bu çağrının muhataplarının biri, tek adam rejiminin başıdır. Oysa bu aynı rejim Efrîn’i işgal etmiş, Sur başta olmak üzere Kürt halkının yaşadığı çok sayıda mahalleyi hem yıkarken hem orada yaşayan halkı öldürürken İsrail’in Gazze’de uyguladığı taktikleri ödünç almıştır. Kendi halkına bunları reva görenler, Filistin halkının derdine derman olabilir mi? Filistin halkına destek veren az sayıda ülkelerden biri olan Suriye’yi (hem de Filistin-Lübnan direnişlerini destekliyor diye) yıkmak için dünyanın dört bir yanından cihatçı tetikçi devşirenler mi Filistin halkıyla dayanışma içinde olacak?

Gerçek anti-siyonizm anti-emperyalizmdir!

Filistin halkıyla dayanışmak, ırkçı-siyonist İsrail’i protesto etmek önemlidir. Ancak samimi dayanışma eylemleri ile bir halkın acılarını bile siyasi hesapların parçası haline getiren riyakarlar arasında net bir ayrım yapmak da şart.

Her samimi dayanışma eyleminin önemli olduğunu vurgulamak gerekiyor. Ancak Filistin halkıyla etkili dayanışmanın yolu Ortadoğu’da emperyalizme, siyonizme, gericiliğe karşı mücadelenin büyütülmesinden geçiyor. Unutulmamalıdır ki, İsrail emperyalistler tarafından din esasına göre kurulmuş suni bir devlettir. Ortadoğu halklarını hedef alan saldırıların ayrılmaz bir parçası olduğu gibi, İsrail emperyalistlerin özel himayesine mazhar olan bir devlettir. Dolayısıyla emperyalizme karşı net bir tutum almadan anti-siyonist olma iddiası temelden yoksun kalacaktır.

Emperyalizme, siyonizme, gericiliğe karşı mücadele sadece Filistin halkının değil, tüm bölge halklarının kurtuluş yolunun pusulasıdır aynı zamanda…


 
§