18 Mayıs 2018
Sayı: KB 2018/20

24 Haziran seçimleri ve işçi-emekçileri bekleyen yıkım
Sermayenin seçimlerden beklentileri
İktidar yolunda her şey mubah!
İsrail’in katliamlarına ‘tepki’ler ve gerçek dayanışma
“Tamam”ı sandık değil mücadele
Hasta tutsaklar yaşamak için açlık grevine gidiyor
Sendika bürokratlığından vekilliğe uzanan yol
TOMİS MYK Mayıs ayı toplantısı sonuçları
Seçim çare olmaz, bu düzen dikiş tutmaz
Burjuva parlamentosu ve burjuva düzen altında genel oy
ABD’nin İran nükleer anlaşmasından çekilmesi ve ötesi
Fransa’daki sınıf ve kitle hareketinde kritik bir sürece doğru
İsrail protestolara saldırdı: Onlarca Filistinli katledildi!
Gençlik seçimini yaptı
“Baskı ve tehditlere karşı mücadeleye devam!”
TAMAM ama sömürü çarkına TAMAM!
Mezarının üstünde bir dünya olacak, mutlak!*
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İktidar yolunda her şey mubah!

 

Geçtiğimiz hafta Bakanlar Kurulu’na KHK çıkarma yetkisi veren bir düzenleme yine KHK yoluyla ve alelacele yasalaştırıldı. AKP iktidarınca bu, 16 Nisan 2017’de kabul edilen anayasa değişikliklerinin gerektirdiği “uyum yasaları” adına yapılması zorunlu bir düzenlemeydi. Ancak söz konusu “uyum yasaları” değişiklikler kabul edildikten sonraki ‘6 ay’ içinde Meclis’e getirilip yasalaştırmaları gerekirken, son iki yıldır ‘kanun’ ile yapılmayıp alelacele KHK ile yapıldı. Haliyle bu şaibeli acelenin gerisinde ne gibi nedenler olduğu muhalif güçler tarafından sorgulandı. Zira Bakanlar Kurulu’na, TBMM ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonucunda Cumhurbaşkanı’nın yemin ederek göreve başladığı tarihe kadar (yaklaşık 2-3 hafta) geçerli olacak şekilde KHK çıkarma yetkisi veriliyor. Bakanlar Kurulu bu yetki ile KHK’lar aracılığıyla devletin her alanına dair istediği değişiklikleri, düzenlemeleri yapma olanağı elde ediyor.

OHAL dönemi keyfiliğinin, KHK düzeninin devamının bir başka “hukuki” kılıfı olan bu durum ile Meclis de tümden işlevsizleşmekte, burjuva demokrasisinin ne denli iğreti olduğunun yeni bir göstergesi olarak kayıtlara geçmektedir.

Biçimsel temsili demokrasiye de gerek duyulmadan kararnamelerle devleti istedikleri gibi yönetmenin ek formüllerini arıyorlar. Bunun nasıl bir amaçla kullanılacağını anlamak için AKP iktidarının kirli siciline bakmak yeterlidir. Bu haliyle Bakanlar Kurulu, diğerlerinin yanı sıra; “Kanunlar ve KHK’lerde yer alan tüzük, Bakanlar Kurulu, İcra Vekilleri Heyeti, İcra Vekilleri Heyeti Kararı, Bakanlar Kurulu Kararı, Bakanlar Kurulu Yönetmeliği, Hükümet, Başbakan, Başvekil, Başbakanlık, Başvekalet, sıkıyönetim, nizamname, kanun tasarısı gibi bazı ibarelerin değiştirilmesi, yürürlükten kaldırılması veya bu çerçevede kanunlar ve KHK’lerde yer alan ilgili hükümlerin yeniden düzenlenmesi” yetkisine de sahip oluyor. Nasıl kullanılacağı belirsiz olan bu tabloda Erdoğan’ın İngiltere gezisinde söyledikleri bir ön fikir vermektedir. Erdoğan kendisine sorulan parlamentoda çoğunluğu kaybetmesi ihtimaline ilişkin soruya verdiği yanıtta; “Önce seçim sonuçlarını bir görelim. Sizin dediğiniz anlamdaki bir neticeye göre hazırlıklarımız şüphesiz olacaktır. A, B, C planlarımız var” dedi.

Kuşkusuz mesele Erdoğan ve çevresi şahsında kişisel menfaat hesaplarından öte bir anlama da sahiptir. Mesele sermaye devleti meselesi, onun bekası ve çıkarıdır. 7 Haziran’dan 1 Kasım’a kendisine seçimi kazandıracak marifetleriyle övünen Erdoğan, yine aynı röportajda 7 Haziran 2015’teki gibi bir tabloyla karşılaşıldığı durumda yeni bir seçime gidip gitmeyeceğine dair soruya ise, “Sistemi çalıştırmayacak herhangi bir gelişmeye fırsat vermeyiz” yanıtını verdi ve ekledi: “7 Haziran’da da sistemi tıkayanlar veya tıkamak isteyenler oldu. Ben cumhurbaşkanı olarak sistemin önünü açtım. Ve hemen 1 Kasım seçimine gidildi. Kasım seçiminde halkımız, milletimiz ‘bu böyle olmaz’ dedi. Ve tek başına AK Parti’yi tekrar iktidara getirdi. Ve sistemin önü açıldı, çalışmaya başladı.”

Erdoğan-AKP Türkiye’si, sermaye diktatörlüğü üzerine inşa edilmiş bir “demokrasinin” sınırlarını gösteren veciz bir örnektir sadece. İstediklerinde demokrasinin sınırlarını genişletip istediklerinde daraltabilecek, ama her koşulda sistem işleyecek! Bu olduktan sonra Erdoğan’ın iktidar yolunda yapacağı her şey de mubah sayılacaktır. O nedenle ne OHAL’in kalıcılaştırılacak olması ne KHK keyfiliğine dayalı bir yönetim sermaye için esasa ilişkin sorun yaratmamaktadır. Biliyorlar ki “tek adam rejimi”, “Cumhurbaşkanlığı sistemi” ile kodlanan “yeni” Türkiye’de bu sınırsız yetkiye sahip olmaktan en çok faydalanacak olan sermaye sınıfı olacaktır.

Onlar açısından tek sorun “yeni” Türkiye’nin toplumun genelinin rızası ile gelmemiş olmasıdır. Hileli referandumdan sonra, OHAL koşullarında seçime gidilmesi ve son örnekte olduğu üzere sınırsız yetkilerin nasıl kullanılacağı konusu toplumun önemli bir kesiminin tepkisini çekmektedir. Dahası, bugün başka hileler ile elde edilecek bir seçim sonucunun ya da devreye sokulacak Erdoğan’ın A, B ve C planlarının “istikrar” getirmeyeceğini onlar da görmektedirler. Düzen siyasetinin en büyük açmazı da budur.

 

 

 

 

İsrail’le ilişkiler kesilsin”

 

İşgalci İsrail’in Gazze sınırında onlarca Filistinliyi katletmesi ve yüzlercesini yaralaması İstanbul ve Mersin’de yapılan eylemlerle kınanarak AKP iktidarının İsrail’le kurduğu ilişkilerin kesilmesi istendi.

15 Mayıs günü Kadıköy’de DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin çağrısıyla yapılan eylemde İsrail’in gerçekleştirdiği katliam kınandı ve AKP’nin İsrail’le işbirliği teşhir edildi. Eylemde AKP’nin İsrail’le ilişkileri koparamayacağı belirtilerek, AKP’nin ve sermayedarların emperyalizme bağımlı olduğuna dikkat çekildi.

Okunan ortak açıklama, ABD’nin İsrail elçiliğini Kudüs’e taşımasının halkları kırdırmak isteyen emperyalist bir provokasyon olarak nitelenmesiyle başladı. İsrail tarafından gerçekleştirilen katliama ABD’nin de ortak olduğuna dikkat çekilen açıklamada şunlar söylendi: “Dünya halkları, emperyalistlerin ‘barış’ temennilerinin, mazlum halkların kanını akıtmaktan başka bir anlam taşımadığını biliyor. Filistin halkı ölü ve yaralılarını taşırken, açılış töreninde kameralara gülücükler saçan emperyalistleri ve onların işbirlikçilerini, elbette bu kanlı günü ve Filistin halkına reva görülen zulmü, insanlık unutmayacaktır.”

Kendisini Filistin davasının savunucusu gibi göstermeye çalışan AKP iktidarının katliamı ‘kınamaktan’ öte gitmediğine dikkat çekilen açıklamada; İsrail ile tüm ilişkilerin dondurulması, anlaşmaların iptali, İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilmesi ve Filistinli mültecilerin topraklarına dönüş hakkı talep edildi.

Eş zamanlı olarak BDS Türkiye’nin çağrısıyla Taksim Tünel’de yapılan eylemde siyonist oluşumun tüm alanlarda boykot edilmesi, yalnızlaştırılması ve tecrit edilmesi çağrısında bulunuldu. Bu saldırıların katliam boyutunu alması karşısında Türkiye hükümetine, iki yıl önce İsrail’le varılan normalleşme anlaşmasını iptal etme ve başta doğalgaz işbirliği olmak üzere İsrail’le her türlü işbirliğinden vazgeçildiğini ilan etme çağrısında bulunuldu.

Mersin Emek ve Demokrasi Platformu’nun çağrısıyla yapılan eylemde de katliam kınandı.


 
§