6 Nisan 2018
Sayı: KB 2018/14

Sömürüye, savaşa, baskı ve gericiliğe karşı mücadele çağrısı: 1 Mayıs!
Pazarlık, icazet, kabadayılık, işgal!
Efrîn’de ilhak süreci devam ediyor
Basını tek tipleştirme saldırısı emekçilere karşıdır
Erdoğan’ın Gezi sendromu sürüyor
Gericilik sağlığa zararlıdır!
Sendikalar cephesinden 1 Mayıs hazırlıkları
İşsiz kalan taşeron işçilerinden eylemli tepkiler
Artık yeter, ölmek istemiyoruz!
Tekstil sektöründe çocuk işçilik ve sermayenin ikiyüzlülüğü
Ortadoğu, Türkiye ve Kürt sorunu - IV - H. Fırat
“Diplomasi savaşı”ndan yeni bir emperyalist paylaşım savaşına
“Ajan zehirleme” krizi ve sermaye devleti
Dünyada en fazla silah üreten ve satan Almanya’da silahlanmaya karşı Paskalya yürüyüşleri
Gestapo’nun hortlayan ruhu ve bir hukuk rezaleti
Dinsel gericilik toplumsal yaşamın her alanını kuşatıyor…
“Bu böyle gitmez, sömürü devam etmez! Yepyeni bir hayat gelir, bizde ve her yerde…”
Sermayenin “sanatçı”ları
Engelli pazarı
Umut işçide
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Umut işçide

 

Çorlu Organize Deri Sanayisi’nde kurulu olan fabrikalarda düşük ücretler, sağlıksız ve zor çalışma koşulları, zorunlu mesailer, sezon sonunda kapı önüne konulduğun kölece çalışma koşulları mevcut. Buradaki hikaye Umut arkadaşımızın yaşamış olduğu gerçek bir olaydan alıntıdır...

Arkadaşım Can’ın vasıtasıyla işe deri fabrikasında girmiştim, o gün çok hastaydım. Paydosa 1 saat kala Döndü abla ile makinanın arkasında çalışıyorduk. Recep usta o sırada ileriden göründü, bize doğru geliyordu. Her zamanki gibi çatık kaş, yüksek ses tonu ile bize “bugün mesai var buradasınız, haberiniz olsun!” dedi. Ben de “Recep usta ben bugün mesaiye kalmayacağım, hastayım!” dedim.

Recep usta bağırarak kalacaksın dedi. Ben de ona aynı ses tonu ile karşılık verdim. O da “sen bu fabrikanın huzurunu bozuyorsun hep sorun çıkarıyorsun” dedi. Ben de “asıl sorun sensin” dedim, “kimse senden memnun değil işçiler seni sevmiyor.” Recep usta birden duraksadı, fabrikadaki işçilerin onu sevmediğini anladı ve bunu düşündükçe sinirleri bozuldu, iyice gerildi. Zavallı adam diyip gülümsüyordum onun bu hallerine. Recep usta “bir işçiyi bile mesaiye bıraktıramıyorum” diye düşündü. Kendini yetersiz ve eksik hissedince daha kötü oldu, tek yolun beni işten çıkarmak olduğunu anladı ve hemen muhasebe Fitnat’a gidip çıkışımı verdi. O sırada biz de Döndü abla ile konuşuyorduk. Döndü “ne manyak adam bu be, kızan hastayım diyor o hâlâ mesaiye kalacaksın diyor.” O anlattıkça ben de ona kafa sallıyorum. Birden Döndü abla “geliyor manyak adam” demesiyle Recep usta yanımıza geldi, “Umut paydos ederken muhasebeye uğra” dedi. Ve ben anlamıştım işten çıkarıldığımı. Evet yine işten çıkarıldım ama bu kadar kolay çıkarsınlar istemiyordum, bu kadar kolay olmamalıydı.

Bir kişi karar veriyordu, Umut işe gir! Umut işten çık! geleceğimiz bunların iki dudağının arasından çıkan kelimelerle belli oluyor ve bu beni daha da öfkelendiriyordu.

O göbekli, o kısa boylu, o gün boyu fabrikada odasından çıkmayan, insani hiçbir duygusu olmayan ve odasında yiyip içmekten başka bir şey düşünmeyen, bir iş yarım kalınca köpürüp sağa sola fırça atan ve başka hiçbir durumda rahatı bozulmayan asalak patronun rahatını bozmak istiyordum. Paydos zili çaldı, muhasebeye hiç uğramadan direkt fabrikadan çıktım. Evimin oraya geldiğim sırada telefonum çaldı. Açtım muhasebe Fitnat; “Recep usta muhasebeye in dedi neden inmedin? Usta seni işten çıkardı, neden gelip çıkışını imzalamadın?” Muhasebeci bir an kendini patron sandı sanırsam, telefondan bana hesap soruyor. Ben de “haksız yere işten çıkarıldığım için işten çıkışımı kabul etmiyorum, yarın gelip çalışacağım” dedim. O da dedi ki “adam seni işten çıkarmış fabrika onun, sen hâlâ niye geliyorsun?”

Ben geleceğimi söyledikçe Fitnat çıldırdı. “Gelmeyeceksin bu fabrikaya” dedi ben de Fitnat’ın yüzüne telefonu kapattım. Ertesi sabah gidip iki günlük rapor aldım ve fabrikanın yolunu tuttum. Fabrikaya geldiğimde muhasebeci Fitnat’ın odasına çıktım.

N’oldu niye geldin?” dedi. Raporu vermeye geldim dedim. “Ne raporu yahu, adamlar seni işten çıkardılar, neyin raporunu alıp geliyorsun?”. Bunun üzerine “çıkmıyorum, çıkmayacağım işten” dedim. “Ne laftan anlamaz insansın, kafan basmıyor mu senin?” dedi Fitnat. Bense raporu masaya koyup çıktım fabrikadan. Yolda yürüyorum öfkeli bir şekilde, yolumun üzerinde arkadaşım Mehmet’in çalıştığı dükkana gittim, yanında Nuri abi de vardı. Durumu onlara anlattım. Nuri abi “fabrikanın numarası var mı sende?” dedi. “Var abi ne yapacaksın?” diye sordum. “Ver sen bana” dedi, verdim. Fabrikayı aradı, birkaç kez çaldıktan sonra muhasebeci Fitnat telefonu açtı. Nuri abi fabrikanın ismini söyledi. Fitnat evet burası dedi. “Hanımefendi iyi günler, ben sosyal sigortalar kurumundan Nuri Yalçın. Fabrikanızdan bir işçi bugün yanımıza geldi, mesaiye kalmadığı için işten çıkarmışsınız...” Muhasebeci Fitnat hemen kıvırmaya başldı: “Biz onu mesaiye kalmadığı için değil, usta ile anlaşamadığı için işten çıkardık.” Nuri abi: “Hanımefendi işçi şu an karşımda, soruyorum mesaiye kalmadığın için mi işten çıkardılar seni? O da evet öyle diyor. Şimdi fabrikanıza müfettiş yolluyorum” deyip telefonu kapattı... Telefonun kapanmasıyla başladık gülmeye, kahkahalar atmaya.

İki haftalık bir işçiydim ve mesaiye kalmadığım için işten çıkarılmıştım. Dava açabilirdim ama 6 ayım dolmadığı için öyle bir hakkım yoktu, bunu da biliyordum. Ama bir işçiyi işten çıkarmak bu kadar kolay olmamalıydı. Oyunumuz çok iyi başlamıştı. Beş dakika sonra Nuri abinin telefonu çaldı ve numara tanıdık değildi. Nuri abi açtı telefonu karşıdaki ses “Nuri beyle mi görüşüyorum?” diye sordu. Evet buyrun benim dedi Nuri abi. Karşıdaki ise “Nuri bey az önce fabrikamızı aramışsınız, ben o fabrikanın genel müdürüyüm. O arkadaşı biz işten çıkarmadık, kendisi çıktı” dedi. Nuri abi “beyefendi Umut şu an karşımda, mesaiye kalmadığım için işten çıkarıldım, şikayetçi olacağım! diyor. Benim müfettiş göndermem gerekiyor”. “Yok yok, göndermeyin gelsin çalışsın” demesinin ardından, tartışma bitiyor ve Nuri abi telefonu kapatıyor. Ardından yine başladık gülmeye evet kolay olmamıştı işten çıkarılmak bu sefer.

O andan sonra fabrikada durumlar karışıyor, muhasebe Fitnat’ın eli ayağı titriyor. “Umut’la keşke öyle konuşmasaydım” diye hayıflanarak başına bir şeyler geleceğini düşünmeye başlıyor. O korkuyla patron Şevket’in odasına gidiyor, olanları anlatıyor. Patron Şevket dinlerken kaşları çatılıyor, rengi değişiyor, yumruğunu sıkıyor. Yüksek sesle “ne demek, nasıl şikayet ediyormuş? ne diye işten çıkarmışlar bunu” diye soruyor. Muhasebe Fitnat ise efendim Recep usta çıkarmış, patron küfürler savuruyor. “Efendim Umut raporum bitince gelip çalışacağım diyor”. Şevket köpürdü “sakın gelmesin, hemen polis çağırırım” diyor. Patron Şevket bir yandan düşünüyor, bir yandan da gömleğinin açılan düğmesinden göbeğini kaşıyor, zayıflamam gerek diye düşünüyor. Eline kalem alıyor birşeyler yazmak için, kalem elinden yere düşüyor eğilip almaya çalışırken göbeği izin vermiyor. Sinirlenip kaleme vuruyor. “Bana çabuk Recep ustayla, Can’ı çağır” demesiyle birlikte Fitnat hemen koşuyor.

Can’ın fabrikadaki konumu iyi durumda, Recep ustaya yardımcı oluyordu. Recep usta yeni geldiği için Can’a iyi davranıp onun sayesinde fabrikanın sistemini ve işleyişini öğreniyordu. Recep usta çıkarları doğrultusunda her şeyi yapan, egoist ve bencil bir insandı. O sırada Can geldi patronun odasına. Patron Şevket onu görünce şöyle sesleniyor: “Arkadaşın Umut fabrikayı şikayet etmiş arayıp ona söyle şikayetçi olmasın”. Can “onun bileceği iş, ben bir şey diyemem” deyince Patron şevket sinir küpüne dönüyor. “Siz bana komplo kurdunuz, planlı bir şekilde yaptınız bunu. O çocuğu sen getirdin buraya. Bilerek yaptın” diyerek bağırıyor ve iyice geriliyor. Sonra Recep Usta’ya dönüp neden işten çıkardın diyor.

Usta diyor ki, “söyleneni yapmıyor, mesaiye kalmıyor, geçimsiz, isterseniz Can’a sorun.” Can da cevap olarak “onun kendine göre haklı nedenleri var, geçimsiz biri değil. Onun da burada olması gerekiyor ki kendini anlatsın, tek yanlı yargılamak adil değil bence” dedikten sonra, usta Can’ın ondan yana çıkmadığını görünce sinirleniyor ve “sizinle uğraşamam, başım ağrıyor” deyip arkasına bakmadan kapıyı çarpıp gidiyor. Patron bu duruma oldukça şaşırıyor ve Can’a bakakalıyor. Patron “ne yapayım yani ustayı mı çıkartayım, usta istemiyor” diyor sadece.

Can’a “işinin başına dön” diyor. Can Nuri’nin yaptığı telefon görüşmelerinden habersiz ama yine de arkadaşının haklı olduğunu düşünerek işinin başına dönüyor.

Patron iki saatte bir Can’ın yanına gelip “arkadaşınla konuştun mu? İkna ettin mi? Şikayetçi olmayacak değil mi?” gibi sorular soruyor. Can “aramadım” deyince patron Şevket ağzından tükürükler çıkararak bağırıyor ve salyaları iki dudağının kenarından akıp gömleğine damlıyor. Patron diyor ki “bu çocuk o zaman benden para koparmak için yapıyor bunu. Ben her hakkını verdim, kesinlikle para koparmak için yapıyor”.

Akşam iş çıkışında Can ve aynı fabrikada çalışan Ramazan ile birlikte buluşuyoruz. Ramazan ise iş sırasında mola bitimini hatırlatan zil çaldığında herkesten önce fırtına gibi işinin başına dönen, yanındaki arkadaşına sürekli “hızlı çalış, hızlı çalış yoksa işten çıkartılırsın” diye uyaran bir işçi arkadaştı. Ramazan fabrika dışında ise haktan, hukuktan, mücadeleden bahsederken mangalda kül bırakmazdı.

Akşam Can, Ramazan ve ben mahalledeki kahvede buluştuk. “Arkadaşlar bugün ben fabrikayı şikayet ettim. Haksız yere işten çıkardılar. Dava açacağım fakat bana şahit gerekiyor” dedim ve Ramazan’a dönerek “seninle aynı katta çalışıyoruz benim şahidim olur musun?” diye ekledim. Ramazan bir an duraksadı hafif ciddileşti, nasıl kıvırsam da şahit olmasam diye düşündü, bir çıkış yolu bulmaya çalıştı. Ardından bana “neden şikayetçi oluyorsun, sen haksızsın, adam sana mesaiye kal dedi, neden kalmıyorsun? Zaten çalışmaya niyetin de yoktu” diyerek, beni haksız konuma düşürmek istedi. Araya hemen Can girdi, Ramazan’a dönerek “Umut hasta olduğu için mesaiye kalmak istemedi. Neden Umut’u haksız çıkarmaya çalışıyorsun” deyince Ramazan düşünüp Canı’ı kendi tarafına çekmenin yollarını aradı. Sonra kıvrak zekası devreye girdi, “kafasızlık etme Umut, Can seni işe aldırdı. Sen fabrikayı şikayet edersen, patron Can’ı işten çıkarır. Can’ın askerliği var kimse fabrikaya işe almaz” dedi. Ramazan sinsice güldü, kendi zekasına hayran kalarak Can’ın kendi tarafına geçeceğini düşündü.

Can araya girdi ve “Ramazan benden yana hiçbir sorun yok, sen Umut’a şahit ol, Umut dava açsın, eğer patron beni işten çıkarırsa ben de dava açar hakkımı ararım” dedi. Ramazan’ın tüm çıkış yolları kapanmıştı. Zekası Can’ı kendi tarafına çekmeye yetmedi. Çünkü Can haklıdan ve doğrudan yanaydı. O sırada Ramazan’ın imdadına telefon yetişti ve yanımızdan kalkıp gitti. Sonra her şeyi Can’la yalnız kalınca anlattım. Hepsinin aslında bir oyun olduğunu, Nuri abinin telefon görüşmesini aktardım, ardından kahkahalarımız yükseldi.

***

Patron Şevket düşünmeye başlıyor, içini korku sarıyor müfettişler fabrikama gelecek diye. Recep ustayı çağırtıyor odasına ve ona “ne yapsak alsak mı tekrar o çocuğu işe?” diye soruyor. Recep usta bunu duyunca yüzünün rengi değişiyor, iyice öfkeleniyor; “Olmaz, ya Umut ya ben” diyor. Umut başına ne işler açmıştı. Usta, “nereden geldim bu fabrikaya” diyip hayıflanıyordu. Aklına Umut’un işe girdiği ilk gün geldi. O gün de onu mesaiye bırakamamıştı. O zaman işten çıkarsaydım bu kadar sorun yaşamazdım diye düşündü.

İki günlük raporumun bitiminde sabahleyin erkenden kalkıp fabrikaya gittim. Fabrikaya vardığımda muhasebe Fitnat’ın odasına çıktım. Fitnat karşısında beni görünce ayağı kalkıp “hoşgeldin geç otur” dedi. İlk defa Fitnat’ın bu ses tonuyla bana hitap ettiğini görerek, “ne kadar da iyi davranmaya çalışıyor” diye düşündüm. Fitnat konuşmaya devam etti: “Umut sen beni yanlış anladın ben senin kötülüğünü istemem, ben de burada çalışanım, bana yap denileni yapıyorum”. Her lafından biri “özür dilerim”di. Fitnat’a birşeyler olmuş, oysa Recep usta beni işten çıkardığında “neden gelip çıkışını imzalamıyorsun” diye bağırıp çağıran, hesap soran kadın gitmiş yerine melek gibi biri gelmişti.

Fitnat ayağa kalkıp patron Şevket’in odasına doğru gitti: “efendim Umut geldi”. Patron Şevket: “Çağır gelsin!”.

Ayağa kalkıp patron Şevket’in odasına doğru yürüdüm. Açık kapıdan içeri girdim. Patron Şevket ayağa kalkıp “hoşgeldin kardeşim” deyip elini uzatıp tokalaştı. Bana “geç otur, ne içersin kardeşim?” diye sordu. Ben de “çay içerim” dedim.

Şevket devamında halimi hatırımı sordu ve sessizlik başladı. Çaylar geldi, şeker atıp karıştırdım ve yudumlamaya başladım. Patron Şevket de o sırada beni izliyor ve düşünüyordu. “Çocuktaki rahatlığa bak. Hem benim fabrikamı şikayet ediyor, hem de gelip odamda karşıma oturup rahat rahat çayımı içiyor” diye düşünüyordu herhalde. Giderek sinirlendiği anlaşılıyordu.

Patron Şevket ince bir ses tonuyla başladı konuşmaya: “Sen ustayla anlaşamamışsın, benim fabrikamın bir suçu yok, kanunları biliyorum, şikayet etsen de bir şey çıkmaz.” Araya girip “ustayla bir anlaşmazlığım yok, mesaiye kalmadığım için fabrikandan çıkarılıyorum. Senin fabrikanın nasıl bir suçu yok? Beni haksız yere işten çıkardınız bu da yasalara göre suçtur. Zorla mesaiye bırakamazsınız!” dedim. Patron Şevket bağırmak çağırmak istiyor ama şikayet edilme korkusu var. Sesini alt seviyeye ayarlayıp tekrar konuşmaya başladı: “Kardeşim, biz kimseyi zorla mesaiye bırakmıyoruz, kaldı ki Recep usta seni mesaiye kalmadığın için değil, seni hiçbir işçiyle anlaşamadığın, geçimsiz olduğun ve ortama ayak uyduramadığın için çıkarmış. Hem senin dediğin gibi mesaiye kalmadığın için işten çıkarmış olsa bile şahidin var mı?”

Var” diyorum, “Döndü abla, o gün onunla yan yana çalışıyorduk.” Patron Şevket hemen Döndü ablanın çağrılmasını istedi. Kısa bir süre sonra odanın kapısına vurup içeri girdi ve Döndü ablayla yüz yüze geldik. İki eli önüne bağlı bir şekilde durarak “beni çağırmışsınız efendim!” dedi.

Patron Şevket “anlat” dedi o günü. Döndü sıkıla sıkıla bir şeyler anlatıyor, o anlattıkça patron Şevket’in yüzü gülüyordu. Döndü’ye dönerek, “abla korkmadan anlat, o gün usta gelip beni zorla mesaiye bıraktırmadı mı?” dedim. Döndü “yani gelip söyledi” dedi. Patron Şevket “söyle bakalım Döndü, bu fabrikada zorla mesaiye bırakılıyormuşsunuz, öyle mi” dedi. Döndü ise “hayır efendim, yok öyle bir şey, işimiz falan olursa çıkıp gidiyoruz, kimse bir şey demiyor” şeklinde karşılık verdi. Şevket Döndü’yü gönderdi. Bu sefer de patron Şevket arkadaşım Can’ı çağırttırdı. Anlaşılan işini iyice garantiye almak istiyor, zira hâlâ şikayet edilme korkusu yaşıyor.

Can geliyor, ayağa kalkıp onunla görüşüyorum ve odadan dışarı çıkıp konuşuyoruz. O sıra Patron Şevket “çocuklar geçin benim odamda konuşun” diyor. Patron’un bu tavrına gülüyoruz. Can ile konuşmaya devam ediyoruz... “Evet” diyorum “her şey buraya kadar, bu korku ile birkaç gün yaşadılar”. Can da “bir daha kolay kolay işçi çıkartamazlar” diyor. Can’la görüşüp fabrikadan ayrılıyorum, yolda giderken yaşadıklarım gözümün önüne geliyor ve gülümsüyorum...

Umut B.

 
§