9 Şubat 2018
Sayı: KB 2018/06

İşçi-emekçi barikatlarını yükseltelim!
Kirli savaşın kiralık kalemşörleri
Sosyal demokrasinin sözde savaş karşıtlığı
“Yaşamdan, barıştan yana tutumumuzu sürdürüyoruz!”
Tabutluk hücrelere sağlıklı girip tabutta çıkmak
Hapisanelerde sürece yayılan katliam
Metal işçilerinin birliği ve mücadelesi kazanacak!
10 Şubat 2014, Greif: İşgal, Grev, Direniş!
Onursuzluk dayatmalarına ve sömürüye karşı direnişi ve mücadeleyi büyütelim
Ekim Devrimi, işçi sınıfı ve sınıf örgütleri
Kapitalist kriz, siyasal gericilik ve sınıf mücadeleleri
Emperyalist savaş ve saldırganlığa karşı birleşik devrimci direniş!
Almanya’da metal TİS’lerinde anlaşma
Ekim Devrimi’nin 100. yılında Kollontay’ı okurken… / IV
Liseliler birliğe, mücadeleye!
Çocuk işçiliğin yasal hali: Çıraklık!
Yeni bir sendikal hareket için ileri!
“Birleşirsek tok, birleşmezsek yok oluruz!”
Greif İşgali işçi sınıfına yürünmesi gereken yolu gösteriyor!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Onursuzluk dayatmalarına ve sömürüye karşı direnişi ve mücadeleyi büyütelim

 

Sermaye sınıfı ve AKP hükümeti işçi ve emekçilere dönük saldırılarını her gün arttırıyor. En sıradan hak arama mücadelesinin dahi azgınca bastırıldığı günlerden geçiyoruz. Buna rağmen çeşitli işçi direnişlerinin önüne geçilemiyor.

Olağan” bir süreçten geçiliyor olsaydı çok daha yaygın ve kitlesel işçi direnişlerinin yaşanması muhtemeldi. Fakat mevcut tabloda işçi sınıfı ve emekçilere dönük saldırıların yakın zamanlarda görülmemiş oranlarda artmasına rağmen sınıfın “örgütlü” kesimlerinde ölüm sessizliği göze çarpıyor. Sendikaların başını tutan ve sınıfın öncüsü, lideri olduğunu iddia edenler düzenin dümeninde kendilerine daha iyi bir yer edinmek için ellerinden geleni yapıyorlar. MESS’le yapılan toplu sözleşme süreci bunun son günlerdeki en açık göstergesidir. Sağ ve sol etiketli sendika ağaları işçilerin basıncıyla elde edilen sınırlı birtakım kazanımları bile kendilerine mal etmekten geri durmadılar. Bununla da yetinmediler, her iki etiketi taşıyan kesim de patron örgütü MESS’e teşekkür ederek, katkılarının önemine dair vurguları ballandırarak ifade etmekten geri durmadılar. Bu durum işçilerin öncüsü olduğunu iddia edenlerin asıl kimliklerini göstermektedir. İşçilerin öz gücünü, olduğu kadarıyla mücadele azmini ve dinamiklerini görmezden geliyorlar. Bunun bir mantığı ve amacı var. İşçinin kendi öz örgütlülüğünü oluşturması ve geleceği için söz, yetki, karar hakkını kullanması bu ağa-bey takımını korkutuyor. İşçilerin mücadelede öne çıkması onları ya koltuğundan edecek ya da polis copu, direnişler, tutuklamalar vb. ile karşı karşıya bırakacaktır. Bunu bildikleri için sınıf mücadelesinin yasalarına göre değil patronlar düzeninin yasalarına ve hatta o yasaların dahi gerisine düşen uygulamalara göre davranmayı tercih ediyorlar. “Ama”ları hiçbir zaman eksik olmayan bir tarzı, kaçkınlığı benimsiyorlar. Bunu da gerici, şoven söylemlerle, vatan-millet edebiyatıyla, işçilerin geri olan yanlarına yaslanarak haklı göstermeye çalışıyorlar. Bugünün sendikacılığına hakim anlayış tam da bu anlayıştır. Direniş iradesi ortaya koyan işçilerin örgütlü olduğu sendikalarda bile benzer bir anlayış hakimdir. Ne sınıfın çıkarları ne de işçilerin bilincinin gelişmesi bu baylar için önemli değildir. Bazı direnişleri sahipleniyor gibi gözükmelerinin nedeni ise sendikal rekabet ve yetki barajının altında kalmaları ve itibarsızlıklarını bir parça düzeltme çabasındandır. Direnişler-direnişçiler dar sınırları aşmak için az çok çaba ortaya koyduklarında ise gerici kimlikleri birden kendini dışa vuruyor, gerçek rolleri açık bir görünüm kazanıyor…

Onursuzluk dayatanların saltanatını yıkalım!

Bugünün tablosunu aşmanın tek bir yolu var, o da öncü, devrimci işçilerin sınıfa karşı sınıf tutumunu işçi sınıfı ve emekçiler içinde ete kemiğe büründürmesidir. Aksi halde gerici cendereden işçi ve emekçileri kurtarmak kolay olmayacaktır. Bugün en ufak bir hak talebini elde etmek için bile işçi ve emekçilerin devletle karşı karşıya geldiği bir dönemin içindeyiz. Sermayenin hizmetindeki AKP hükümeti işçi ve emekçilere açıktan düşmanlık yapmakta sınır tanımıyor. Devletin son dönem moda uygulamalarından olan ihbarcılık, muhbirlik fabrikalarda da patronlar tarafından kurumsallaştırılmaya çalışılıyor. Patronlar ve hizmetçileri işçileri arkadaşlarını ihbar etmeye teşvik ediyorlar. Kimliksizleştirme, onursuzlaştırma anlamına gelen uygulamaları sermaye ve devlet düne göre çok daha sistematik ve çok çeşitli araçlarla dayatıyor. Hayata geçirilen baskıcı uygulamalara karşı toplumsal tepkinin açığa çıkmasını engellemek ve ağırlaşan sömürünün sürdürülebilmesi için topluma dayatılan bu saldırılar önemli bir yerde duruyor. Yürütülen en sıradan hak alma mücadelesinde dahi bu türden saldırılara yanıt verilmeli ve boşa düşürecek adımlar atılmalıdır.

İşçi sınıfına; zulmedenlere karşı direnişin, örgütlenmenin ve sınıf çıkarları için birlik olmanın önemi kavratılmalıdır. Geleceğin onurlu ve güzel günleri bu değerlerin bilince çıkarılması ve sınıfa karşı sınıf tutumuyla mücadele edilmesiyle elde edilecektir.

Devrimci ve öncü işçiler bu konuda fazlasıyla inisiyatifli olmalı, elini daha fazla taşın altına koymalıdır. Aksi halde geçmişin devrimci mücadele birikimi ve deneyimlerinin tüketilmesi, yozlaştırılması ve birileri tarafından düzene yaltaklanma malzemesine dönüştürülmesine sessiz kalınmış olunacaktır. Toplumsal çürüme karşısında sessiz kalmak devrimci olanın da çürümesi ve tüketilmesini beraberinde getirecektir. Devrimci bir program etrafında kenetlenmek ve güçlü bir iradi çaba karanlığın yırtılıp devrim güneşinin doğmasını sağlayacaktır. Devrimci-öncü işçilere rehberlik edecek program ve irade sınıfın partisinde cisimleşmiş, bayraklaşmıştır. Şimdi bu program ve iradeyi sınıfın elinde bayraklaştırma zamanıdır.

 

 

 

 

Kamu emekçileri direniyor

 

KHK’larla ihraç edilen kamu emekçilerinin İstanbul ve Ankara’daki direnişleri saldırılara karşın devam ediyor.

İstanbul’daki direniş Pazartesi, Çarşamba ve Cumartesi günleri Bakırköy ve Kadıköy’de yapılan oturma eylemleri ile sürüyor. Emekçiler çevredekilere seslenerek ihraç saldırısının hukuksuzluğunu teşhir ediyor ve mücadele çağrısı yapıyor.

OHAL komisyonu önünde polis saldırısı

İstanbul’da direnen KESK’li emekçiler, 5 Şubat günü Ankara’daki OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu önünde yapmak istedikleri eylemde polis saldırısına uğrayarak gözaltına alındılar. “Eylem yasağı” gerekçesiyle direnişçilere kalkan, biber gazı ve plastik mermiyle saldıran polis ters kelepçe takarak, yerlerde sürükleyerek 17 kamu emekçisini ve Seyri Sokak’tan Oktay İnce’yi gözaltına aldı. Gözaltı aracına da gaz sıkan polis bir direnişçinin bileğini kırdı. Tüm gözaltılar akşam saatlerinde serbest bırakıldı.

Aynı gün İstanbul’daki direniş meydanları da boş bırakılmadı ve eylemler devam ettirildi.

7 Şubat günü 4 binden fazla kamu emekçisinin ihraç edildiği 686 sayılı KHK’nın yıl dönümü vesilesiyle Bakırköy’deki eylemde lokma dağıtıldı.

Direnişçi emekçiden Sokak Okulu

Direnişçilerden Mehmet Sarı da öğrencilerinden koparılışının birinci yılı vesilesiyle Maltepe’deki Vasfi Rıza Zobu İlkokulu önünde öğrencileri ve velileriyle birlikte Sokak Okulu etkinliği düzenledi. Polisin ablukaya aldığı alanda dayatmalar boşa düşürülerek etkinlik gerçekleştirildi.

Ulus Defterdarlığı önünde direniş

Cemal Yıldırım ve Zeynep Yerli, bir yıldır Ankara’daki Ulus Defterdarlığı önünde haftalık olarak yaptıkları eylemlerinin polis saldırısına uğraması üzerine eylemlerini her gün gerçekleştirme kararı aldılar.

Yüksel direnişi sürüyor

9 Kasım 2016’da Nuriye Gülmen’in başlattığı Yüksel direnişi 460’lı günlerinde sürüyor. “İşimizi geri istiyoruz” talebini haykıran, direnişçi emekçi Nazife Onay ve HHB’li avukatların serbest bırakılmasını isteyen direnişçiler günde iki kez polis işkenecesiyle gözaltına alınıyor.


 
§