19 Ocak 2018
Sayı: KB 2018/03

Emperyalistlere ve savaş kundakçılarına geçit vermeyelim!
Düzen siyasetinin zor dönemi
Dinsel gericiliğe karşı mücadeleye!
İç savaş hazırlığı
AKP’nin sürdürülebilir yoksulluk politikası
Metalde kritik günler, kritik görevler!
MİB MYK Ocak Ayı Toplantısı: Değerlendirme ve kararlar!
DEV TEKSTİL Genel Meclisi tamamlandı
Devrimci bir sınıf hareketi için ileri!
Klasik burjuva devrimleri üzerine - H. Fırat
Toplumsal patlama dinamikleri ve isyan dalgaları
Sudan’da “ekmek isyanı!”
Almanya’da metal uyarı grevleri
İran düşmanlığı Ortadoğu halkları için de tehdittir!
Eğitim alanındaki temel sorunlar
Mesleki eğitimde atölye ve staj sorunu
İstanbul MLB deneyimi
Kadının kurtuluşu sosyalizmde!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İran düşmanlığı Ortadoğu halkları için de tehdittir!

 

ABD Başkanı Donald Trump, nükleer anlaşma gereği İran’ın yaptırımlardan muafiyetini bir kez daha 120 gün uzatmak zorunda kaldı. Seçim kampanyasında nükleer anlaşmadan çekileceğini söyleyen Trump, henüz bu adımı atmayı başaramasa da, İran’ı hedef alan kaba ve küstah tehditlerini sürüdürüyor.

2015’te İran ile P5+1 ülkeleri/ABD, Fransa, İngiltere, Almanya, Çin, Rusya arasında imzalanan nükleer anlaşmayı “ahmakça” diye niteleyen Trump, Ortadoğu’daki çatışma ve gerilimi daha da derinleştirmek için bu anlaşmayı iptal etmek istiyor. Bölgenin önde gelen iki gericilik odağı siyonist İsrail ile şeriatçı Suudi Arabistan ise, Trump saldırganlığının bölgesel ayakları rolünü oynuyor.

“Baş düşman” teslim olmuyor

Dünya jandarması ABD’nin Ortadoğu’da “tek belirleyen” olduğu dönem çoktan geride kaldı. Yeni dengelerin oluşmasında ABD’nin “baş düşman” saydığı İran’ın da önemli bir rolü var. ABD kuklası, İsrail dostu Şah rejiminin 1979’da bir halk devrimiyle yıkılmasından sonra İran’ın politikasında dramatik bir değişiklik gerçekleşti. Devrimde belirleyici rol oynayan sol güçlere karşı mollaların lideri Humeyni’yi destekleyen ABD, buna rağmen umduğunu bulamadı. Zira Humeyni yönetimi anti-emperyalist olmasa da anti-Amerikancı bir çizgi izleyerek ABD’nin İran’ı egemenlik altına almasına engel oldu.

Aradan kırk yıla yakın bir süre geçmesine rağmen ABD emperyalizmi, İran yönetimini ne yıkabildi ne teslim alabildi. İran solunu fiziken imha eden molla rejimi Filistin ve Lübnan direniş hareketlerini ise destekliyor. ABD ile Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar gibi suç ortakları, dünyanın dört bir yanından devşirilmiş cihatçı çeteleri kullanarak Suriye’ye saldırdığında, yine karşılarında İran’ı buldular. Onlarca yıl süren ambargoya rağmen ABD önünde diz çökmeyen İran, nükleer anlaşma ile önemli kazanımlar da elde etti. Anlaşmayı imzalayan ABD ise, baş düşmanını dize getiremediğini kabul etmiş oldu. Bu gerçeği kabullenmek istemeyen Trump ise, nükleer anlaşmadan çekilme tehditleri savurup, İran’a hücum ediyor.

İran değişikliği reddediyor

Yaptırım muafiyetini son kez uzattığını söyleyen Trump, nükleer anlaşmanın değiştirilmesini dayatıyor. “Ya anlaşma değiştirilir, ya çekiliriz” tehdidini savuran Trump’a en hararetli desteği yine İsrail siyonistleri ile Suudi şeriatçılar veriyor. Anlaşmaya imza atan beş devlet ise, İran’ın yükümlülüklerini yerine getirdiğini, dolayısıyla ABD’nin de anlaşmaya uyması gerektiğini ifade ediyorlar.

Trump’ın tehditlerinin yanı sıra, ABD’nin 14 kişi ve kuruluşu yaptırımlar listesine eklemesi İran tarafından sert tepkiyle karşılandı. İran Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Yargı Erki Başkanı Sadık Amoli Laricani’nin listeye eklenmesiyle “uluslararası toplumda tüm kırmızı çizgilerin aşıldığı” belirtildi. Açıklamada, “Yakında çok ciddi bir karşılık verilecektir ve bunun sorumlusu da Amerika’dır” ifadeleri de yer aldı.

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin devlet televizyonunda canlı yayınlanan açıklamasında ise, “ABD Başkanı Donald Trump ısrarlı çabalarına rağmen anlaşmanın altını oyamadı. Bu anlaşma İran için uzun ömürlü bir zafer niteliğinde” dedi. Öte yandan İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif de, nükleer anlaşmasında yapılacak değişiklikleri kabul etmeyeceklerini ve anlaşmanın olduğu gibi uygulanması gerektiğini belirtti.

İran yönetiminin hem tehditlere boyun eğmemesi hem nükleer anlaşmada değişikliği reddetmesi, Trump’la avanelerinin tehdit ve şantaj dozunu arttırmalarına neden olacaktır.

Sarsılan hegemonyayı tahkim etme histerisi

Son dönemde İran’ı hedef alan tehditlerin dozunu arttıran Trump yönetiminin, Ortadoğu’da zayıflayan ABD hegemonyasını tahkim etme çabalarını yoğunlaştıracağı anlaşılıyor. Bu saldırganlığın bir diğer sebebi ise, İsrail’le Suudi Arabistan rejimlerini rahatlatmaktır. Bu iki rejimin içine yuvarlandığı “İran paranoyası”, bölge halklarının geleceği için ciddi bir tehdit oluşturabilecek noktaya ulaştı. Görünen o ki Trump yönetimi, bu iki tetikçisinin hassasiyetlerini gözeterek hareket ediyor.

ABD, İsrail, Suudi Arabistan koalisyonunun bölgeyi yeniden dizayn etme planının önünde engel oluşturan İran, Suriye, Lübnan Hizbullahı, Filistin direniş hareketleri, yaygın tabirle “direniş ekseni”, bölgenin jeopolitik dengelerinde gerçekleşen değişimde önemli bir rol oynuyor. Bu rol Rusya’nın zeminini güçlendirirken, ABD’nin alanını daraltıyor.

Küresel cihatçı terörün Suriye ve Irak’a taşınması, bölge dengelerini ABD lehine değiştirmeyi amaçlıyordu. Ancak olayların gelişimi tersi yönde oldu. Eğer plan başarıya ulaşsaydı Suriye ele geçirilecek, Lübnan-Filistin direniş hareketleri ezilecek, İran çökertilecek, Rusya kuşatılabilecekti. Oysa süreç hedeflenenin tersi yönde gelişti. Bundan dolayı ABD, PYD/YPG üzerinden Suriye’ye müdahalesini derinleştirmeye, İran’ı ise doğrudan tehdit etmeye başladı. Bu arada Trump’ın desteği ile Körfez şeyhlerinin teşviklerine yaslanan İsrail ise, Filistin halkı üzerindeki kuşatmayı daha da sıkılaştırdı…

Halklar emperyalist/siyonist saldırganlığa karşı direnmeli

ABD tetikçileri, kendi güçlerine dayanarak Ortadoğu’daki dengeleri değiştirebilecek durumda değil. Bundan dolayı Amerikan emperyalizminin doğrudan taraf olacağı bir savaşı kışkırtıyorlar. Görünürde tetikçilerinin hassasiyetlerini gözeten Trump yönetimi, izlediği politika ile bölge halklarının geleceğini açıkça tehdit ediyor. Zira İran’a yönelik olası bir saldırının tüm bölgeyi ateş çemberinin içine atması kaçınılmazdır.

Bu tehlikeyi geriletebilmenin yolu halkların emperyalizme, siyonizme ve gericiliğe karşı birleşik direnişinin örgütlenmesinden geçiyor. İster ekonomik/sosyal kazanımlar için ister demokratik/siyasal haklar için olsun, Ortadoğu’da her kitlesel mücadelenin emperyalizme, siyonizme ve gericiliğe karşı net bir tutum alması kritik bir önem taşımaktadır.


 
§