17 Kasım 2017
Sayı: KB 2017/44

İşçi sınıfı baskıya, sömürüye ve kölelik dayatmalarına karşı çıkış yolu arıyor
Maden işçisi bu oyunları çok gördü!
Kuralsız çalışma kalıcılaşıyor!
MİB MYK Kasım 2017 Toplantısı
Ferro Döküm’de hakkını arayan işçiler işten atıldı
İstanbul’da kamu emekçilerinin direnişi sürüyor
“Savaşa, ranta, talana değil, sağlığa bütçe!”
Doymak bilmeyen sermayenin “yaratıcı” çözümü: Kıyı ötesi bankacılık!
Sermaye devletinin eskimeyen yalanı: “Milli otomobil”

“Türkiye internet özgürlüğünde hızla geriledi!”

TKİP 30. Yıl Konferansı gerçekleşti!
İstanbul’da “Gelecek mutlak sosyalizm!” etkinliği çağrıları
Eğitimde gericilik artarak devam ediyor
Gerici ve piyasacı eğitime “yeni” model!
Özgürlük devrimde, gelecek sosyalizmde!
İşte, evde, sokakta kadına yönelik şiddete karşı mücadeleye!
Asya-Pasifik’te “gerilim/işbirliği” ikilemi
El Suud krallığı savaş kışkırtıcılığından medet umuyor
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sermaye devletinin eskimeyen yalanı: “Milli otomobil”

 

Erdoğan AKP’si çanların kendileri için çaldığını anlamış olacak ki, ısıtıp ısıtıp aynı menüyü emekçilerin önüne seriyor. Tezgâha koydukları “Atatürk sevgisi”nden sonra şimdi yine “yerli otomobil” ile gaza bastılar. Vaatlerde öylesine hızlı yol alıyorlar ki, frene basmaya gerek duymuyorlar. Ne de olsa bu ülkede on yıllardır “yerli malı yurdun malı”, herkes bunu yutmalı!

Aslında gelişen teknolojik imkanlar ve bilimin ilerleme hızı düşünülürse, kuşkusuz Türkiye’de bile yerli otomobil üretilebilir. Keza bunun için bu kadar zaman bile beklemeye gerek yoktu. Ancak sorunun temeli de burada. Önemli olan kapitalist-emperyalist sistemin dünya pazarında Türkiye gibi ülkelere biçilen roldür. Ekonomisinin, siyasetinin, ordusunun bağımsız olmadığı, IMF, NATO, Dünya Bankası vb. emperyalist mali, askeri kuruluşların direktiflerine göre hareket eden işbirlikçi yerli sermayeden ve onun devletinden başka türlüsünü beklemek akla ve gerçeklere aykırıdır. Sermaye sınıfından “milli” olmasını ummak gerçeklerle dalga geçmektir.

Yerli otomobil”e geçmeden önce hatırlatmak gerekir ki bir zamanların tarım ve hayvancılık ülkesi Türkiye’de tarım ürünleri, canlı hayvan ve et ürünleri ithal edilmektedir. Geniş tarım alanları bilinçli olarak kullanılmazken Afrika ülkelerinde çiftlikler kurulmakta, rant uğruna doğa talan edilmektedir. Kullanılan yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ise özelleştirmeler yoluyla emperyalist tekellere armağan edilmiştir. Tüm bunlar mide bulandıran “millilik” propagandasıyla yapılırken, diğer taraftan seçim sloganları olan köprülerin, otoyolların işletimi ve kârları da yerli-yabancı tekellere bırakılmıştır.

Ayrıca sermaye partilerinin de “yerli malı” olmadığı, bir emperyalist proje olduğu düşünülürse her şey daha berrak görülecektir. Aynı berraklık; emekçileri vergi ödemeye, yastık altında sakladıkları “kefen parasını” piyasaya sürmeye çağıranların vergiden muaf olmak için Malta gibi ülkelerde şirket kurmalarından, İsviçre bankalarındaki hesaplarından da görülmektedir.

Seçim yatırımları; “milli otomobil”, “milli tank”,
“milli uçak”…

Şimdilerde “yerli otomobil” vaatlerinde bulunanlar, 2011 yılında da dönemin başbakanı Erdoğan’ın fotoğrafının yanına “yerli uçağımız göklerde” yazmıştı. 2015’te ise billboardları bu kez Davutoğlu’nun fotoğrafının yanında “yerli yolcu uçağımızı yapıyoruz” yazılı afişleri süslüyordu. Bugünlerde pek Atatürkçü kesilen Erdoğan AKP’si, kısa bir süre önce, dönemin Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık’ın ağzından ilham kaynaklarının kim olduğunu “1884’te Abdülhamid Han yerli otomobil için talimat verdi” diyerek itiraf ediyordu. Yine Fikri Işık döneminde SAAB adlı firmaya “yerli otomobil üretimi için” verilen 47 milyon avroya ne olduğu bilinmiyor. Ve ortada ne otomobil var ne de projesi.

Türkiye’de “yerli otomobil” ismi ilk defa 1960’ta 27 Mayıs Darbesi’nin ardından gündeme gelmişti. Bilindiği üzere adına “Devrim” otomobili denilen araç, düzenlenen törende benzin konması “unutulduğu” için yürüyememiş, ardından da unutturulmuştu. Bir başka benzerlik daha sonra kapatılan uçak fabrikası için de geçerlidir. Bu üretilenlerin tüm malzeme ve parçalarıyla ne kadar yerli olduğu tartışılır. Fakat kapitalist sistemin Türkiye pazarından asıl beklentisi, emperyalist tekellerin kazanacağı zenginliklerdir. Gerek otomotiv, gerekse havacılıkta yaşanan budur. Hatırlanırsa demiryolları bile bu dönem ve sonrasında “komünist icadı” olduğu için geliştirilmemiştir. Türkiye’de otomobil piyasasının otomobil tekelleri tarafından ele geçirilmesinin yegâne nedeni, otomobil üretiminin aslında yapılamayacak olması değil, emperyalizme her şeyiyle bağımlı bir ülke olma gerçeğidir.

Yine uzun bir dönem Kartal, Doğan, Şahin ve Serçe markaları yıllarca “yerli otomobil” diye yutturulmuştu. Oysa bu da bir hileydi. Çünkü bu otomobiller Fiat marka otomobillerin lisansı satın alınıp TOFAŞ tarafından üretilmişti. Yani montaj üretimdi ve sonrasında TOFAŞ bu markaların üretimini de durdurdu.

7 Haziran seçimleri öncesinde de seçim propagandası “milli otomobil”, “milli uçak gemisi”, “milli tank”, “milli yolcu uçağı”, “milli roket” idi ve hala bu yalana devam ediyorlar. Herhalde unutulduğunu düşünüyorlar ama “milli” dedikleri Altay tankı, Güney Kore’den getirtilen ve üzerine Türk bayrağı monte edilen tanktı.

THY’nin, 11 milyar dolar karşılığında Amerikan Boeing şirketine 40 adet 787-9 tipi (Dreamliner) çift motorlu yolcu uçağı alması hedefleniyor. Bu vesileyle Erdoğan’ın Amerika’da katıldığı imza töreninin üzerinden henüz 2 ay geçti. Bu imza töreninde “Boeing Türkiye Milli Havacılık Girişimi”nin kurulduğu açıklandı. Yani “milli havacılık” olarak böbürlendikleri işte bu. Rusya’dan alınması düşünülen S 400 füze savunma sistemi ise bir başka “milli” proje.

Gerçek şudur ki, Türkiye gibi kapitalist-emperyalist sisteme uşaklık derecesinde bağımlı bir ülkede, “milli üretim” iddialarının seçim materyallerinden öte bir değeri yoktur. İster otomobil olsun, isterse bir başka ürün. Üretilen metanın bir dizi parçası ya da o parçaların hazırlanması için gereken malzemelerin temini başka ülkelerden sağlanıyorsa buna “milli” demek abesle iştigaldir. Kendi doğal kaynaklarını, zenginliklerini emperyalist tekellerin hizmetine sunan, gerektiğinde insan gücünü de emperyalist devletlerin çıkarı için haksız savaşlarda feda eden bir devletten başka türlüsü de beklenemez.

 

 

 

 

3. havalimanı için 107 bin ağaç kesilecek

İstanbul’da yapımı süren 3. havalimanı için 100 binin üzerinde ağaç kesilmek isteniyor.

Cengiz-Mapa-Limak-Kolin-Kalyon ortaklığıyla kurulan İGA Havalimanı A.Ş., üçüncü havalimanı projesine malzeme üretmek için İstanbul Işıklar köyündeki ormanlık alanda 24 hektarlık (yaklaşık 20 futbol sahası) arazi için “ÇED gerekli değildir” kararı alarak maden açmıştı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na başvuran şirketler, 24 hektarlık alanın kendilerine yetmediğini ifade ederek yeni ayanlar istedi.

Bakanlığın şirketlerin talebini kabul etmesi üzerine 99,26 hektarlık (yaklaşık 80 futbol sahası) alanda mıcır üretimi yapılacağı öğrenildi.

Bu alanda 107 bin 822 ağacın bulunduğu ifade edilirken, alana 600 metre mesafede de Göktürk Göleti Tabiat Parkı olduğu öğrenildi.


 
§