17 Kasım 2017
Sayı: KB 2017/44

İşçi sınıfı baskıya, sömürüye ve kölelik dayatmalarına karşı çıkış yolu arıyor
Maden işçisi bu oyunları çok gördü!
Kuralsız çalışma kalıcılaşıyor!
MİB MYK Kasım 2017 Toplantısı
Ferro Döküm’de hakkını arayan işçiler işten atıldı
İstanbul’da kamu emekçilerinin direnişi sürüyor
“Savaşa, ranta, talana değil, sağlığa bütçe!”
Doymak bilmeyen sermayenin “yaratıcı” çözümü: Kıyı ötesi bankacılık!
Sermaye devletinin eskimeyen yalanı: “Milli otomobil”

“Türkiye internet özgürlüğünde hızla geriledi!”

TKİP 30. Yıl Konferansı gerçekleşti!
İstanbul’da “Gelecek mutlak sosyalizm!” etkinliği çağrıları
Eğitimde gericilik artarak devam ediyor
Gerici ve piyasacı eğitime “yeni” model!
Özgürlük devrimde, gelecek sosyalizmde!
İşte, evde, sokakta kadına yönelik şiddete karşı mücadeleye!
Asya-Pasifik’te “gerilim/işbirliği” ikilemi
El Suud krallığı savaş kışkırtıcılığından medet umuyor
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Doymak bilmeyen sermayenin “yaratıcı” çözümü: Kıyı ötesi bankacılık!

 

Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu’nun 96 medya kuruluşuyla birlikte yayımladığı Paradise Papers (Cennet Belgeleri) ile ortalığa saçılan bilgiler sermaye düzeni gerçeğine bir kez daha ışık tuttu. Daha önce Panama Belgeleri’yle de ifşa olan bu gerçek, sistemin ne denli asalaklaştığını ve çürüdüğünü gözler önüne sermektedir. Kamuoyuna sızan belgelerde, İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth’ten, ABD Başkanı Donald Trump’ın damadına, kabinesinden Ticaret Bakanı Wilbur Ross’a, Türkiye’den Başbakan Binali Yıldırım’ın iki oğluna, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın abisine kadar pek çok ülkeden üst düzey siyasetçi ve büyük kapitalist kuruluş temsilcileri yer alıyor.

AKP iktidarı “milli” duyguları istismar etmekte sakınca görmemekte, “milli güvenlik harcamaları” diye cilaladıkları vergi yükünü sürekli arttırmakta, ancak kendileri ve yakınları söz konusu olunca bu “milli görevi” yok sayıp, sadece “işlerine” bakmaktadır. Mecliste CHP’nin desteklediği, HDP’nin verdiği Cennet Belgeleri ile ilgili araştırma önergesinin AKP oy birliğiyle reddedilmesi ise kimseyi şaşırtmamıştır. Keza Başbakan Binali Yıldırım ve oğullarının bu konuyu gündeme getiren Cumhuriyet gazetesine ‘kişilik haklarına saldırı’ gerekçesiyle 500 bin TL’lik manevi tazminat davası açması da şaşırtıcı olmamıştır.

Minareyi çalan kılıfını da hazırlar!

Emperyalist kapitalist sistemde her türden kirli ve karanlık işler yaygınlaşmış ve kurumlaşmıştır. Off-shore Banking (Kıyı Ötesi Bankacılık) da bu kirli iş ve ilişkilerin somutlaşmış, kurumlaşmış bir örneğidir.

1960’lı yıllardan sonra neo-liberalizmin yükselişiyle birlikte kıyı ötesi bankacılık “hizmetleri” de gelişmiştir. Malta, Bermuda, Hong Kong, Şanghay, Britanya Virjin Adaları, Cayman Adaları, Singapur, Karayipler’deki Antigua ve Barbuda, Pasifik’teki Cook Adaları gibi vergi cenneti ülkelerde bulunan ‘off-shore’ bankacılık yöntemini Maliye Bakanlığı’na bağlı Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) şöyle tarifliyor: “Ülke dışından sağlanan fonların yine ülke dışında kullandırılmasını amaçlayan ve ülkede bankacılık sektörü için düzenlenmiş her türlü yasa ve yönetmeliklerin dışında kalan bir tür bankacılık, dıştan dışa bankacılık, bir tür serbest bölge bankacılığı olan ‘off-shore’ bankacılığı, özel bir banka olmayıp, temel olarak diğer bankalar gibi mevduat toplamakta, kredi vermekte ve güvene dayalı işlemler yapmaktadır.”

Bu bankalar, diğer bankalardan şu özellikleriyle ayrılıyor: “Kıyı bankaları bulundukları Vergi Cenneti olarak isimlendirilen ülkede geçerli olan para birimi dışındaki bir para birimiyle ve yerleşik olmayan kişiler ve kurumlarla işlem yapıyor. Genellikle yurtiçi finans piyasasının tabi olduğu yasaların, sınırlamaların ve kontrollerin çoğundan muaf tutulmaktadır. Çok sıkı biçimde sır saklama ilkesi uygulanmaktadır. Faiz oranlarının belirlenmesinde serbestlik söz konusudur. Dolaysız vergi olarak alınan gelir ve kurumlar vergisi yoktur veya çok düşük seviyelerdedir.”

Örneğin bir sermayedar şirketini bu vergi cennetlerinden birinde kuruyor. Faturalar oralardan geçirilerek, vergi zahmetinden kurtuluyor. Ya da miktarı yüksek tutan bir mülkünü satmak isteyen ya da lüks tüketim mallarını (jet, yat vb.) almak isteyen biri bunu kendi ülkesinde ödeyeceği vergiden kurtulmak için off-shore uzmanları yardımıyla alıyor-satıyor. Bu yolla sermayedarlar, vergiden muaf tutularak büyük kârlar elde ediyor. İşçi ve emekçi kitlelerin vergi ödemekten beli bükülürken, sermaye sınıfının tercihi ise off-shore aracılığıyla vergi ödemekten kaçmak oluyor.

Öte yandan off-shore bankacılık sistemi, yani kıyı bankacılığı, yasadışı faaliyetlerden elde edilen gelirleri gizlemekte, kara paraları aklamakta da kullanılan bir yöntem. Bundan dolayı Vergi Cennetleri denilen ülkelerde kurulu off-shore bir firmaya sahip olmak vergi kaçırmanın olduğu kadar, mafyanın, uyuşturucu kaçakçılarının, yolsuzluğa bulaşan siyasetçilerin, yani kayıt altına alınmak istenmeyenlerin de tercih ettiği bir yoldur.

MASAK’a göre off-shore yöntemiyle suç gelirleri özetle şöyle aklanıyor: “Para aklama bu ülkelerde özellikle bankalar veya paravan şirketler aracılığı ile oluyor. Bankalar suçlular tarafından kurulabileceği gibi işbirlikçileri tarafından da kurulabilir. Merkezlerde kurulan bankalar ve paravan şirketlerin ortaklık yapıları hakkında bilgi edinilemiyor, dolayısıyla bunlar gerçek sahiplerinin bilinmediği şirketler. Çünkü bu ülkelerde sıkı bir sır saklama yükümlülüğü olup mahkeme kararı veya hükümet izni olmadan, bilgi verenlere ağır cezalar verilebiliyor.”

Vergi cenneti olarak isimlendirilen bu ülkelerde bahsedilen kolaylıklar bir yana “politik istikrar, gelişmiş ülkelere yakınlık, telekomünikasyon, ulaşım olanaklarına sahip olması” gibi diğer başka özellikleri nedeniyle de bu ülkelerin tercih edildiği bilinmektedir. Vergi kaçırmak amacı yanında, kendi ülkelerindeki “istikrarsız” tablodan kaçabilmek adına “az gelişmiş” ülkelerin sermayedarları ve bürokratlarının da bu bankalarda paralarını güvencelemeye çalıştıkları görülmektedir.

Özetle kıyı bankacılığı emperyalist kapitalist sistemin kirli, karanlık, asalak ve çürümüş yüzüdür. İşçi ve emekçilerin sömürüsüyle servetlerini büyüten sermaye sınıfının doymak bilmez kâr hırsının “yaratıcı” kurumlarıdır.

 

 

 

 

Cumhuriyet’e tazminat davası

 

Binali Yıldırım ve iki oğlu, Malta’da açtıkları off-shore şirketlerine yer verilen ‘Paradise Papers’le ilgili yaptığı haberlerde “kişilik haklarına saldırı” olduğu gerekçesiyle Cumhuriyet gazetesine tazminat davası açtı. ‘Paradise Papers’, Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu’nun (ICIJ) Cumhuriyet’in de medya ortağı olduğu 96 medya kuruluşuyla birlikte yayınlanmıştı.

Belgelerde dünyanın dört bir yanından 126 politikacı ve dünya liderine ait off-shore hesapları yer almıştı. Açılan davada Binali Yıldırım 250 bin, oğulları Erkan ve Bülent Yıldırım 125’er bin TL tazminat talep ediyor.

Haberlerin “özel vurgular kullanılmak suretiyle açık tahkir ve tezyif kastıyla hazırlandığı” iddia edilirken, Binali Yıldırım daha önce şirketlerin varlığını kabul ederek “Benim dokunulmazlığım var ama çocuklarımın yok. Soruşturma açılmasını özellikle istiyorum” demişti. Yıldırım, “Burada gizli saklı bir iş yok” ifadelerini de kullanmıştı.


 
§