28 Temmuz 2017
Sayı: KB 2017/29

Devrimci sınıf hareketi
Dikta rejiminin noteri: Parlamento!
Baskı ve denetim her yerde
Gerici müfredat
Birleşik Metal-İş nereye?
Metal işçisinin direncini örgütlemeye!
Türk Metal neye hazırlanıyor?
Gülmen ve Özakça için yapılan eylemlerde polis terörü
Sigortasız işçiliğin kaynağı kapitalizme karşı mücadeleye!
“Direnişi kazanana kadar daha da büyüteceğiz”
Soluğumuzu tutalım, sınıf ve kitle hareketliliklerinin yeni dönemine hazırlanalım!
“Devrimci sınıf sendikacılığında DEV TEKSTİL öncü adımdır”
Sermayenin az maliyet, azami kâr projesi: UİS
Karalama ve tehditlere karşı Yazaki’de direniş sürüyor
6 Ağustos seminerine doğru
“Boyun eğmedik, eğmeyeceğiz!”
DGB’li Enise İlin’e yönelik tacizlere dair açıklama
ABD’de yaşanan siyasal kriz ve yansımaları
Filistin’de katliam ve yağma bir arada
“Sünni cephe”nin önceliği, Filistin davasını tasfiye etmek!
Bir barikat türküsü: Halka Yol Gösteren Özgürlük
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Mescid-i Aksa umurlarında değil…

Sünni cephe”nin önceliği, Filistin davasını tasfiye etmek!

 

Siyonist İsrail’in Kudüs’te devam eden ırkçı-faşist saldırganlığı, Filistin halkının, özellikle de gençliğin militan direnişiyle karşılaşıyor. Bir günde üç genci katletmesine rağmen işgalci İsrail’e karşı direnişi sürdüren Filistinliler, her fırsatta hakları ve onurları için mücadeleye devam edeceklerini dile getiriyorlar.

Siyonist rejimin son günlerde tahammül edilemez boyutlara varan dayatmaları Filistinlileri isyan ettirmiş, İsrail asker veya polislerini hedef alan militan eylemleri tetiklemişti. Bunu bahane eden siyonist rejim bir kez daha zıvanadan çıktı. 50 yaş altı Filistinlilerin Mescid-i Aksa’ya girişlerinin yasaklanması, giriş izni alabilenlerin elektronik arama dayatmasına maruz bırakılması, her tarafa kamera yerleştirilmesi, aşırı dinci-ırkçılardan müteşekkil Yahudi yerleşimcilerin mescidi işgal etme girişimleri, İsrail askerlerinin estirdiği “rutin” vahşi terör… Bu icraatlar, Kudüs’ü adeta bir barut fıçısı haline getirdi.

“İsrail dostumuz, esas düşman İran”

Siyonistlerin saldırganlığına karşı biriken öfke, Kudüs başta olmak üzere işgal altındaki topraklarda yeni bir intifadanın tartışılmasını gündeme getirdi. İşgale karşı direniş çizgisini savunan Filistinli örgütler yeni bir intifadanın patlak verebileceğini vurgularken, Amerikancı Arap rejimleri, Filistin davasının tasfiyesi için İsrail’le işbirliği yapıyor.

Mezhep savaşını kışkırtan bu rejimler, İsrail ve “Sünni cephe” ile “Arap NATO’su” oluşturmaya çalışıyor. Bu ultra gerici koalisyon, yıllardan beri İsrail’in “dost”, İran’la müttefiklerinin ise “esas düşman” olduğu tezini işliyor. Bu zihniyetin temsilcilerine göre İsrail’i rahatlatmak için öncelikle Filistin davasının tasfiye edilmesi, “Sünni cephe”nin sağlamlaştırılması ve İran’la müttefiklerine karşı ABD-İsrail desteği ile saldırıya geçilmesi gerekiyor.

Sünni-Şii boğazlaşmasını alevlendirmek isteyen bu tezin savunucularından biri de T. Erdoğan AKP’sidir. Nitekim AKP iktidarının Körfez şeyhlerinden başka dostu kalmadı. Katar kriziyle şeyhlerin birbirine düşmesinden en çok rahatsız olan da Ankara’daki dinci-gerici iktidardır. ABD-İsrail destekli bu gericilik cephesi Libya’nın parçalanması, Suriye’nin yakılıp yıkılması, Yemen’in bombalanması, Irak’ta IŞİD’in desteklenmesi gibi Arap halkları şahsında insanlığa karşı işlenmiş ağır suçların önde elen faillerinden biridir.

“Sünni Müslüman” Filistin halkının Kudüs’te maruz kaldığı ırkçı zulüm, “Sünni cephe”nin umurunda değil. Onları asıl korkutan şey, Filistin halkının direnişte gösterdiği ısrardır. Zira direniş iradesi bu kadar güçlüyken Filistin davasının tasfiyesi imkansızdır. Elbette İsrail saldırganlığının yumuşatılmasını istiyorlar. Ancak bunu Filistin halkını düşündüklerinden değil, İsrail saldırganlığının direnişi güçlendirmesinden duydukları korkudan dolayı istiyorlar. Diğer bir ifadeyle “Sünni Müslüman” Filistin halkını değil, 70 yıldan beri bu halkı katleden “dost”ları İsrail’i düşünüyorlar.

“Sünni cephe” kurulmadan çöküşe aday

Katar ile Suudi Arabistan arasında patlak veren kriz, AKP iktidarının Katar’ı savunması vb. gelişmeler, “Sünni cephe” fantazisinin hayata geçmesinin kolay olmadığını gösterdi. Bu üç devletin her biri, kendini “Sünni cephe”nin lideri sanıyor. Yani kendi aralarında da sert bir rekabet mevcuttur. Her şeye rağmen T. Erdoğan’la petro-dolar şeyhleri, Filistin davasının tasfiyesi ve İsrail’in korunması konusunda mutabıklar. Bundan dolayı, siyonist rejimin Filistin halkına uyguladığı akıl almaz zulümlere dair kayda değer tek bir icraata girişmiyorlar, girişemezler de…

“Sünni cephe”nin kurulmasının önündeki önemli engellerden biri Filistin halkının direniş iradesidir. Bu onurlu iradeyi kırmak için yıllardan beri çaba harcıyorlar. Rüşvetten vaatlere, tehditten şantajlara kadar uzanan pek çok yöntem deniyorlar. Şu veya bu kesimi etki altına alabilseler de direniş iradesi dimdik ayaktadır.

Son dönemde Kudüs’te yaşananları da aynı perspektifle ele alan “Sünni cephe”, ABD’den de destek isteyerek İsrail’i yumuşatmaya çalışıyor. Çünkü İsrail’in gözü dönmüş saldırganlıktan vazgeçmediği, bunun ise direniş iradesini güçlendirdiği koşullarda, kendi içinde de çatışan “Sünni cephe”nin halklar nezdinde meşru bir zemin kazanması imkansızdır. Salt Vahabi zihniyetliler tarafından desteklenen bir cephenin ise umulan misyonu oynaması mümkün değil.

Bu sırada besleme/yandaş medya

AKP şefi, günü kurtarmak mukabilinden nutuklar atsa da, icraatları tersi yönde olmaktadır. İsrail’le ilişkileri geliştirmek için siyonistlerin katlettiği Mavi Marmara kurbanlarını bile sattı. “Ilımlı İslam” projesinin çöküşü, AKP iktidarını her zamankinden çok İsrail’e muhtaç hale getirmiş, T. Erdoğan’la müritlerinin özel çabasıyla siyonistlerle ilişkiler ivme kazanmaya devam etmiştir.

Hal böyleyken, AKP’nin besleme/tetikçi medyası, birden Mescid-i Aksa’nın hamiliğine soyundu. Siyonistlerin katliamlarına sesiz kalanlar, dahası İsrail’in Filistin halkından çalıntı doğalgaz kaynaklarının Avrupa’ya akıtılması için ortak projeler geliştirenler, şimdi utanmadan Mescid-i Aksa için manşetler döşeniyorlar. İsrail saldırganlığını ibadeti engelleme sınırlarına çekerek, sorunun gerçek boyutunu gözlerden saklamaya çalışan yandaş medyanın derdi Filistin halkının acıları değil elbet. Onlar için esas mesele, AKP’ye oy veren toplum kesiminin nabzına göre şerbet vermektir.

Tetikçi medyaya bakılırsa, Körfez turuna çıkan T. Erdoğan, petro-dolar şeyhlerine “İsrail’e karşı birlik olalım” demiş. Oysa bizzat AKP şefi ile bu şeyhler, İsrail’in Ortadoğu’daki en sadık işbirlikçileridir. Bu işbirlikçiler olmasaydı, Siyonistlerin bu kadar pervasız olmaları mümkün olmazdı. AKP iktidarıyla körfez şeyhlerinden Filistin halkına ve Filistin davasına hayır gelmez. Olsa olsa zarar gelebilir. Bunun böyle olduğunu çok iyi bilenler arasında beslenme kalemşor takımı da var. Ancak onlar gerçeği yazmakla değil, beslendikleri kapının kulluğunu yapmakla mükellef olduklarından, riyakarlıkta sınır tanımıyorlar.

Filistin halkının davası ve acıları, besleme medya ve efendileri için istismar malzemesinden başka bir şey değildir. Vurgulamak gerekiyor ki, böyle bir zihniyetin direnen halklardan yana tutum alması mümkün değil. Çünkü onlar kapitalist düzenin en gerici, en ilkel, en çıkar düşkünü kesimini temsil ediyorlar.


 
§