24 Mart 2017
Sayı: KB 2017/12

Referandumdan 1 Mayıs’a...
Referandum ve sendikaların tutumu
İşsizlik, kapitalizmin “velinimeti”
Kamu emekçileri direniyor!
Referandum ve sosyalizmin güncelliği
“Dinler savaşı”ndan medet ummak…
Newroz ateşi Türkiye’nin dört bir yanında yakıldı
Dinci-gerici iktidarın Alevi düşmanlığı
AKP’nin “Nazi” benzetmesi ve kendi kirli sicili
“Aklın, vicdanın, bilimin onaylamadığını yargı onaylamış; bizim için yok hükmünde!”
Gündemdeki referandum üzerine - H. Fırat
Emekçi kadınlar AKP’nin yalanlarına prim vermemelidir
Kürt ve kadın olmak
Hem ucuz, hem de köle bir nesil yaratmak için çalışıyorlar
Tarikat yurtlarında yaşananlar
Suriye’ye karşı savaş yedinci yılında
Hollanda seçimleri ve Avrupa’daki yankıları
Balkanlar’da büyüyen kriz ve savaş olasılığı
Bir savaş andı: Kızıldere!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kürt ve kadın olmak

 

Baskı ve yasaklamalara rağmen kutlanan Newrozlar bir kez daha Kürt halkının mücadele azminin bu düzene sığmadığını gösterdi. Yapılan kutlamalarda ise Kürt kadınlarının mücadele coşkusu ön plandaydı.

Yöresel kıyafetleriyle alanları dolduran kadınlar bu yılın Newroz'unda özel hedef haline getirildi. Kıyafetleri ve sarı-kırmızı-yeşil tülbentleri çoğu yerde polis terörünün hedefi oldu. Kuşkusuz ki devletin genel olarak Newroz'a yönelik tutumu saldırgandır. Ancak bunun yanında, Kürt kadınlarının mücadele içerisindeki yeri ve potansiyeline ilişkin tahammülsüzlüğünü de vurgulamak gerekmektedir.

Kürde siyaset yaptırmak istemeyen AKP iktidarı, Kürt kadını söz konusu olduğunda daha fazla tahammülsüz olmaktadır.

Kürt kadınları baskı ve asimilasyon politikalarının bedelini her yönüyle ödemiştir, hala ödemeye devam etmektedir. Ezilmişliğin tüm çeşitlerini yaşamış olan Kürt kadınlarının ortak hikâyesinde göçler, kayıplar, işkenceler, katliamlar vardır. Ancak yaşanan baskı ve zulme rağmen Kürt kadınları direniş geleneğinin de önemli yapı taşlarıdır. Kürt kadınları örgütlü mücadelenin bir parçası olmuş, Kürt halkına yönelik kimliksizleştirme politikalarına karşı, çeşitli örgütlü araçlar yaratarak var olma mücadelesini sürdürmüştür.

Bu nedenle Kürt, kadın ve örgütlü olmak devletin özel hedefi olmaya yetmektedir. Türk sermaye devletinin kirli savaş politikası olarak katlettiği gerilla kadınların işkence edilmiş, çıplak bedenlerinin teşhirine halen devam etmesi de, Taybet Ana gibi emekçi Kürt kadınlarının ölü bedenlerinin sokak ortasında bırakılması da bundandır.

Kürt ve kadın düşmanı AKP

Gelinen yerde Kürt halkına yönelik gerici-ırkçı saldırıların tırmandığı bir süreçteyiz. Bu dönem içerisinde kirli savaş politikaları türlü biçimleriyle devreye sokulmuş, OHAL’le birlikte bu saldırılar boyutlanarak artmış, Kürt kadınları bu baskılardan fazlasıyla nasibini almıştır. Referandum öncesinde olduğumuz için bu ırkçı-gerici saldırılar daha da körüklenmektedir. OHAL ile birlikte Kürt kadın siyasetçiler özel hedef haline getirilmiş, vekiller tutuklanmış, kadın çalışması yapan kurumlar kapatılmıştır. Bu konuda GABB Belediyeler Birliği’nin hazırladığı Yerel Yönetimlerde Kadın ve Kayyum Raporu’nda(*) yer alan örnekler oldukça dikkat çekicidir. Cizre’de, Van’da, Batman’da, Diyarbakır ve Mardin’de çeşitli belediyelere atanan kayyımın ilk işi kadın müdürlüklerini ve kadınlara danışmanlık desteği veren merkezleri kapatmak olmuştur. Van Büyükşehir Belediyesi’ne atanan kayyım ise belediye otobüslerinde şoförlük yapan kadınları görevden alırken, belediyelerde çalışan yüzlerce kadın meclis üyesi, belediye başkanı, belediye çalışmalarına destek veren gönüllü çalışanlar tutuklanmıştır.

Kayyım atamaları dışında da OHAL baskıları ve çıkarılan KHK’lar çeşitli kadın örgütlenmelerini hedef almış, kadın haber ajansları kapatılmıştır. Siyasal çalışmalarını yürüten Kürt kadınları ise bir başka kirli savaş politikasının hedefi yapılarak, tehdit, izleme, taciz vb. ile sindirilmeye çalışılmaktadır; geçtiğimiz ay Ankara’da HDP Parti Meclisi üyesi Ayşe Merva Aytimur’un yaşadıkları gibi. Aytimur kendisinin de yaşadığı baskı ve tacizin psikolojik savaş boyutunu şöyle açıklıyor: “Birçok ilde yaşanıyor bunlar. Özellikle Kürdistan’da çok yapılıyor. Bizim 8 bini aşkın gözaltımız var ve iddia ediyorum, en az 3 binine bu yöntem uygulanmıştır. ‘Mülakat’ adı altında görüşme alarak ajanlaştırmaya, muhbirleştirmeye zorlama… İşbirliği yapmazsan ‘seni itibarsızlaştırırız’ diyorlar. ‘Bir günde kaybolursun’ diye tehdit ediyorlar. Son bir yılda bunu o kadar çok duyduk ki.”

Bir başka örnek olarak HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın tutuklanmasından sonra sosyal medyada cinsiyetçi ifadeler kullanılarak, hapishanedeki gardiyanlara tecavüz çağrısı yapıldığını da hatırlatmak gerekmektedir.

Öte yandan hapishanelerdeki kadın tutsaklara yönelik çıplak arama, ters kelepçe, özel eşyaların verilmemesi, şiddet ve daha birçok işkence yöntemi uygulanmaktadır. ‘Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit, cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri ile Kürdistan’da Kürt halkına yönelik uygulanan savaş politikalarına’ karşı Sincan Kapalı Kadın Cezaevi’nde devam eden açlık grevi yaklaşık bir aydır sürerken, Elazığ T Tipi Kapalı Cezaevi’ndeki 12 kadın tutsak da yaklaşık bir hafta önce açlık grevine başlamıştır.

Faşist yöntemler konusunda “uzmanlaşmış” bir devlet gerçekliğinde devrimci, ilerici muhalif her ses baskının, zulmün hedefindedir. Ancak kadın ve de Kürt olmak bu yaşanan zulmü çok yönlü arttırmaktadır. Ne kadar çok baskı ve zulüm uygulasalar da son Newroz eylemlerinde görüldüğü gibi Kürt kadınları zılgıtlarıyla alanlarda olmaya ve AKP gericiliğine ‘Hayır/Na’ demeye devam edecektir.

(*)Kayyum, kadınlar ve 8 Mart - Nurcan Baysal T24 / 08.03.17

 

 

 

 

Kardeşçe bir yaşam için ‘Hayır’!

 

Hepimizin bildiği gibi önümüzde referandum seçimleri var. Bu seçim geleceğimiz için çok önemli, çünkü bu seçim başka seçime benzemiyor. O yüzden oyumuzu çok doğru kullanmamız gerekiyor. Bu dönem Türkiye’de halklar birbirinden daha da uzaklaştı. Savaş daha fazla tırmandırıldı. İşçi ve emekçiler en zor günlerini yaşıyor. Kadınlara karşı şiddet arttı. Eskiden de şiddet vardı ama bu düzeye kadar hiç artmamıştı.

Benim en büyük korkum referandum seçiminden 'Evet' çıkması. Çünkü 'Evet' çıkarsa “Müslümanız” diye ortaya çıkanlar kadınlara karşı daha fazla zulüm yapacaklar. Erkek egemenliği her zamanki gibi kazanacak. Oysa ki kadın bu toplumda çok önemli bir yere sahiptir. Kadın annedir, eştir, her şeyden önce insandır. Eğer 'Evet' çıkarsa kadının cinsel bir obje olarak görülmesi daha da yoğunlaşacak. Bunun için bir kere değil, bin kere 'Hayır'. Kadınların çarşaf, peçe gibi giysilerin içine girmesi benim en nefret ettiğim şey.

Şunu unutmayalım ki kadınlar olarak her şeyden önce insanız ve insanca yaşamaya hakkımız var. Tek bir arzum var kardeşçe ve özgür yaşamak. Neden daha çok kadınların sorunlarına değindim. Çünkü ben de bir kadınım ve üç kızım var. Haliyle daha da endişeliyim. Yarın bu çocuklara nasıl bir gelecek bırakabiliriz. Herkes iyi düşünmeli ve kararını vermeli, 'Hayır' demeli.

Yaşasın halkların kardeşliği.

Kadın özgürleşmeden toplumlar özgür olamaz.

Yaşasın sosyalizm.

Çekmeköy’den emekçi bir Kürt kadını


 
§