10 Şubat 2017
Sayı: KB 2017/06

Dinci-faşist iktidarın bekası için kuralsız saldırganlık
Krizin bedelini ödememek için örgütlü mücadeleye!
“Gerici-faşist ablukayı püskürtmek boynumuzun borcu olmalıdır”
İşçi sınıfına yasaklı meydan: Taksim!
Kamu Çalışanları Birliği Programı üzerine-4
İş cinayetlerine dur demek için, daha fazla mücadele, daha fazla örgütlenme!
Dağılsak da göç yollarında, yarın bizimdir bütün dünya
Sınıftan haberler
İşçilerin Birliği Sempozyumu başarıyla gerçekleştirildi!
MESS işe giriş taban ücretlerini fiilen düşürdü
Sınıflı toplumlar ve sınıf mücadeleleri
Metal sektöründe kadın işçilerin durumu ve sorunları-II
KHK’lara karşı “kadın direnişi” üzerine
İEKK’nin 8 Mart çağrısı
Boşanmak zor, öldürülmek kolay!
"Bu pazar kanlı pazar!"
Hem okuyor hem “ölüyoruz”
Dinci iktidar kamu kaynaklarıyla sermayeyi besleyecek
Basına sansürde son nokta: Haber yapmak yasak!
Merkel’in Türkiye ziyareti
10 Ekim Ankara Katliamı davasında 2. duruşma
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

"Bu pazar kanlı pazar!"

 

‘60’lı yıllar tüm dünya ile beraber Türkiye’de de kapitalist gelişmenin hız kazandığı, buna paralel olarak devrimci dalganın giderek yükseldiği bir dönem oldu. ‘50’lerde hızlanan kapitalist gelişmeyle Türkiye’de modern sınıflar belirginleşti, işçi sınıfı mücadele sahnesinde yerini almaya başladı. 1961 senesinde Saraçhane Parkı’nda 60 Anayasası’nda tanınan ancak fiili olarak gasp edilmeye devam edilen grev ve toplu sözleşme hakkı gündemli 100 bin kişilik bir miting ile başlayan işçi hareketi, Kavel İşgali, Derby İşgali, Alpagut Direnişi gibi eylemlerle büyüyerek devam ediyordu.

Toplum içinde kaynaşmalar devam ederken gençlik toplumun en dinamik kesimi olarak sınıf içinde yaşanan eylemliklere tepkisiz kalmıyor, gençlik cephesinde de direniş rüzgarları esiyordu. Dünyada yükselen 68 hareketi, anti emperyalist mücadele deneyimleri Türkiye’de de yankısını buluyordu.

6. Filo’nun Türkiye’ye gelişi

ABD’nin 6. Filosu Ekim 1967’de Türkiye’ye gelecekti. Bunu öğrenen devrimci gençler bir dizi protesto hazırlığı yapmaktaydı. İTÜ, Yıldız Teknik ve ODTÜ Talebe Birlikleri, 7 Ekim 1967’de ABD’yi protesto eden ve karaya çıkışlarını engellemeyi amaçlayan bir miting düzenlediler. Geç saatlere kadar beklendi fakat 6. Filo’dan hiçbir asker karaya çıkmadı. Aynı günlerde Türkiye Milliyetçi Öğretmenler Konfederasyonu Genel Başkanı Selahattin Arıkan, “Solcuların işi azıtmaları halinde kahraman Türk ordusu müdahale edecek ve Yunanistan’da olduğu gibi komünistlerin hakkını avuçlarına sokacaktır”, açıklamasında bulunmaktaydı. 17 Temmuz 1968’de ise protestoya katılanları yakalamak için İTÜ Öğrenci Yurdu’na polis baskın yaptı ve İstanbul Hukuk Fakültesi öğrencisi Vedat Demircioğlu pencereden atılarak katledildi.

2 yıl sonra 10 Şubat 1969’da 6. Filo Dolmabahçe’ye bir kez daha geldi. Ülkenin önemli illerinde yapılan ilk protestolardan sonra öğrenci ve işçi örgütleri 16 Şubat’ta İstanbul’da “Emperyalizme ve sömürüye” karşı miting düzenleme kararı alırlar. Yürüyüş Beyazıt’tan başlayıp Taksim Meydanı’nda sona erecektir. Tüm yasal izinler alınır ama yürüyüş günü yaklaştıkça devletin kışkırtmaları artar. Gerçekleşmesi düşünülen bu eylemle elbette başta Amerikan emperyalizmi olmak üzere yerli işbirlikçileri de yakın ilgilidirler. “Dinimize, bayrağımıza hakaret ediliyor” kışkırtmalarıyla başta Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) olmak üzere birçok faşist örgütlenme 14 Şubat’ta bir miting düzenlerler. “Bayrağa saygı” adı altında yapılan bu mitingde emperyalizm karşıtlarına ölüm çağrıları yapılarak şunlar söylenir: “Ey Müslümanlar!.. Pazar günü Taksim’de komünistlerin mitingi var. Allah’ını seven, dinini seven, karısının namusuna sahip çıkmak isteyen herkes, Pazar günü saat 14.00’te Taksim’de solcuları, komünistleri öldürmek için gelsin.” Her geçen gün gerginlik yükseltilmektedir. Halen gerici bir gazetede (Milli Gazete) köşesinden toplumsal muhalefete karşı atışlar yapmakta olan Mehmet Şevket Eygi, Amerikan 6. Filo’sunu kurtarmak üzere Türk gençlerine cihat çağrıları yapmaktadır.

“Bu pazar kanlı pazar”

İlerici-devrimci gençlerin çağrısıyla gerçekleşen yürüyüş ise 16 Şubat 1969 günü Beyazıt Meydanı’nda başlar. İşçi ve emekçilerin de destek verdiği yürüyüşe 30 bin kişi katılır. Amerikan 6. Filo’sunu protesto etmek üzere Sultanahmet, Sirkeci, Karaköy, Tophane üzerinden Taksim istikametine doğru yürüyüşe geçilir. Yürüdükçe sayıları artan ve 40 bine yaklaşan eylemciler, “Emperyalizme hayır, sosyalizme evet!”, “Köylüye toprak yok, Amerikan üslerine toprak çok!”, “Vietnam’da barınamayan, Türkiye’de tutunamaz!” vb. sloganları atmaktadırlar.

Yürüyüş devam ederken, “Dinimize sövdürmeyiz” diyenler de ellerinde silahlarıyla Beyazıt Camii ve Taksim Meydanı’nda toplanmışlardır. Yaşanacak bir kargaşada yanlışlık olmasın diye katliam tüm detaylarına kadar planlanmıştır. Saldırı esnasında gerici ve faşistler zarar görmesin diye polisler tarafından kendilerine silah ve sopalarla beraber mavi kurdeleler dağıtılmıştır. Gerici ve faşistler Marmara Oteli’nin önünde eylemcilere saldırır. Bu katliamda TİP üyesi işçiler Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan öldürülürken yüzlerce kişi de yaralanır. Böylesine organize bir saldırı sonrasında ise sadece 4 kişi yargılanır. Bu kişiler de ellerinde bıçakla insanları bıçaklarken fotoğrafı çekilenler veya bu fotoğraflarda duruma müdahale etmezken görülen polis memurlarıdır. Bu kişilerden sadece ikisi tutuklansa da tutukluluk süreleri birkaç ayı aşmaz.

O gün 6. Filo’yu kıble yapanlar bugün de emperyalist efendilerine saygıda kusur etmiyorlar. Ortadoğu kirli çıkar ve yağma politikaları doğrultusunda emperyalistlerin kanlı postalları altında inlemektedir. Türk sermaye devleti de bölgede emperyalizmin aktif taşeronluğu görevini sektirmeden yerine getirmeye devam etmektedir. Artarak devam eden emperyalist barbarlık tüm dünya halklarına büyük bir yıkımı dayatmaktadır. 68’lerde yükselen “6. Filo Defol!” çığlığı bugün de izlenmesi gereken yolu göstermektedir.

Y. Leyla

 

 

 

 

Polis artık okulları da izleyecek

 

Tayyip Erdoğan’ın “Allah’ın lütfu” olarak değerlendirdiği darbe girişiminin ardından OHAL ilanıyla birlikte baskı, zorbalık ve denetim mekanizmalarını arttıran sermaye devleti, şimdi de lise ve ilkokullar üzerinde polis denetimi kuruyor.

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ve İçişleri Bakanlığı’nın okullarda alınacak “güvenlik tedbirleri”ne dair imzaladığı protokolle, ilkokul, ortaokul ve liselere polisin uzaktan erişimine açık kamera sistemleri kurulacak. Kamerayla izlemenin yanı sıra okullar, yurtlar ve öğrenci pansiyonlarının krokileri ile dış cephe fotoğrafları İçişleri Bakanlığı’nın yayınladığı genelge ile il milli eğitim müdürlüklerinden istendi.

2007’deki işbirliği protokolüne ek olarak yeni anlaşmada okullardaki “güvenlik” kameraları uzaktan erişim ile polis kontrolüne veriliyor.

Protokol kapsamında bakanlığa bağlı tüm okullarda böylesi izleme sistemleri kurulacak.

Ayrıca okullara yönelik özel polis ekipleri oluşturularak kantin görevlisi, temizlik görevlisi, servis şoförü gibi kişiler hakkında “güvenlik” araştırması yapılacak.

 
§