10 Şubat 2017
Sayı: KB 2017/06

Dinci-faşist iktidarın bekası için kuralsız saldırganlık
Krizin bedelini ödememek için örgütlü mücadeleye!
“Gerici-faşist ablukayı püskürtmek boynumuzun borcu olmalıdır”
İşçi sınıfına yasaklı meydan: Taksim!
Kamu Çalışanları Birliği Programı üzerine-4
İş cinayetlerine dur demek için, daha fazla mücadele, daha fazla örgütlenme!
Dağılsak da göç yollarında, yarın bizimdir bütün dünya
Sınıftan haberler
İşçilerin Birliği Sempozyumu başarıyla gerçekleştirildi!
MESS işe giriş taban ücretlerini fiilen düşürdü
Sınıflı toplumlar ve sınıf mücadeleleri
Metal sektöründe kadın işçilerin durumu ve sorunları-II
KHK’lara karşı “kadın direnişi” üzerine
İEKK’nin 8 Mart çağrısı
Boşanmak zor, öldürülmek kolay!
"Bu pazar kanlı pazar!"
Hem okuyor hem “ölüyoruz”
Dinci iktidar kamu kaynaklarıyla sermayeyi besleyecek
Basına sansürde son nokta: Haber yapmak yasak!
Merkel’in Türkiye ziyareti
10 Ekim Ankara Katliamı davasında 2. duruşma
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Dağılsak da göç yollarında, yarın bizimdir bütün dünya

 

Çitlerle bölünen toprakların mülkü giderek birkaç elde toplanmaya başladıkça, köylüler yığınlar halinde topraksızlaşmış ve ücretli tarım emekçilerine dönüşmüştür; yani yel değirmenleri yerini buharlı değirmenlere bırakmıştır. Topraksız köylülerin yığınlar halinde ellerinin, bilincinin ve alınterinin buharlaştığı tekstil fabrikalarına, maden ocaklarına, sanayi alanlarına göçü de böylelikle başlamıştır.

Toprağa bağlılıkları çözülen ve göçlerle yan yana gelenler yaşamlarını sürdürmek için gerekli üretim araçlarından mahrum, kol emeğinden başka satacak hiç bir şeyi olmayan işçi yığınlarıdır artık. Bu işçi yığınları harcadıkları emeklerinin karşılığında kendilerine sadece bir parça ekmek, uyuyacak bir yatak edinebilirken, işçilerin emek gücünü satın alanlar ise büyük bir sermayenin yeniden ve yeniden sahibi olmaktadır.

İnsanlığın uzun ve sancılı yolculuğu sürüyor

Günümüzde kapitalist ekonomi, onun daha üst bir aşaması olan emperyalizmle şekillenen dünyada göçlerin de sonu gelmemektedir; çünkü işçi sınıfı ve emekçiler, tüm dünya halkları evrensel bir sömürünün özneleri haline gelmektedir. Egemenler, ihtiyaçları doğrultusunda paylaştıkları dünyada, emekçi halkları sınırlara hapsedip birbirlerine düşman eylerken, sömürü politikalarını sınırsızca sürdürmektedir. Kapitalist ekonomi, giderek ağırlaşan kriz, emperyalist müdahaleler ve savaş, işçi sınıfı ve emekçilerin etnik, mezhepsel temelde içerisine düşürüldükleri çatışmalar mültecilik ve göç olgusunu beslemekte ve tekrar tekrar üretmektedir.

Heybesinde açlık, yoksulluk ve bir parça umut taşıyıp başka ülkere doğru göç edenlerin yolları sık sık ölümle kesişmektedir. Dünyanın zenginlikleri tüm insanlığın ihtiyaçlarına yetecekken, milyonlarca insana mezar olmaktadır. Bu gün 60 milyona yakın insan göçmen durumundandır.

Emperyalizmin ihtiyaçları doğrultusunda Ortadoğu’da işgalci bir taraf olan Türkiye’de de göçmenlerin sayısında ciddi bir artış yaşanmaktadır. Çoğunluğunu Suriyelilerin oluşturduğu Afganistan, İran, Ukrayna, Rusya, Özbekistanlı göçmenlerin insanlık dışı yaşam koşulları ve dramları iş cinayetleriyle ilgili raporlardan da görülmektedir. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin raporuna göre 2016 yılında Türkiye’de aralarında çocuk işçilerin de olduğu 96 göçmen işçi yaşamını kaybetmiştir.

Kocaeli’de bir besi-tavuk çiftliğinde, kaldığı odayı ısıtmak için kova içinde ateş yakan Afganistan’lı 18 yaşındaki Abdül, karbonmonoksit zehirlemesi sonucu yaşamını yitirdi. Suriyeli 16 yaşındaki Kasen gece vardiyasında fabrika arazisinde kazı yaptırılırken göçük altında kaldı. Suriyeli Muhammed’in çalıştığı tarlada traktör üstüne devrildi. Kapuz tarlasında çalışan bir başka Suriyeli çocuk işçi sulama kanalına düşerek can verdi. Tüm bunlar, genç göçmen işçilerin kanla beslenen sermayedarların iştahını nasıl kabarttığının somut örnekleri.

Ali Alzeri, Violeta Khanieva, Aleksandre Akopashvili, Hong Woo Shin, Dımıtrıj Baskırov ve daha niceleri... İsimler ve memleketler değişiyor ama buluştukları yer değişmiyor; açlık, yoksulluk, ölüm. Tıpkı göçmen ya da mülteci olmasa da doğup büyüdüğü topraklarda yaşamak için çalışmak zorunda olan ve çalıştıkça fakirleşen milyonlar gibi.

Mültecilerin yaşadığı ezilmişlik ve sömürü çarpıcı boyutlardadır; fakat ezen ve ezilenler olarak kutuplaşmış dünyada, doğup büyünen topraklarda dahi işçi sınıfı ve emekçiler aynı belalarla yüzyüze gelmektedir.

Göçmen işçi ölümlerinin arttığı Türkiye, iş cinayetlerinde Avrupa’da birinci sırada yer almaktadır. Soma madenlerinde ölen 16 yaşındaki Kemal, yaşıtı Suriyeli Diyap’la aynı kaderi paylaşmaktadır. Özünde bu, egemenlerin bizlere dayattığı “kaderdir.” Yurdunda çalışan çocuk işçiyle, yurdundan sürgün edilen çocuk işçiler birlikte ölmektedir.

Göç yollarında ya da üretim alanlarında öldüren kapitalist-emperyalist sistemdir.

Göç yollarında dağılmamak, ölümle kol kola çalışmamak için elbette ki alternatifimiz var.

Türk, Kürt, Rus, Özbek, Gürcü, Afgan, İranlı farklı milliyetlerden işçiler olarak yan yana gelip, ortak düşmana karşı savaşmak.

Bunun en somut örneği 100. yılına giren Ekim Devrimi'dir. Bundan 100 yıl önce halklar hapishanesi olan Çarlık Rusya’sında işçi sınıfı ve emekçiler, kendilerini sömüren asalakların iktidarını alaşağı ederek sosyalist işçi-emekçi cumhuriyetini kurdular. Bugün bu tarihsel deneyim, tüm uluslardan işçi ve emekçilere tutulması gereken yolu göstermektedir.

S. Gül

 

 

 

 

 

İşçiler sömürü çarklarında katlediliyor

 

Kapitalistlerin cepleri dolsun diye her gün işçiler sömürü çarkları arasında katledilmeye devam ediliyor. Alınmayan önlemler nedeniyle hafta boyunca yine işçiler zehirlendi, yaralandı ve hayatlarını kaybetti.

Genç işçi iş cinayeti kurbanı

İstanbul Esenyurt’ta 22 yaşındaki üniversite öğrencisi Remzi Ersu ile yeğeni Sefer Deli, 2 Şubat’ta çalıştıkları inşaatta vinçle kaldırılan demir kalıpların altında kaldı. Genç işçiler ağır yaralanırken, Ersu tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.

Düzce’nin Beyköy beldesinde, 1. Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulu elyaf fabrikasının kazan bölümünde 6 Şubat gecesi yangın çıktı.

Dumandan etkilenen 5 işçi sağlık ekipleri tarafından Düzce Atatürk Devlet Hastanesi ve Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’ne kaldırıldı. İşçilerin sağlık durumunun iyi olduğu bildirildi.

Denizli’nin Sarayköy ilçesindeki Zorlu Jeotermal Elektrik Santrali’nde taşerona bağlı çalışan 30 yaşındaki Ufuk Çerdik, 6 Şubat’ta üzerine demir profillerin düşmesi sonucu yaşamını yitirdi.

Sakarya’da bulunan Arifiye Organize Sanayi Bölgesi’nde 5 işçi çalıştıkları ortamdaki kimyasal gazdan etkilenerek fenalaştı. Fenalaşan işçiler beraber çalıştıkları arkadaşları tarafından çağrılan ambulanslarla Toyotasa Acil Yardım Hastanesi’ne götürüldüler. Fabrikanın ismi gizlenmek istenirken işçilerin Toyota fabrikasında çalıştığı iddia edildi.

Göçmen işçiler katledildi

Burdur’un Tefenni ilçesine bağlı Seydiler Köyü’nde sera kurulumunda çalışan işçilerin kaldığı konteynerde 8 Şubat sabahı yangın çıktı. 6’sı Suriyeli 8 işçinin kaldığı konteynerde 22 yaşındaki Suriyeli işçi Gabat Müslüm yanarak katledilirken diğer işçiler ise yaralandı.

İzmir’in Aliağa ilçesindeki bir fabrikaya işçi taşıyan servis minibüsü 8 Şubat’ta devrildi. İzmir-Çanakkale karayolunun Yenifoça Kavşağı yakınlarında, İzmir’den fabrikaya işçi taşıyan minibüsün şoförü M.G (48) direksiyon kontrolünü yitirdi. Kontrolden çıkarak devrilen minibüste sürücü ile 11 işçi yaralandı. Yaralılar Aliağa Devlet Hastanesi’ne kaldırılırken, sağlık durumlarının iyi olduğu belirtildi.


 
§