16 Aralık 2016
Sayı: KB 2016/47

Birleşik direniş, fiili-meşru mücadele!
Sermaye ekonomik krize “çözüm” arıyor
Sermayedarları kurtarma paketi!
Kanla beslenen bir düzen
Bu pisliği devrim temizler
İki stratejik ortağın Mavi Marmara anlaşması
15 Temmuz’dan yansıyanlar
İnsanca yaşamaya yeten asgari ücret için mücadeleye!
DEV TEKSTİL GMYK Aralık Ayı Toplantı Sonuçları
İşçi direnişleri ve eylemler devam ediyor
Krizler içerisinde debelenen düzene karşı, devrimci bir sınıf hareketi için ileri! - Onur Kara*
Asya-Pasifik: Emperyalistler arasındaki çatışmanın yeni alanı
Halep Suriye ordusunun denetimine geçti, savaş devam ediyor
Avrupa’da cumhurbaşkanlığı seçimlerine doğru
AB ve avro cephesindeki gelişmeler üzerine
Bir kadın cinayeti ve Alman devletinin kirli sicili
Artık yeter! Sizinle kardeş değiliz
Maraş Katliamı’nın 38. yılı
19 Aralık Katliamı'ndan bugüne…
“19 Aralık’ta direniş bayrağını daha yukarıya yükselttik!”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Maraş Katliamı’nın 38. yılı

 

geceleri ağlayan çocuklar gezinir uykularımda
sabahları yolum yolum yolunmuş analar yaşlı;
şarkıların üzengisiz gözyaşları kanlarda yuvalanmış
yazık ki bileklerinde paslı kelepçeler gencecik insanların
çiçeğinde kızarmak için çırpınan nar parça parça
yazık ki, korkusuz yaşamanın büyüsü örselenmiş
öksüz kalmış nice ceylan yavrusu...

ondan ki ey ağulanmış tomurcuk,
yaralanmış üveyik,
ey suların çeldiği ırmak,
tırnakları çekilmiş yiğit, yazması yırtılmış gelin,
kapandaki karaca, perçelenmiş güvercin,
seni kavga diye yalazlar
koşarım çığlık çığlık
koşarım bin belaya
koşarım fırtınayla yarışıp...”

1950 yılında Türkiye, kapitalist kampta yerini sağlamlaştırmak için 5 bin askerini emperyalizmin hizmetinde Kore savaşına göndererek NATO’ya üye olmanın kapılarını araladı. 1952 yılında NATO ülkesi olmasıyla birlikte Türkiye topraklarının dört bir yanı Amerika üsleri, askerleri ve şirketleriyle dolmaya başladı.

1950’li yıllarla birlikte kapitalist gelişimi hızlanan Türkiye’de işçi sınıfı da '60 ve '70’li yıllar boyunca serpilip gelişti. Bu yıllarda Türkiye işçi sınıfı fabrika işgalleri, grevler, direnişlerle ve yükselen sosyal mücadelelerle kendisini göstermekteydi. Sol hareket ve devrimci akımlar da bu atmosfer içerisinde şekillenmeye başladı.

Sınıf mücadelesinin gelişmesiyle burjuvazinin baskı aygıtı olan devlet şiddetini arttırdı ve açık-gizli tüm araçlarıyla devrimci ve ilerici kesimleri ezmeye yöneldi. “Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği anayasanın öngördüğü reformları tahakkuk ettirmeye bağlıdır. Bunun önündeki engel anarşi ve sosyal huzursuzlukların son bulması gerekmektedir.” Bu gerekçe ile 12 Mart darbesi gerçekleştirildi. Darbenin sağladığı terör rejimiyle birlikte devrimcilere yönelik katliamlar peşi sıra yaşanmaya başladı.

'71 Mayıs'ında Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) çalışmaları için arkadaşlarıyla birlikte Elbistan’a giden Sinan Cemgil Denizlerin idamını engellemek için Kürecik’teki radar üssünü basma planı yapmaktaydı. İhbar sonucu kuşatılan THKO militanları Sinan Cemgil, Alpaslan Özdoğan, Kadir Manga devlete karşı büyük bir direniş gerçekleştirirler ve yaşanan çatışmanın sonucunda Nurhak Dağları'nda katledilirler.

Devrimcileri hedef alan sürek avı devam eder. Mahirler Kızıldere’de, İbrahim ise işkencehanelerde tam bir direniş örneği sergileyerek ölümsüzler kervanına katılır.

Maraş katliamı

Sermaye düzeni 12 Mart darbesiyle hedefine ulaşamaz. Kısa bir süre devrimci-ilerici hareket baskılansa da '70’li yılların ortasında güçlü bir toplumsal hareketlilik yaşanır. Türkiye işçi sınıfının, emekçilerin ve sol hareketin daha güçlü bir şekilde mücadele alanlarında olduğu bir dönem söz konusudur.

Bu devrimci yükseliş karşısında sermaye sınıfı ve emperyalistler bir kez daha kirli planlarını devreye sokarlar. 1 Mayıs 1977’de planlı bir katliamla kitle hareketinin önünü almayı, toplum içerisine korku duvarları örmeyi umarlar.

1978’de Ankara Bahçelievler’de 7 Türkiye İşçi Parti üyesi genç katledilir. Aynı yılın Aralık ayında Maraş’ta sosyalizm karşıtı propaganda yapan bir filmin sahnelendiği Çiçek Sineması'na bomba atılır. Bunu Alevilerin kahvesine atılan bomba takip eder. 21 Aralık’ta Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER) üyesi iki öğretmen öldürülür. Öğretmenlerin cenazesini taşıyan kalabalığa “komünistlerin, Alevilerin cenaze namazı kılınmaz” diyerek saldırır faşistler. 19 Aralık’ta başlayan olaylar giderek ilerici, devrimci güçlerin, Alevi emekçilerin hedef gözetilerek katledilmesine doğru yol alır.

Maraş’ta gerici güçler silahlandırılmış, camilerden yayınlarla tahrik edilmiş, devletin resmi kuruluşları tarafından desteklenmiş ve sokaklara salınmıştır. Günlerce süren saldırılarda devletin kolluk güçleri ancak devrimci, ilerici güçlerin bu saldırıları boşa çıkardığı zamanlarda görülmüştür. Dönemin hükümet partisi CHP, başbakan Ecevit sessizce katliamı seyretmiş, yaşananlara “katliam” tanımı dahi yapmamıştır. Yüzlerce insanın ölmesi, yüzlercesinin yaralanması ve kalanların da göç etmesiyle sonuçlanan vahşet sonrasında sıkıyönetim ilan edilmiştir. Saldırganlar elini kolunu sallayarak dolaşırken katliamda sağ kalan devrimci güçler gözaltına alınmış, işkencelerden geçirilmiştir.

NATO’nun karanlık masalarında tezgahlanmış olan Maraş Katliamı, 12 Eylül askeri faşist darbesinin önünü açmak için devreye sokulmuş vahşi bir katliam olarak sermaye düzeninin siciline işlenmiştir. Elbette hesabı işçi ve emekçilerin devrimci mücadelesi sonucu sorulacaktır.

 

 

 

 

"Ekin ve Yasak nerede?"

 

Galatasaray Lisesi önündeki eylemlerinin 611. haftasında Cumartesi Anneleri kayıpların akıbetini sormaya devam etti. 10 Aralık'taki eylemde sermaye devletinin kayıp listelerine eklemeye çalıştığı Müjgan Ekin ve Taşkın Yasak’ın akıbeti soruldu.

Geçtiğimiz günlerde yaşamını yitiren Cumartesi Annelerinden Asiye Karakoç'un anıldığı eylemde Asiye Karakoç'un oğlu Hasan Karakoç konuştu. Karakoç'un ardından söz CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu'na verildi.

Kendisinden 49 gündür haber alınamayan Müjgan Ekin'in babası Esat Ekin, kızının görgü tanıklarının ifadeleri doğrultusunda polislerce gözaltına alındığının bilinmesine rağmen kızı hakkında sorduğu sorulara devletin ilgili kurumlarından cevap alamadığını ifade etti. 1 Aralık'tan beri kayıp olan Taşkın Yasak'ın eşi Burcu Yasak'ın gönderdiği mektubun okunmasıyla eylem devam etti.

Kayıp yakınlarının konuşmalarının ardından İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon adına hazırlanan basın açıklamasına geçildi. Açıklamada öncelikle İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin imzalanmasının 68. yılı olduğu hatırlatıldı. 68 yıl sonra bugün Dünya İnsan Hakları Günü'nde derin bir endişe içinde kendilerinden haber alınamayan iki genç insanın akıbetini sormak için bir araya gelindiği belirtilen açıklamada, Ekin ve Yasak'ın kaybediliş süreçleri anlatıldı.

Müjgan Ekin'in Diyarbakır'dan Ankara'ya arkadaşının evine gitmek için geldiği, bu esnada görgü tanıklarının beyanları doğrultusunda “emniyet mensubu” olduklarını söyleyen iki kişinin içinde olduğu siyah Ford Focus marka bir araca zorla bindirildiği belirtildi. Aracın varlığının ve içindeki iki kişinin kimliğinin tespit edilmesine rağmen kamera kayıtlarının, Müjgan'ın telefon sinyallerinin incelenmediği, Müjgan hakkında yapılan başvuruların sonuçsuz kaldığı vurgulandı.

Yasak'ın ise evine gitmek üzere yola çıktığı ancak bir daha kendisinden haber alınamadığı belirtilerek Yasak'ın daha önce de 3 kez “RedHack üyesi” olduğu iddiasıyla gözaltına alındığı, iki kez yargılanıp beraat ettiği, 23 Eylül 2016 tarihinde Berat Albayrak'ın maillerinin hacklenmesinin ardından 12 gün gözaltında tutulduğu hatırlatıldı. Açıklamada “Hükümet derhal Müjgan ve Taşkın'ın nerede olduğunu açığa çıkartma yükümlülüğünü yerine getirsin!” denildi.


 
§