2 Aralık 2016
Sayı: KB 2016/45

Ya hep beraber, ya hiçbirimiz!
AB-Türkiye arasındaki emperyalist düğüm
Ekonomik kriz, riskler ve görevler
Kral çıplak!
OHAL’de direniş!
Tarikat yurdunda yangın: 11 öğrenci yaşamını yitirdi
Şirvan madenci katliamı ve iş cinayetleri üzerine
Günsan direnişçileri: Önemli olan işçilerin birlik olması
MİB MYK Kasım Ayı Toplantısı Sonuçları
DİSK: Asgari ücret net 2 bin TL olmalıdır
Devlet, işlevi ve akıbeti üzerine…
Avrupa’da siyasal gericilik dönemi ve faşizm tehlikesi
Halep, Rakka, El Bab üçgeninde savaş kızışıyor
Küba Devrimi'nin komutanı: Fidel Castro
Fidel ezilen milyonların kalbinde yaşamaya devam ediyor!
Ticarethane değil üniversite için sonuna kadar mücadele!
İEKK’dan 25 Kasım eylem ve etkinlikleri
Siyasi tutsaklarla dayanışmaya
Emperyalist savaşa ve yıkıma karşı mücadeleye
Rejim krizi ve beklentiler
Çocuk istismarı ve travma
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Siyasi tutsaklarla dayanışmaya

 

OHAL’le birlikte yasal keyfiyet silahını eline alan iktidar, kendisine muhalif olan tüm kesimlere dönük tutuklama terörüne hız verirken, hapishanelerde de devrimci-siyasi tutsaklara dönük işkence ve tecrit uygulamalarını yoğunlaştırdı.

Hapishanedeki hasta tutsakların tedavileri engelleniyor. Ameliyat veya muayene tarihleri belli olan tutsaklar hastaneye aylar veya yıllar sonra götürülüyor. Yine ölümcül hastalıklar da dahil kullanmaları gereken ilaçlar tutsaklara verilmiyor. Gelinen yerde hasta tutsaklar ölüme mahkum ediliyor.

Sayım, arama gibi bahanelerle tek kişilik veya üç kişilik hücreleri basan onlarca gardiyan, tepki gösteren tutsakları darp ediyor, hücreleri talan edip eşyalarını gasp ediyor.

Yayınlara erişim engelleniyor

Saldırıların bir diğer ayağını ise yayın yasakları oluşturuyor. Tutsakların devrimci-sosyalist yayınlara ulaşımının önüne geçilmeye çalışılıyor. Hapishane idareleri tutsaklara posta yoluyla gönderilen yayınları haftalar, aylar boyunca bekleterek tutsakların dışarısı ile bağını koparmaya çalışıyor. Kimi yerde toplatması olmayan yayınlar dahi keyfi olarak tutsaklara verilmezken, birçok hapishanede tutsaklara gönderilen yayınların bir kısmı “Burada yoktur” denilerek göndericiye iade ediliyor. Tekirdağ F Tipi’nden Edirne F Tipi Hapishanesi’ne sürgün edilen Ali Gülmez isimli siyasi tutsağa gönderilen neredeyse hiçbir yayın kendisine verilmezken, gönderilmesinin üzerinden bir yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen sürgün edildiği hapishanede bekletilen yayınların iade edilmesi bunun en çarpıcı örneğini oluşturdu. Üstelik üzerinde hapishane idaresinin “Görülmüştür” mührü vurulmuş halde. Yine dışarısı ile bağları asgariye indirilmiş, tecrit altında tutulan tutsakların kendilerine gönderilen yayınları arşiv olarak tutmasına da izin verilmeyerek arama adı altında yapılan baskınlarda bunlar da gasp ediliyor. Yalnızca yayınlar değil, tutsakların yazınsal üretimleri de hedefte bulunuyor. Yakın zamanda TKİP dava tutsağı Evrim Erdoğdu’nun Alpagut Direnişi üzerine yaptığı yazı çalışmaları Şakran Kadın Hapishanesi yönetimi tarafından gasp edildi.

Hapishane görevlileri tarafından saldırıya uğrayan tutsaklara bir de soruşturmalar açılırken, ayları bulan iletişim cezaları, görüş yasakları gibi uygulamalarla tecrit daha da koyulaştırılmaya çalışılıyor. Görüşe gelen aileler tacize varan derecede aramadan geçirilirken, tutsak yakınlarına da fiili saldırılar gerçekleştiriliyor.

Son olarak Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda yapılan değişiklik ile tutsakların yayınlara erişim hakkı tümden gasp edilmek isteniyor. Muhaliflerini bastırmanın yolu olarak “terör” demagojisine sarılan iktidar, hapishanelerde de “terör örgütlerine” ait yayın bulundurulmasının yasak olduğuna hükmetti. Açıktır ki Cumhuriyet gazetesi yönetici ve yazarlarının bile “FETÖ” bahanesiyle tutuklanabildiği bugünün koşullarında, “terör örgütü yayınları” alabildiğine geniş bir yelpaze içerebilir.

İçeride dışarıda hücreleri parçala

Türk sermaye devletinin tarihi bir açıdan da zindanlar tarihidir. Kuruluşundan bugüne kendisine muhalifleri, devrimcileri, komünistleri zindanlara dolduran sermaye devleti, ne zaman ki hak gasplarına, sosyal yıkım saldırılarına girişse, öncelikle toplumun en ileri kesimleri olan devrimcilere saldırmıştır.

Bugün de başta kıdem tazminatı hakkı olmak üzere işçi ve emekçilerin son kalan hakları da gasp edilmek isteniyor, kölelik koşulları dayatılıyor. İşçi ve emekçiler bir yandan gasp edilmek istenen hak ve özgürlüklerine sahip çıkmalı, öte yandan sermaye düzenine karşı mücadele eden devrimci-ilerici tutsakları sahiplenmek gündeminde olmalıdır. Sermaye devletinin tutsaklar üzerindeki tecriti koyulaştırma çabasına karşı tutsaklarla dayanışma büyütülmelidir.

 

 

 

 

Cumartesi Anneleri Nihat Aydoğan’ın akıbetini sordu

 

Cumartesi Anneleri 26 Kasım günü 609. haftasına giren eylemlerinde 1994 yılında gözaltında kaybedilen Nihat Aydoğan ve kayıp avukatlarını andı.

“Yalan duvarına bir tuğla daha kondu”

Hasan Ocak’ın abisi Ali Ocak Beykoz Cumhuriyet Savcılığı’nın Hasan Ocak’ın katilleri için zamanaşımı kararı vermesine tepki gösterdi. Kardeşinin gözaltında kaybedilme sürecinde yaptıkları bütün başvurulara “Böyle biri gözaltına alınmamıştır” cevabı aldıklarını hatırlatan Ocak “Beykoz Cumhuriyet Savcılığı bu yalan duvarına bir tuğla daha koydu” dedi. Ocak, kardeşini katleden işkenceci polislerden hiçbirinin ifadesinin bile alınmadığını söyledi.

1994 yılında gözaltında kaybedilen Nihat Aydoğan’ın kızı Necbir Aydoğan da babası için başvurdukları bütün mahkemelerden sonuç almadan döndüklerini aktararak “Varsa yargı katiller yargılanana kadar iki elimiz yakanızda olacak. Babamızın hesabını sormaya devam edeceğiz” dedi.

Konuşmalardan sonra Av. Gülseren Yoleri tarafından okunan açıklamada artan hak ihlalleri ve hukuksuzluğa dikkat çekildi. Açıklamada katledilen kayıp avukatları için etkin bir soruşturma yapılmamasına tepki gösterildi.

“Gözaltında kaybedip ‘serbest bıraktık’ dediler”

Açıklamanın devamında Nihat Aydoğan’ın Mardin Midyat’ta yaşadığı köyünde koruculaştırma baskıları nedeniyle gözaltına alınarak işkencelerden geçirildiği söylendi. 30 Kasım 1994 sabahı evinden gözaltına alınan Aydoğan’ın Midyat Jandarma Karakolu’na, daha sonra da Mardin Jandarma Merkez Komutanlığı’na götürüldüğü, kendisini soran ailesine “serbest bıraktık” denildiği aktarıldı. Aydoğan’dan bir daha haber alınamadığı söylenen açıklama katillerin yargılanması istenerek sonlandırıldı.

 

 

 

 

244. F Oturması Mehdi Boz için yapıldı

 

244. F Oturması eylemi 26 Kasım günü, Edirne F Tipi Hapisahnesi’ndeki hasta tutsak Mehdi Boz için yapıldı. Mehdi Boz’un 1995’te gözaltına alınarak 40 günlük işkencenin ardından tutuklandığı belirtilen eylemde 22 yıl boyunca pek çok hapishaneye sürgün edildiği söylendi.

Eylemde yapılan açıklamada, tutuklandıktan sonra gördüğü işkenceler nedeniyle ailesinin Boz’u tanıyamadığı belirtildi ve açıklama şu sözlerle devam etti: “Hapishaneye girmeden önce hiçbir sağlık sorunu yoktur ancak geçen yıllar içinde pek çok şikayeti olmaya başlar. Psikolojik rahatsızlığı nedeniyle aşırı temizlik ve hijyen takıntısı hapishane şartlarında çok fazla yıpratır. Yüksek tansiyon ve prostat hastalıklarının yanı sıra vücudunda ve ellerinde kalın kabuklar ve sürekli şişme olur.”

Boz’un 2013 yılında tiroid bezlerinde nodül oluştuğu ve ameliyat olması gerektiği söylenen açıklama şöyle devam etti: “Yaklaşık 2 yıl sonra 25 Mayıs’ta nihayet ameliyat edilir. Ameliyattan sonra bir-iki ay içinde radyoterapi tedavisine başlanacağı söylenir. Ardından altı ay geçmesine rağmen herhangi bir tedaviye başlanmayan Mehdi Boz, Samatya Nükleer Tıp Merkezi’ne iki kez götürülür, mahpus koğuşu olmadığı gerekçesiyle alınmaz. Metris R Tipi Hapishanesi’nin de yer olmadığı bahanesiyle kabul etmediği Mehdi Boz’un tedavisi sürekli engellenmektedir.”


 
§