11 Kasım 2016
Sayı: KB 2016/42

Dinci-faşist düzeni ancak emekçi kitlelerin militan direnişi yıkabilir!
Dinsel gericiliğin karanlığı ve emperyalizmin riyakarlığı
Halep-Musul-Rakka üçgeninde taktik savaşlar
Düzeniniz de yasalarınız da yok hükmündedir!
Erdoğan’ın Kürt hazımsızlığı
"Başka ulusları ezen bir ulus özgür olamaz!"
HDP milletvekilleri tutuklandı!
İzmir’de 4 Kasım eylemlerinin gösterdikleri
Saldırıların arkasında emperyalizm ve işbirlikçi büyük burjuvazi var
10 Ekim Ankara Katliamı davası
İşçi sınıfını iktidara taşıyan mücadele örgütleri ve yönetim organları: Sovyetler
Kamuda kıyımlar, tutumlar ve mücadelenin sorunları - II
İşçiden al, patrona ver!
Metal TİS’leri ve sınıfa politik müdahale
EMİS’e karşı “söz, yetki, karar” işçilere!
Bu düzeni yıkacağız ve hiçbir kirli yöntem bizleri bundan alıkoyamayacak!
Kazanmanın yolu direnmekten geçer!
Direnişi seçiyoruz!
Karanlığa karşı kararlılık
Şan olsun “Yeni Ekimler” yolunda proletaryanın öncü müfrezesine!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kazanmanın yolu direnmekten geçer!

 

Yer İstanbul Üniversitesi, aylardan Ekim. Üniversitenin bir öğrencisi, Buse Bayram, demokratik bir hakkını kullanmaktan dolayı darp ve işkenceyle gözaltına alınıyor ve bu esnada kolu kırılıyor. Bir yıl sonra okul yönetimi bir ay okuldan uzaklaştırma cezası veriyor. Ancak bu kadar olur. Tam da Aziz Nesin tarzında mizahi bir olay. Bu kötü yönetici sınıf diyor ki; “Burada sadece ben olacağım, sana ve senin gibi düşünenlere yer yok. Öğrenim hakkı yok.” Bir üniversite öğrencisi bilimsel-akademik anlamda düşünsel ve demokratik hakkını kullanıyor. Ancak tuhaf olan bu hakkı kullandırmamak. Normalde bir üniversiteyi senato yönetir ve dışarıdan etkilenmeden kararlar alır. Zira bilimsel çalışma böyle gelişir, ilerler. Ama kazın ayağı böyle değil.

Her yerde olduğu gibi, egemen gerici sınıf; kitlelerden ve pozitif bilimden korkar. O unsurların büyüyüp gelişmesi demek karanlığın, yobazlığın, vahşetin sömürünün son bulması demektir. O yüzden bu ülkede tredman modeli uygulanır. Kitlelere saldırılar herkesin gözü önünde bütün basın yayında göstere göstere yapılır; ki kitleler yılsın bir daha alanlara çıkmasın diye. İnsanların ufak kıpırdanması büyük şiddetle sindirilir. Denilir ki “ben ne kadar izin verirsem, siz o kadar eylem yaparsınız. Aksi durumda saldırırım!” Kitleleri korkutmak onları alandan uzaklaştırmak, karanlık ve kaos, faşizmin işi.

Eğer biz ülkenin işçi ve emekçilerinin gelecekte daha iyi bir dünyada yaşamasını istiyorsak, böyle bir idealimiz varsa genç-yaşlı, kadın-erkek demeden toplumda bir özne olarak yer alıp cesaretle hakkımızı almak için öne çıkmalıyız. Koşullar ne kadar olumsuz olsa da şunu iyi bilmeliyiz. Biz bu günlere toplum olarak mücadele etmediğimiz, devrimci bir tarzda çalışma ve örgütlenme yapamadığımız için geldik. Bugün yaşananlar bunun eseridir. Bundan sonrakiler daha vahim olacak ve dünyada bunun örnekleri çok. Amacım etrafa kötümserlik yaymak değil, bizim mücadelemizde karamsarlığa yer olamaz. Şartlar ne olursa olsun iyi örnekleri çoğaltmak gerekiyor.

Biz öğrencimizle, sendikamızla, yaşlımızla, gencimizle bir ay boyunca duruşumuzla doğru olanı, yapılması gerekeni gösterdik ve de bundan asla geri durmayacağız, vazgeçmeyeceğiz. Eğer kurtulacaksak da batacaksak da yol bu. Haksızlığın, adaletsizliğin, faşizmin zulmüne inat bu böyle olacak. Elbet yanımızdan bakıp bakıp geçen insanlar da bizi anlar, cesaretlenir, gereğini yaparlar. İçinde yaşadığımız şu dönem aynı zamanda yönetenlerin eskisi gibi yönetemedikleri bir dönem. Saldırıların artmasının nedeni de bu. Saldırılara karşı gün birleşme zamanıdır. Gün mücadele zamanıdır, yarın çok geç olmadan. Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!

Ümraniye’den bir Kızıl Bayrak okuru

 

 

 

 

 

Ajan gazete Aydınlık yine iş başında

 

Aydınlık gazetesinin 9 Kasım tarihli sayısında “terörle mücadelenin vazgeçilmez cephesi: üniversiteler” başlıklı bir dosya yayınlandı. Bir tam sayfasında devrimci ve ilerici öğrencileri hedef göstermeye çalışan ajan gazete Aydınlık, kendi yazarlarının deyimi ile “1968’den beri verdiği kavga”ya devam ediyor.

Devrimci mücadelenin toplum içinde yaygın olduğu, anti-emperyalist mücadelenin kitleler nezdinde kabul gördüğü dönemlerde dahi Aydınlık çevresi misyonuna uygun hareket ederek devlet tarafından aranan devrimcileri kendi sayfalarında ihbar ediyordu. Bu yönüyle devrimci ve ilerici kamuoyunda teşhir olmuş bir çevre olarak herkes tarafından parmakla işaret ediliyordu.

Bugün de ‘80 öncesi kuşak bu gerçeğin farkında olarak Aydınlık-Perinçek tayfasının neye ve kime hizmet ettiğinin hakkını vermektedirler. Fakat bugün için özellikle genç kesimler bu hareketi sol bir hareket sanıp orada örgütlenebilmektedirler. Oysa çok açıktır ki artık ajanlığın da ötesinde bugün AKP’nin soldan koltuk değnekliğine soyunmaktadırlar. Yazılarında AKP’nin güncele dair politikalarının övgüsü yapılabilmektedir. Ayrıca kendisi bir faşist olan Fırat Yılmaz Çakıroğlu ile ilgili “…Ülkü Ocakları Başkanı’ydı… Düzenlenen yürüyüşlerde TGB İl Sekreteri Burak Kurt ile birlikte en öndeydi” denilerek faşizmin en önemli araçlarından biri olan Ülkü Ocakları ile ne kadar yakın ve içli-dışlı olduklarını itiraf etmektedirler. Dosyada ayrıca “15 Temmuz darbe girişimi karşıtlığı” adı altında yine AKP sözcülüğü yapılarak bir düzen partisi olduklarının hakkını vermektedirler. Gazetede “Fırat Kalkanı” adı altında Ortadoğu’daki işgalcilik de atlanmıyor. Bu işgalin “başarısı” övülerek iktidardan madalya beklentisi devam ediyor.

Üniversitelerin parça parça özelleştirildiği, eğitimin artık bir hak olmaktan çıkarılıp metaya çevrildiği dönemleri yaşıyoruz. Ayrıca verilen kıt kanaat eğitimin ise gerçeklikten uzak, anti-bilimsel, tamamen siyasal iktidarın propagandasına döndüğü şu süreçte Aydınlık çevresi üniversitelerde ilerici, devrimci gençliğin çalışmalarını baltalamak için elinden geleni yapıyor. Devletin bir kontra gücü olarak çalışan ve üniversitelerdeki adı ile TGB-Öncü Gençlik olarak provokasyon çalışmalarını sürdüren bu yapılanma bugüne kadar verilen mücadeleye karşı her türlü saldırıyı hayata geçiriyor. Devrimci, ilerici öğrenciler ile ilgili devlete bilgi aktarmaktan pusu atmaya kadar her türlü kirli yöntemi uyguluyor. Ve buna da toplum içinde meşruiyet kazanabilmek için “vatanseverlik” diyorlar. Ki böylesi hareketler tüm ülkelerde NATO merkezli olarak yapılandırılmaktadırlar. Emperyalizm her ülkede böylesi kontra güçleri var etmek zorundadır.

Bilinmelidir ki Aydınlık çevresi istediği kadar çalışadursun, toplumsal devrim mücadelesini engelleyemeyecektir. İstediği kadar çaba harcasın, istediği kadar efendilerine yağ çeksin; sınıf hareketi ve devrimci gençlik hareketi mücadelesi güçlenerek toplumsal devrimlerin önü açılacaktır. Siyasal ve ekonomik kriz içinde debelenen kapitalist sistemi hiçbir kuvvet kurtaramayacak, bu düzen tarihin çöplüğüne atılacaktır.

F. Deniz


 
§