22 Temmuz 2016
Sayı: KB 2016/27

Faşist baskı ve zorbalığa karşı tek yol devrim
Darbe girişimi ve emperyalistlerle ilişkiler
AKP “darbe girişimi” gerekçesiyle darbe koşulları yaratmaya çalışıyor
Gericiliğin karanlığını işçi ve emekçiler dağıtacak!
Ne dinci-gerici AKP iktidarı ne de darbe
Kendi davası için dövüşmeyen…
Türkiye’de darbeler
15 Temmuz “darbe girişimi”
Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!
Katliamın birinci yılında Suruç anmaları
Düzen cephesi ve rejim krizi - H.Fırat
15 Temmuz darbesi ve Türkiye sol hareketi
Tarih, başarılı bir darbe olana kadar çok geçmeyeceğini gösteriyor
Fransa’da Nice katliamı ve kirli hesaplar
ABD’den Suriye’yi parçalama planı
Evvel Temmuz Festivali üzerine
Memleketimden manzaralar...
Yaşamları, direnişleri ve ölümleriyle geleceği şekillendirenlere...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Yaşamları, direnişleri ve ölümleriyle geleceği şekillendirenlere...

 

Bu topraklarda devrimciler, komünistler her daim zindanlara atılmış, katledilmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarına bakacak olursak, 1920’li yıllardan başlayarak komünistlere yönelik tutuklamalar gerçekleştirilmiştir.

Tutuklanan komünistler yaşamlarını ve bulundukları her alanı mücadele alanına çevirdikleri gibi, cezaevlerini de kendi dünya görüşleri ve yaşamları çerçevesinde bir değişim dönüşüm alanı olarak görmüş ve mücadele mevzilerine dönüştürmüşlerdir.

Koğuş sisteminin olduğu hapishanelerde tüm ziyaretçilerin getirdiği yiyecek ve paraların ortak bir şekilde kullanılmasını sağlayan komünler, zamanın ortak bir şekilde planlanması, eğitim programları, etkinlikler, spor vb. çalışmalar ile düzenin dayattığı hapislik sınırlandırılmıştır.

1980 askeri faşist darbesi sonrasına baktığımızda, emperyalist-kapitalist dünya sisteminin toplumsal yaşamı ve üretim süreçlerini “yeniden inşaa” sürecinde hapishaneleri yoğun bir kuşatma içine aldığı görülmektedir.

1980’in ön provası olan 12 Mart 1971 darbesinden bugüne tutsaklara yönelik sistematik bir şekilde gerçekleştirilen saldırıları görmekteyiz.

1971 darbesinde askeri hapishanelerde tutulan tüm mahpusların asker olarak kabul edileceği karar altına alınır ve tek tip giysi, askeri nizam, sayım görevlilerine tekmil verilmesi vb. saldırıların yanında havalandırma saatlerinin kısaltılması gibi hak gaspları yaşanır.

Sıkıyönetimin ilan edildiği 1978’de bu uygulamalar gittikçe artırılır. 1980 yılına gelindiğinde ise tutuklulara yönelik dayatmalar gittikçe yoğunlaşır. Devlet, tutukluları “rehabilete, ıslah etme” ve “topluma kazanma” söylemi ile devrimci tutukluların kimliklerini teslim almaya dönük çok yönlü saldırıları devreye sokar.

12 Eylül sonrası yeniden inşa sürecinde koğuş sistemindeki eski tip hapishaneler değişir ve hücrelerin yer aldığı hapishaneler yapılır. İlk olarak koğuşların 16-20 kişiyle sınırlandığı E tipi hapishaneler açılır. Bunu özel tip olarak bilinen, koğuşların 4-6 kişilik hücrelere bölündüğü H tipi hapishaneler takip eder. Bunlardan biri de Sağmalcılar Özel Tip Hapishanesi’dir.

Hapishanelere yönelik süreklilik arzeden bu politikalarla devrimci tutsaklar tek kişilik hücrelerde tutularak kimliksizleştirilmeye, izole edilmeye çalışılmıştır. Devletin sistematik olarak attığı her adım elbette ki devrimcilerin karşı koyuşu, direnişiyle karşılanmıştır.

Diyarbakır hapishanesindeki tutuklular sayımlarda tek sıraya geçme, saç ve bıyıklarının kesilmesi, yemek duası zorunluluğu vb. uygulamalara ve baskılara karşı 2 Ocak 1981’de toplu açlık grevine başlar.

4 Mart 1981’de Kemal Pir ve Hayri Durmuş önderliğinde bir grup tutsak ölüm orucuna başlar. 30. günde Ali Erek’in yaşamını yitirmesi üzerine ölüm orucuna girenlerin sayısı artar. 43. günde devlet uygulamalardan vazgeçtiğini belirtir ve ölüm orucu sonlandırılır.

21 Mart 1982’de Mazlum Doğan dayatmalara karşı kendisini yakarak direniş ateşini harlar. 14 Temmuz 1982’de yeni bir ölüm orucu süreci başlar.

Devlet, hapishanelerde farklı düzeylerde de olsa direnişle karşılaşır ve geri adımlar atar.

Tutsaklar zafere 12 kızıl karanfille yürüdüler

1991 yılında kabul edilen Terörle Mücadele Yasası’yla “terör” kapsamındaki tutukluların 1 ve 3 kişilik hücrelere konması kararlaştırılır ve Eskişehir tabutluğu açılır. Fakat devrimciler tabutluklara girmeyeceklerini, kimliksizleştirmeye yönelik bu hücre saldırısını kabul etmeyeceklerini ve teslim olmayacaklarını başlattıkları direnişle ilan ederler.

Devrimci tutsaklar kapsamlı saldırılar karşısında mevzilerini sağlamlaştırmak üzere öncelikle tüm cezaevlerinde direnişi yönetmek üzere “Cezaevleri Merkezi Koordinasyonu”nu (CMK) kurdular. Direnişi örgütleyen CMK’da şu örgüt ve partiler bulunuyordu: EKİM, DHKP-C, TKP(ML), MLKP, TİKB, TKP/ML, TKEP-Leninist, HKG, Direniş Hareketi.

Süresiz Açlık Grevi (SAG) kararını alan CMK, SAG’ı 20 Mayıs günü başlattı. Bini aşkın tutsağın  yirmiden fazla cezaevinde sürdürdüğü SAG ile devrimci tutsaklar devlete net bir yanıt verdiler. İşkence, sürgün, zorunlu sevkin son bulması, Eskişehir tabutluluğunun kapatılması talebiyle tüm hapishanelerde ortak eylem planı yapan devrimci tutsaklar, SAG’ın 63. gününde direnişi ölüm orucuna dönüştürdüler.

Ölüm orucu direnişinin ilk filizi Aygün Uğur oldu. Ardından Altan Berdan Keremgiller, İlginç Özkeskin, Hüseyin Demircioğlu, Ali Ayata, Müjdat Yanat, Ayçe İdil Erkmen, Tahsin Yılmaz, Yemliha Kaya, Hicabi Küçük, Osman Akgün, Hayati Can ölüm orucu direnişinde şehit düştüler.

Direnişin 69. günü Sağmalcılar Cezaevi’ne gönderilen heyet sermayenin faşist devletinin yenilgiyi kabul ettiğinin açık göstergesiydi. Görüşmeler saat 14.00’te başladı, saat 23.00’e kadar sürdü. Devlet 23 Temmuz’da direnişin taleplerini kabul etti. Devrimci tutsaklar bunun üzerine büyük direnişe son verirken, tam bu saatlerde TKP (ML) savaşçısı  Hayati Can direnişin 12. şehidi olarak adını yazdırdı.

20. yılında bu büyük zindan direnişini ve direnişin 12 kızıl karanfilini saygıyla anıyoruz.

 
§