22 Temmuz 2016
Sayı: KB 2016/27

Faşist baskı ve zorbalığa karşı tek yol devrim
Darbe girişimi ve emperyalistlerle ilişkiler
AKP “darbe girişimi” gerekçesiyle darbe koşulları yaratmaya çalışıyor
Gericiliğin karanlığını işçi ve emekçiler dağıtacak!
Ne dinci-gerici AKP iktidarı ne de darbe
Kendi davası için dövüşmeyen…
Türkiye’de darbeler
15 Temmuz “darbe girişimi”
Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!
Katliamın birinci yılında Suruç anmaları
Düzen cephesi ve rejim krizi - H.Fırat
15 Temmuz darbesi ve Türkiye sol hareketi
Tarih, başarılı bir darbe olana kadar çok geçmeyeceğini gösteriyor
Fransa’da Nice katliamı ve kirli hesaplar
ABD’den Suriye’yi parçalama planı
Evvel Temmuz Festivali üzerine
Memleketimden manzaralar...
Yaşamları, direnişleri ve ölümleriyle geleceği şekillendirenlere...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Tarih, başarılı bir darbe olana kadar çok geçmeyeceğini gösteriyor

Robert Fisk

 

Recep Tayyip Erdoğan bunun geleceğini biliyordu. Osmanlı İmparatorluğu’nu yeniden canlandırma hayalinde olan, bütün komşu ülkeleriyle dostken düşman olan ve ülkeyi başlı başına bir komediye çeviren bir adama Türk ordusunun sonsuza kadar itaat etmeyeceği aşikârdı. Ancak şu iki varsayımda bulunmak büyük bir hata olacaktır: Askeri bir darbeyi bastırdıktan sonra Türk ordusunun sultanlarına bağlı kalacağını düşünmek; ve 161 ölü, 2839 gözaltı ile Türk devletini Ortadoğu’nun çöken ulus devletlerinden ayrı tutmak.

Hafta sonu Ankara ve İstanbul’daki olaylar; Ortadoğu uluslarının, Ortadoğu’nun sürekli ve kalıcı kurumları ve sınırları olduğuna dair var olan devlet inançlarının çökmesiyle doğrudan orantılı ki benzer durumlar Irak, Suriye, Mısır ve diğer Arap ülkelerinde derin yaralar açtı. İstikrarsızlık bölgede yolsuzluk gibi bulaşıcı bir durum, özellikle hükümdarlar ve krallar arasında; ve kendi çıkarı için, anayasayı değiştirip Kürtlerle bir savaş başlattığından beri Erdoğan da artık bu sınıfın bir üyesi.

Belirtmeye gerek yok ki Washington’ın olaya ilk tepkisi daha çok tavsiye niteliğindeydi; Türkler “demokratik seçimlerle iktidara gelmiş hükümetlerini” desteklemelidirler. “Demokrasi” büyük bir lokmaydı ve aynı hükümetin, Muhammed Mursi’nin 2013 yılında Mısır’da “demokratik seçimlerle gelmiş” hükümetinin iktidardan edilmesine karşı -Türkiye’deki darbeye göre daha kanlı olan- askeri darbeyi desteklediğini ve halktan Mursi’yi desteklemesini istemediğini hatırlamak da daha acı vericiydi. Eğer Türkiye’deki darbe başarılı olsaydı Erdoğan’ın kaderi kaçınılmaz şekilde Mursi ile aynı olacaktı. 

Ancak batılı uluslar istikrarı, özgürlük ve haysiyete yeğlediklerinde ne umabilirsiniz ki? Bu nedenledir ki İran birliklerinin ya da sadık Irak milislerinin IŞİD’e karşı mücadeleye katılmalarını kabul etmeye hazırdırlar -aynı Felluce’nin tekrar ele geçirilişinden sonra yoksul 700 Sünni’nin ortadan kaybolmasına hazır oldukları gibi. Ve aynı sebeple de “Esad gitmeli” söylemi çabucak terk edildi. Gelinen durumda Esad, David Cameron’u başbakanlıkta solladı -ve Obama’yı da geride bırakacak gibi. Esad rejiminin hafta sonu Türkiye iç siyasetini meraklı gözlerle izleyeceği kesin.

Birinci Dünya Savaşı’nın muzafferleri Osmanlı İmparatorluğu’nu yok ettiler -ki Bâb-ı Âli Almanya ile ittifak kurma hatasını yaptıktan sonra 1914-1918 savaşının amaçlarından biri buydu- ve imparatorluğun kalıntıları müttefikler tarafından lime lime edilerek zalim kralların, acımasız valilerin ve diktatörlerin insafına bırakıldı. Erdoğan ve ordudaki onu iktidarda tutmaya karar vermiş bu yığın anlatılan parçalanmış devletler çerçevesine oturmaktadır. 

Erdoğan ve Batı için uyarı işaretleri, eğer ki hatırlamış olsalardı, Pakistan örneğinde yatıyordu. Ruslara karşı savaşan mücahitlere silah, füze, para aktarmak için Amerikalılar tarafından utanmazca kullanılan Pakistan, lime lime edilen bir imparatorluktan (Hindistan) başarısız bir devlete dönüşürken, şehirleri bombalarla harap oldu; zaten yoz ve yolsuz olan ordusu ve istihbaratı, Rusya’nın düşmanlarıyla -Taliban da dahil- işbirliğine gitti ve İslamcılar devletin içine sızdırılarak devletin kendisini tehdit eder hale geldi. 

Türkiye Amerika için Suriye’de aynı role büründüğünde -isyancılara silah gönderiyor, yozlaşmış istihbaratı Suriye devletine karşı savaşan İslamcılarla işbirliği yapıyordu- başarısız bir devlet olma yoluna girdi ki şehirleri bombalarla hırpalandı, kırsal kesimleri İslamcılarla dolduruldu. Tek fark, Türkiye, bazı bölgeleri aynen Halep ve Humus’taki gibi harap edilmiş Diyarbakır’da ve ülkenin güneydoğusunda Kürtlere karşı yeniden savaş başlattı. Erdoğan ülkesi için seçtiği rolün bedelini çok geç fark etti. Elbette Putin’den özür dilemek ve Binyamin Netanyahu ile olan ilişkileri düzeltmek bir şeydir, fakat ordunuza artık güvenemediğinizde odaklanacak daha ciddi meseleler vardır.

İki bin ya da civarı tutuklama Erdoğan için bir darbe sayılır hatta işin özü ordunun onun için hazırladığından fazlasına tekabül etmektedir. Ancak bu İstanbul’un sultanının ülkesini yok ettiğine inanan binlerce ordu mensubunun yalnızca küçük bir kısmı olmalı. Bu yalnızca NATO ve AB’nin hissettiği, olayların dehşet derecesini hesaplama sorunu değildir. Gerçek sorun Erdoğan’ın bu (anlık) başarısının; daha fazla yargılamaya, daha fazla gazeteciyi hapse attırmaya, Kürtleri öldürmeye ve Ermeni Soykırımı’nı inkar etmeye ne kadar daha devam edeceğidir.

Yabancılar için Türkiye’deki ırkçılığa varan Kürt korkusunu anlamak zor olabilir. Amerika, Rusya, Avrupa -genel olarak batı- “terörist” sözcüğünün içini o kadar boşalttı ki Türklerin; Kürtlere hangi dereceye kadar “terörist” dediklerini ve Kürtleri Türk devleti için hangi dereceye kadar tehlike olarak gördüklerini anlamakta zorluk çekebiliriz: Oysa bu, Birinci Dünya Savaşı’nda Ermenilere karşı bakışlarının aynısıdır. Mustafa Kemal Atatürk, Hitler tarafından bile hayran olunan eski laik bir otokrat olabilir ancak onun Türkiye’yi birleştirme çabalarında hedefi olan bu kesimler, sürekli olarak Türklerin can damarına basarken -batılı güçlerin devleti hedef almasına dair karanlık ve (rasyonel) kuşkulara yol açtı.

Sonuç olarak, bu hafta Türkiye’de ilk bakışta gözüktüğünden daha da dramatik olaylar gerçekleşti. Avrupa Birliği sınırlarında Türkiye’den Suriye ve Irak’a, Sina Yarımadası’ndan Libya’ya -bu arada Nice hadisesinden bahsetmeye gerek var mı?- Tunus’a kadar bir anarşi ve çökmekte olan devletler dizisiyle karşı karşıyayız. Sir Mark Sykes ve François Georges-Picot, Arthur Balfour’un da yardımıyla Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamaya başlamışlardı ancak şu an da bu sürüyor.

Ankara’da olmayan darbeye bu iç karartıcı tarihsel çerçeveden bakılmalı ve aylar ya da yıllar içerisinde bir yenisinin geleceği beklenmelidir.

16 Temmuz 2016

Kaynak: The Independent
Çeviri: Kızıl Bayrak Çeviri Kolektifi


 
§