3 Haziran 2016
Sayı: KB 2016/21

Gerici-boğucu kuşatmayı devrimci sınıf hareketiyle parçalayacağız!
ABD-Türkiye “gerilimi” ve Rojava
Yolsuzluk ve rüşvet: Kapitalist bataklığın “nimetleri”
Haziran Direnişi 3. yıldönümünde selamlandı
Dinsel gericiliğin ve şovenizmin panzehiri sınıf mücadelesidir!
"KESK’in" güvenlik…
“Taleplerimiz karşılanana kadar mücadeleye devam edeceğiz!”
İş mahkemeleri kanun tasarısı: Yargının piyasalaştırılması
Çukurova; işçilere sömürü, patronlara bereket!
AVON’da direniş sürüyor
15-16 Haziran büyük işçi direnişine dair - 1
Geleceğiz ve değişecek dünya!
Üniversitelerde artan faşist saldırılar üzerine
Ölüm getiren yol; “Bilim”
Metal işçisi kadınlar ve işçi eşleri direnişin kararlılığı ve enerjisiydi!
Hatice Yürekli Yoldaş’a...
Göçmen katliamı kitlesel boyutlar kazanıyor
Fransa’da grev büyüyor
İstanbul’da her yer rezidans ve AVM
Çorum’dan günümüze katleden devlettir, hesabını soracağız!
Ahmed Arif, Orhan Kemal, Nazım Hikmet…
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ölüm getiren yol; “Bilim”

 

Her geçen gün bilim gelişerek hayatımıza giriyor. Her ne kadar insanlık yararına geliştiği söylense de bilimsel gelişmelerin arka planında dönemin hakim sınıflarının ihtiyaçları ve çıkarları yer almıştır: “Kapitalist sistem, bilimle toplumsal yaşantımız arasındaki bağı kendi dünya görüşü etrafında şekillendiriyor. Öyle ki, günümüzde bilim ancak burjuvazinin kâr dürtüsünün sınırları içerisinde gelişme imkanı buluyor. Bilimsel buluşlar patentlenerek ticari bir metaya dönüştürülüyor.“ (Marksizm ve Bilim - J.D Bernal, Evrensel Basım Yayınları) Nitekim 1945’te Hiroşima’ya atılan atom bombası, güya insanlığın yararına bir buluştu. Oysa İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı'nda sermayedarların uyuşmayan çıkarları doğrultusunda insanları yok etmek için kullanılmıştı.

Bilimsel çalışmalar günümüzde daha çok üniversitelerde bilimi geliştirme yalanıyla ilerliyor. Burjuvazinin ucuz laboratuvarları olarak işleyen ODTÜ, YTÜ, İTÜ vb. başka bir çok üniversite, AR-GE çalışmaları ile sermayeye hizmet ediyor. Örneğin Türkiye’de en büyük Teknokent’e sahip olan ODTÜ’de bilimsel çalışmalar adı altında savaş teknolojisine büyük yatırımlar yapılıyor. Geçen günlerde de Kastamonu Üniversitesi Makine Mühendisliği öğrencileri tarafından ‘insansız kara aracı’ üretildi. Son dönemde tırmanan emperyalist savaşlarda kullanılması için gerçekleştirilen böylesi bir buluş, bilimin kime hizmet ettiğini gözler önüne seriyor. Nitekim savaş aygıtlarını geliştiren firma olan ASELSAN, üniversiteleri gezip seminerler düzenleyerek silahlanma teknolojisi üzerine çalışmalarını anlatabiliyor.

Bunlar üniversitelerle sermayenin arasındaki sıkı bağları gösteriyor. Sermaye, dönem dönem üretim süreçlerinde ortaya çıkan ihtiyaçlar doğrultusunda da bu türden bilimsel çalışmaları gündeme getirebiliyor (Nükleer enerji Müh., Kontrol Müh., Enerji Sistemleri Müh. vb.) Son iki yıldır İTÜ’de, Nükleer Enerji ve Enerji Sistemleri mühendisleri ile birlikte nükleer santrallerin üretimi doğrultusunda çalışmalar yapılıyor. Öte yandan bu türden faaliyetler aynı zamanda nükleer silahlar üretilerek savaş teknolojisini geliştirmek hedefini de taşıyor.

Son dönemde tırmandırılan kirli savaşla birlikte silah yapımı, TOMA yapımı vb. giderek yoğunlaştı. Geçen sene Ocak ayında on binlerce metal işçisi greve çıkarken, sırf TOMA üretimi durdu diye Milli Güvenlik gerekçe gösterilerek grevler yasaklandı.

Üretimin kimlere hizmet ettiğini, bilimin nasıl geliştiğini bu örneklerle görebiliyoruz. Bilim ve teknikteki gelişmeler silah sanayisiyle kopmaz bir bağ içerisindedir. Gençler, işçi ve emekçiler bilimi geliştirmek adı altında aslında birilerinin çıkarları ve kar hırsları uğruna kendilerini hedef alan araçları üretiyorlar.

Nasıl ki ASELSAN, Hacettepe’de öğrenciler tarafından protesto edildiyse, nasıl ki metal işçileri hakları ve gelecekleri için tek yürek olup üretimi durdurdularsa; bizler de okullarımızdan akarak işçi sınıfıyla omuz omuza hareket edip, kurulu düzeni yıkmak için mücadeleyi büyütmeliyiz. Ancak o zaman bilimin ve bilimsel gelişmelerin yararlılığını konuşabiliriz.

P. Sevra

 

 

 

 

 

Sincan Hapishanesi’nde keyfi yasaklar ve baskılar sürüyor

Sermaye devletinin, toplum genelinde tırmandırdığı baskı ve zorbalığın yansıdığı alanlardan biri de devrimci tutsakların boyun eğmeye zorlandığı hapishaneler oluyor.

Son dönemlerde hapishanelere yönelik artan baskılar yeni bir boyut kazandı. Geçtiğimiz senelerde yakalanan 24 MKP tutsağının davaları Ankara’da görüleceğinden, bulundukları illerden Sincan Cezaevi'ne getirildiler. Son dönemlerde dayatılan “hücrede en fazla 20 kitap ve 5 dergi bulundurma” uygulaması, son gelen MKP dava tutsakları üzerinden tebliğ edildi. MKP dava tutsakları bu tebliğ ile hücreye müdahale eden yönetime sloganlarla karşılık verdi.

Geçen hafta ise yönetim hücre aramalarında yine arşiv gazetelerini toplayıp (Kızıl Bayrak, Devrimci Halkın Günlüğü vb.) çöpe attı. Bu duruma hücrede bulunan MKP dava tutsakları ve TKİP dava tutsağı Onur Kara sloganlarla karşılık verdi. Bunun üzerine hücrede fiili müdahale gerçekleşti. TKİP dava tutsakları adına Onur Kara bu müdahalelerin kabul edilemez olduğunu ve bu uygulamalara devam edildiği taktirde gerekli cevabın verileceğini belirtti.

Hapishane yönetiminin bu keyfi uygulamasına karşı her gün saat 14.00’te MKP dava tutsakları ve TKİP dava tutsağı Onur Kara kapı dövme ve slogan atma eylemi başlattı.

 
§