3 Haziran 2016
Sayı: KB 2016/21

Gerici-boğucu kuşatmayı devrimci sınıf hareketiyle parçalayacağız!
ABD-Türkiye “gerilimi” ve Rojava
Yolsuzluk ve rüşvet: Kapitalist bataklığın “nimetleri”
Haziran Direnişi 3. yıldönümünde selamlandı
Dinsel gericiliğin ve şovenizmin panzehiri sınıf mücadelesidir!
"KESK’in" güvenlik…
“Taleplerimiz karşılanana kadar mücadeleye devam edeceğiz!”
İş mahkemeleri kanun tasarısı: Yargının piyasalaştırılması
Çukurova; işçilere sömürü, patronlara bereket!
AVON’da direniş sürüyor
15-16 Haziran büyük işçi direnişine dair - 1
Geleceğiz ve değişecek dünya!
Üniversitelerde artan faşist saldırılar üzerine
Ölüm getiren yol; “Bilim”
Metal işçisi kadınlar ve işçi eşleri direnişin kararlılığı ve enerjisiydi!
Hatice Yürekli Yoldaş’a...
Göçmen katliamı kitlesel boyutlar kazanıyor
Fransa’da grev büyüyor
İstanbul’da her yer rezidans ve AVM
Çorum’dan günümüze katleden devlettir, hesabını soracağız!
Ahmed Arif, Orhan Kemal, Nazım Hikmet…
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Yolsuzluk ve rüşvet: Kapitalist bataklığın “nimetleri”

 

İran’a yönelik ambargoyu delmek suçundan ABD’de tutuklu bulunan Rıza Sarraf soruşturması gündem olmaya devam ediyor. Basına yansıyan haberlerde Rıza Sarraf dosyasında Türkiye ile ilgili gelişmelerin 2 Haziran’daki kefalet talebinin görüşülmesiyle gündeme geleceği, asıl duruşmaların ise Eylül’ de gerçekleşeceği ifade ediliyor.

New York Başsavcısı Preet Bharara tarafından, Rıza Sarraf ‘ın kefaletle serbest bırakılması yönündeki talebinin reddedilmesi için hazırlanan dilekçede 17 Aralık iddianamesi delil gösterildi. Sarraf’ın Emine Erdoğan’ın kurduğu vakfa verdiği para da gösterilen kanıtlar arasında yer alıyor. Savcılığın yaptığı açıklamalarda, Sarraf’ın servetini yalnızca “yatlar ve evler almak için değil”, aynı zamanda “Türkiye’deki yolsuz politikacıları satın almak” için de kullandığı ifade edilirken, Sarraf’ın bildirdiğinin aksine yılda 720 bin doların çok çok üzerinde para kazandığı, Türkiye’de hapisten çıkmak için de rüşvet verdiği ileri sürülüyor. Bu şekilde dosyaya Sarraf ve üst düzey Türkiye yetkilileri -ki bunlar arasında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da bulunuyor- arasındaki bağlar girmiş oldu.

Öte yandan bin sayfayı bulması beklenen asıl iddianamede ise 91 Türk, 34 de başka ülke nüfusuna kayıtlı kişilerin bulunduğu, bu Türk isimlerin arasında eski bakanlar Zafer Çağlayan, Egemen Bağış, Muammer Güler ve Emine Erdoğan’ın vakfının da olduğu basına yansıdı. Bankacılıktan siyasete dek daha pek çok ismin iddianamede yer aldığı belirtiliyor. Sarraf davasından yansıyanlar, Erdoğan başta olmak üzere AKP gericiliği ile Sarraf arasındaki kirli işbirliğini ve yolsuzluk bataklığını bir kez daha gündeme getirmiş oldu.

17-25 Aralık yolsuzluk dosyalarının Türkiye’de nasıl hasıraltı edildiği ise biliniyor. Yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun kilit isimlerinden olan Rıza Sarraf ve onunla kirli ilişkileri tapelerle de sabitlenen AKP’li bakanlar, çok kolay bir şekilde işin içinden sıyrılmışlardı. Yolsuzluk ve rüşvete bulaştıkları ortaya çıkan bakanlar hakkındaki ‘Yüce Divan’ oylamasından AKP oylarıyla ‘ret’ kararı çıkarılmış, Rıza Sarraf’a ise ‘ihracat ödülü’ verilmişti. Bu ödülü Sarraf’a dönemin Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş ile Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci vermiş, ödül törenine Erdoğan da katılarak bir konuşma yapmıştı. Esasında bu, en başındakiyle birlikte AKP’nin ve toplamında yolsuzluk, rant ve yağma düzeninin tablosuydu. Bu tabloya Binali Yıldırım’ın başbakan olarak manidar icraatı olan “Yolsuzlukla Mücadele Kurulu”nun yer aldığı 2015/14 sayılı genelgeyi iptal etmesini ekleyebiliriz. Bu genelgeyle yolsuzluk ve rüşvet skandallarının ayyuka çıkmasının basıncıyla, göstermelik olduğu kuşku götürmez bir şekilde, “Türkiye’de Saydamlığın Artırılması ve Yolsuzlukla Mücadelenin Güçlendirilmesi Komisyonu” adıyla bir kurul oluşturulmuştu. Yeni genelgede bu kurul yok.

Erdoğan ve AKP’si, kapitalizmin bataklığında yeşeren yolsuzluk ve rüşvet gibi “nimetlerden” fazlasıyla faydalanmaktadır. Bu şekilde büyümekte, palazlanmaktadırlar. Tıpkı kendinden öncekiler gibi... Bu düzende hükümetler ve çevrelerindeki bürokratlar yolsuzluklar sayesinde hem sermaye sınıfının hem de kendi kasalarını doldurmakta, işçi ve emekçilerden elde edilen zenginlikleri ceplerine indirmektedirler. Sermaye düzeni gerçekliğinde başka türlüsü de olamaz zaten. İşçi ve emekçiler yolsuzluğun, hırsızlığın düzeni olan kapitalizme karşı örgütlenip mücadele etmedikçe bu bataklık kurumayacaktır.

 

 

 

 

Kürdistan’da yıkım...

 

Türk sermaye devletinin Kürt halkına yönelik kirli savaşı devam ederken, imhanın boyutları devletin sözcüleri tarafından bir kez daha gözler önüne serildi. Binalı Yıldırım başkanlığındaki 65. hükümetin ikinci Bakanlar Kurulu toplantısı ardından, Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş gazetecilere açıklamalarda bulunarak devletin Kürdistan’da sürdürdüğü kirli savaşın yarattığı yıkımı itiraf etti. Konuşmasında sokağa çıkma yasakları sırasında beş ilçede 6 bin 320 binanın zarar gördüğünü açıkladı.

Diyarbakır Sur, Şırnak’ın Silopi, Cizre, İdil ilçeleri ve Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde zarar gören 6 bin 320 binanın, daire ölçeğinde 11 bin birime karşılık geldiğini söyleyen Kurtulmuş, bu binaların yıkılması ve yeniden imarının maliyetinin de 855 milyon lira civarı olduğunu ifade etti.

Gever halkı yitirdiği canlarına ağlıyor

Öte yandan, Hakkari’nin Gever (Yüksekova) ilçesinde 80 günlük yasağın kısmen kaldırılmasının ardından binlerce aile ilçeye geri dönüş yaptı. Kentin girişinde geri dönüşlerden kaynaklı metrelerce araç kuyruğu oluşurken, devlet güçleri tarafından harabeye çevrilen ilçede top ve kurşun mermisinin değmediği ev neredeyse kalmamış. İlçedeki devlet ablukası sürerken, aylar sonra kente dönen Geverli kadınlar, kent direnişinde yaşamını yitiren gençler için ağıt yaktı.

DİHA’nın haberine göre, çatışma ve bombardımanın yoğun olduğu Cumhuriyet, Güngör, Dize, Orman, Eski Kışla ve Mezarlık mahallelerinin devlet güçleri tarafından tamamen yerle bir edildiği, evlerinin tamamının ise benzin dökülerek yakıldığı görüldü. Evlerine dönenler, yalnızca yakmakla kalmayıp aynı zamanda eşyalarının talan edildiğini belirtti.

Sokaklarda ırkçı yazılamalar

Daha önce Sûr, Cîzîr, Silopiya, Hezex (İdil) ve Farqîn’de (Silvan) kentleri harabeye çevirdikten sonra ırkçı yazılamalar yapan devlet güçlerinin Gever duvarlarına da benzer içerikli yazılamalar yaptığı görüldü. Kentte sağlam kalan ev ve iş yerlerinin duvarlarındaki, “Ne mutlu Türk’üm diyene” , “Ya öl ya sev”, “Dinsizler”, “Uzun adam izindeyiz” ve “Son leşinize kadar” şeklinde ırkçı ve hakaret içeren yazılar halk tarafından siliniyor.

Kent girişinde “güvenlik” noktası ve baskılar

Evlerine geri dönmek için yola çıkan binlerce kişi, ilçe merkezine 30 kilometre kala Yeniköprü Jandarma kontrol noktası, Şemzînan-Gever yolu üzerinde bulunan Harûnan Jandarma Karakolu ile ilçe merkezi girişinde kurulan polis noktasında durduruluyor. Bu nedenle, kilometrelerce araç kuyruğu oluşurken, GBT dayatmalarının yanı sıra fiziki arama baskısı da uygulanıyor.

Cizre’de “kamulaştırma” sonrası yıkım başladı

Türk sermaye devleti, çatışmaların durduğu bölgelerde de “kamulaştırma” kararının ardından yıkımlara başladı. Şırnak’ın Cizre İlçesi’nde bulunan Nur Mahallesi’nde kaymakamlık tarafından alınan “kamulaştırma” kararı çerçevesinde 1 Haziran sabahı yıkım ekipleri çalışmaya başladı. Akrep tipi zırhlı araçların korumasında mahalleye gelen 3 kepçe, Kolami Sokak’taki binaların yıkımına başladı.

Çok hasarlı olmayan binaların dahi yıkılması karşısında mahalle sakinleri tepkilerini gösterdi. Devletin ilçeyi başlarına yıktığını söyleyen mahalleliler, gidecek başka yerleri olmadığını belirterek “Evimizi başımıza da yıksalar çıkmayacağız” dediler.

 
§