3 Haziran 2016
Sayı: KB 2016/21

Gerici-boğucu kuşatmayı devrimci sınıf hareketiyle parçalayacağız!
ABD-Türkiye “gerilimi” ve Rojava
Yolsuzluk ve rüşvet: Kapitalist bataklığın “nimetleri”
Haziran Direnişi 3. yıldönümünde selamlandı
Dinsel gericiliğin ve şovenizmin panzehiri sınıf mücadelesidir!
"KESK’in" güvenlik…
“Taleplerimiz karşılanana kadar mücadeleye devam edeceğiz!”
İş mahkemeleri kanun tasarısı: Yargının piyasalaştırılması
Çukurova; işçilere sömürü, patronlara bereket!
AVON’da direniş sürüyor
15-16 Haziran büyük işçi direnişine dair - 1
Geleceğiz ve değişecek dünya!
Üniversitelerde artan faşist saldırılar üzerine
Ölüm getiren yol; “Bilim”
Metal işçisi kadınlar ve işçi eşleri direnişin kararlılığı ve enerjisiydi!
Hatice Yürekli Yoldaş’a...
Göçmen katliamı kitlesel boyutlar kazanıyor
Fransa’da grev büyüyor
İstanbul’da her yer rezidans ve AVM
Çorum’dan günümüze katleden devlettir, hesabını soracağız!
Ahmed Arif, Orhan Kemal, Nazım Hikmet…
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

ABD-Türkiye “gerilimi” ve Rojava

 

Washington’daki efendilerle Ankara’daki işbirlikçileri arasında bazı gerilimler yaşansa da, taraflar konumlarının farkında olduklarını her fırsatta dile getiriyorlar. Konumları gereği ne Ankara’dakiler ABD’ye rest çekebilir ne Washington’dakiler NATO’nun ikinci büyük ordusunu besleyen Türkiye’den vazgeçebilirler. Hal böyleyken Kürt sorununun çözümü, Rojava’da etkin olan PYD ile ilişkiler, IŞİD’i desteklemenin biçimi gibi konularda taraflar arasında bazı görüş ayrılıklarının olduğu da bir geçek.

Verili koşullarda ABD-Türkiye ilişkilerindeki pürüzler Rojava’nın statüsü ve PYD’nin konumu noktasında yoğunlaşıyor. Zaten taraflar adına yapılan açıklamalar da bunu teyit ediyor. Suriye’ye karşı yürütülen yıkıcı savaşın sorumluları olanlar için önemli olan gerici sefil çıkarlarıdır. AKP iktidarının icra ettiği ırkçı-inkârcı politika PYD’ye, diğer bir ifadeyle köleliği reddeden Kürt halkına düşmanlığı esas alırken, ABD emperyalizminin çıkarları ise, şimdilik PYD’yi desteklemeyi gerektiriyor.

Türk devletinin cihatçı teröre dayalı hesaplarının çöküşü

Suriye politikasını cihatçı teröre dayanarak icra etmeye çalışan dinci gerici AKP iktidarının Esad yönetimini yıkma hesapları fiyaskoyla sonuçlandı. Emevi Camisi'nde namaz kılma hayalleri çökünce, Rojava’da PYD önderliğinde oluşan özerk yönetimi yıkmak için harekete geçen Türk devleti IŞİD, El Nusra gibi cihatçıları Kürt halkının üzerine saldı. “Kobani düştü düşecek” diye zil takıp oynayan dinci gerici şefler, Kürt halkının bu varlık/yokluk savaşını kazanmasıyla bir kez daha hüsrana uğradılar. IŞİD’le “iyi komşuluk” ilişkileri kuran devlet, PYD’ye ve Rojava’da yaşayan halklara düşmanlığı ise derinleştirdi.

Halk Savunma Birlikleri’nin (YPG) Kobanê zaferi Ankara’daki dinci-ırkçılarda adeta travma yarattı. PYD/YPG kontrolündeki Kobanê kantonunu Afrin’den ayıran Azez-Cerablus hattını “kırmızı çizgi” ilan eden Türk devleti, uzun süre bu bölgeyi kontrol eden IŞİD’e kalkan oldu. Her fırsatta, YPG’nin Fırat’ın batısına girişini savaş gerekçesi sayacaklarını söyleyen AKP şefleri, cihatçıları Kürt halkının üzerine saldırtmaya devam ettiler.

İçeride Kürt halkına karşı kirli/yıkıcı bir savaş icra eden Türk devleti, YPG’nin Azez-Cerablus hattına girişini ne pahasına olursa olsun engellemeye çalışırken, PYD’ye destek veren ABD’nin bu bölgenin IŞİD’den temizlenmesine onay verebileceğini fark edince, son kozları olan cihatçı tetikçilerini sahaya sürdüler. Azez-Cerablus hattını ele geçirmek için IŞİD’e saldıran cihatçılar, ilk günlerde bazı başarılar elde etseler de kısa sürede hezimete uğradılar. Azez-Cerablus hattını kontrol etme hevesi kursaklarında kalınca, dinci iktidar bir kez daha Washington’daki efendilerine koştu.

Son gelişmeler, ABD’nin YPG öncülüğündeki Demokratik Suriye Güçleri’ne (QSD) Fırat’ın batısına geçme izni verme eğilimini güçlendirdi. Yeni bir kabusa uyanan dinci iktidarın şefleri, kameralar önünde ABD’yi “sert” ifadelerle eleştirirken, perde arkasında ise “Azez-Cerablus hattına SDG girmesin, gelin birlikte IŞİD’den kurtaralım” diye yalvarmaya başladılar.

Son gelişmeler, cihatçı teröre endekslenen Türk devletinin kirli hesaplarının bir kez daha çöktüğünü teyit ediyor. Komşu halklara karşı cihatçı terörü kullanan bu iktidar, içeride ise, “üniformalı cihatçılar”ı emekçilerle Kürt halkının üzerine salmaya devam ediyor.

ABD Kürtlerle ittifak mı kurdu?

ABD ile işbirlikçileri tarafından yaratılıp kullanılan cihatçı terör, görünürde artık herkesin hedefindedir. ABD dahil, söylemde herkes IŞİD’in ortadan kaldırılmasını istiyor. Bu böyle olsaydı eğer IŞİD diye bir şey şimdiye kadar kalmazdı. ABD’nin IŞİD karşıtlığı hem sınırlı hem belli hesaplara dayanıyor. IŞİD’e karşı savaş bahanesiyle Suriye’ye giren ABD, aynı bahaneyle PYD ile işbirliğine girişti. IŞİD’e karşı etkili bir savaş yürüten SDG, ABD desteğinden memnun görünüyor. IŞİD gibi bir vahşiler ordusuna karşı savaşmanın zorluğu ve bu güçlerin anti-emperyalist perspektiften yoksun oluşu ABD ile işbirliğini kaçınılmaz kıldı.

Bu işbirliği, Türkiye ile gerilim pahasına ABD’nin Kürtlerle ittifak kurduğu anlamına mı geliyor? ABD’nin Rojava’da izlediği politikadan dolayı rahatsız olan dinci-ırkçılar olayı böyle yansıtıyorlar. Nitekim AKP şefinden medyadaki tetikçilerine kadar ABD için kendilerinden daha sadık daha aktif bir işbirlikçi olamayacağını tekrarlayıp duruyorlar. “PYD’yi bırak, biz sana yeteriz” mesajı veren dinci-ırkçıların bu çırpınışları ABD karşıtlığından değil Kürt halkına düşmanlıktan kaynaklanıyor. Sadık uşaklık konusunda haklı olsalar da ABD Suriye’de iç dayanak olabileceğini var saydığı PYD ile işbirliğini sürdürüyor.

ABD IŞİD’e karşı etkili bir direniş sergileyen YPG’ye belli bir destek sağlıyor. Ancak bu destek ne bir ABD-Kürt ittifakı olduğu anlamına geliyor ne Kürt halkı ve Rojava’nın diğer halklarının yaşadıkları sorunların çözümüyle bir ilgisi var. ABD, YPG/SDG güçlerini “Suriye politikasında kullanılacak bir koz” olarak gördüğü için destek veriyor. Savaş devam ederken kısmen avantajlar sağlayan bu “destek”, koşullar değiştiğinde felaketlere de yol açabilir. Ortadoğu’daki kanlı yıkımın baş sorumlusu olan bir emperyalist güçten medet ummak, ezilen halkların düşebileceği en büyük yanılsamalardan biridir. Rojava’da PYD’ye destek veren ABD, Türk devletinin Kürt halkına karşı devam eden yıkıcı/kirli savaşına da yeşil ışık yakmıştır. Yani ne bir ABD-Kürt ittifakından söz edilebilir ne Kürt halkının sorunları ABD’nin umurunda…

Halkların özgür geleceği emperyalizme karşı mücadele ile kurulabilir

Irak, Suriye, Yemen gibi bölge ülkelerini yakıp yıkan savaşları başlatan, emperyalistlerle bölgedeki işbirlikçi rejimlerdir. Bu savaşlara bağlı olarak yaratılan cihatçı terörü (IŞİD, El Nusra ve türevleri) bölge halklarının başına bela eden de bu güçlerdir. 80 ülkeden devşirdikleri cihatçı tetikçileri Suriye’de toplayan bu güçler güya şimdi teröre karşı savaşıyorlar. Savaşın Rojava’ya taşınması da bu kapsamda gerçekleşmiştir, dolayısıyla sorumluluğu aynı güçlere aittir.

ABD işbirlikçisi Türkiye, Suudi Arabistan, Katar güdümündeki cihatçılar saldırıya geçene kadar Rojava Suriye’deki savaşın dışındaydı. Bazı yerel çatışmalar yaşansa da bunlar durumu değiştirmedi. Yani savaşı Rojava’ya taşıyan bizzat ABD’nin bölgedeki en sadık işbirlikçileridir. Hal böyleyken, Rojava’da “kurtarıcı” havalarına giren ABD emperyalizmi, PYD/YPG’ye destek vermeye başladı. Türk devleti sıkıştırırken IŞİD saldırılarının basıncına da maruz kalan PYD ile müttefikleri ABD desteğinden memnun görünüyorlar.

ABD’nin desteği geçici bir süreliğine rahatlama sağlayabilir, ancak bu emperyalist gücün elinin değdiği hiçbir yer yıkım ve kıyımlardan kurtulamamıştır. Kürt halkı dahil ezilen halkların özgür geleceği kurabilmeleri ancak emperyalizme, siyonizme ve gericiliğe karşı birleşik, devrimci bir direnişle mümkün olacaktır.

 
§