18 Mart 2016
Sayı: KB 2016/11

Ya barbarlık içinde çöküş, ya sosyalizm!
Halkların birleşik devrimci direnişini büyütelim!
Kürt halkıyla dayanışmayı güçlendirelim!
Ellerimize geçen yeryüzü nimetlerini toplayabilmek için, zihinlerimize pranga vuruluyor
“Yeni Türkiye”, “yeni anayasa” ve çürümüş eski düzen!
Anayasa tartışmaları...
Kamuda çalışanlara kadro “müjdesi” yalanı çöktü!
Kölelik yasası “işsizliğe çözüm olacak” yalanı
Tekstil Grup TİS süreci ve İnci Plastik işçilerinin tutumu üzerine
İşçiler neden suskun?
Partinin sınıf çalışması, deneyimler ve sorunlar
Paris Komünü 145 yaşında
Suriye’de “kırmızı çizgiler”
Fransa’da 9 Mart grevi, Avrupa’da büyüyen sınıf ve kitle hareketleri
DGB ve DLB mücadele çağrılarını sürdürüyor
Beyazıt’ta katliamlar lanetlendi
Gazi Katliamı 21. yılında lanetlendi
2016 8 Mart’ı: Baskı ve yasaklara karşı direniş!
EKİM 300. sayıda!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ya barbarlık içinde çöküş,
ya sosyalizm!

 

Dünyamız, kapitalist sistemin yol açtığı çok yönlü yıkımlarla her geçen gün büyük bir cehenneme dönüyor. Emperyalist savaş ve saldırganlık milyonlarca insanın yaşamını tehdit ederken; kapitalist sömürü politikaları nedeniyle açlık ve yoksulluk derinleşiyor, tekellerin kârı uğruna çevrenin ve doğanın talan edilmesi geri dönüşü olmayan sonunçlar yaratıyor.

Bütün bu sorun alanları yeni tarihsel dönemin, krizler, bunalımlar ve devrimler döneminin olguları olarak öne çıkıyor. İnsanlık bir kez daha kaçınılmaz olarak “ya barbarlık içerisinde çöküş, ya sosyalizm” ikilemi ile karşı karşıya geliyor.

Savaş ve saldırganlık boyutlanıyor

Emperyalist sistem, içerisinde debelendiği kriz ve bunalımdan çıkış arayışı içerisinde, bir kez daha savaş politikasına sarılmış bulunuyor. ‘90'ların başında Körfez Savaşı ile yeni bir dönemin kapılarını aralayan emperyalist güçler, 2000'li yıllar boyunca başta Ortadoğu olmak üzere, Balkanlar'dan Kafkasya'ya kadar dünyanın bir dizi bölgesini hegemonya savaşlarının arenası haline getirdi. Bu aynı dönem içerisinde kriz dinamiklerinin bir nebze yatışması şöyle dursun, emperyalist güçler arasında egemenlik kavgası çok daha kızıştı. Gelinen süreçte ise ABD-Rusya örneğinde olduğu gibi emperyalist devletlerin daha doğrudan karşı karşıya geldiği bir tablo söz konusu.

İnsanlık bu türden gelişmelerin yaratcağı ağır sonuçları iki büyük emperyalist savaş üzerinden biliyor. İnsanlık tarihinin yarattığı birikimlerin tahrip edilmesinden kitle katlimalarına uzanan bu devasa fatura bir kez daha dünya halkarına dayatılıyor.

Emperyalist savaş alanı genişliyor

Hitler faşizminin Avrupa ve SSCB halklarına yaşattığı vahşet ile ABD emperyalizminin Hiroşima ve Nagazaki'ye attığı atom bombaları, ikinci emperyalist paylaşım savaşının yarattığı yıkım tablosunun en belirgin yüzü olmuştu. İzleri on yıllarca silinmeyecek olan bu saldırılar, emperyalizmin kirli yüzünü tüm çıplaklığı ile gözler önüne sermişti. Tabi barbarlığını da.

Bugün bir kez daha emperyalist savaş ve saldırı politikalarının hedefi haline gelen bir dizi ülke halkı, emperyalist sitemin barbarca yöntemlerine maruz kalıyor. İnsanlık Afganistan'da, Irak'ta, Libya'da olduğu gibi emperyalist devletlerin bizzat yer aldığı savaşlara, onların icadı olan IŞİD ve benzeri çetelerin gerçekleştirdiği kitle katliamlarına tanıklık ediyor. Dahası, emperyalist savaşın alanı her geçen gün genişlerken sadece Ortadoğu halkları değil; bizzat emperyalistlerin ve işbirlikçileri devletlerin halkları da savaşın acımasız yüzü ile karşı karşıya geliyor. Savaş politikalarının bir sonucu olarak Fransız emperyalizminin kalbinde, Paris'te olduğu gibi daha bir dizi metropolde bombalar patlıyor, kitlesel katliamlar yaşanıyor.

Ankara, İstanbul, Diyarbakır patlamaları...

Emperyalist-kapitalist sisteme bağımlı olan Türk sermaye düzeni, dünyada yaşanan bu gelişmelerin dolaysız olarak parçası ve tarafı durumunda. Dahası, emperyalist dünyanın çelişkilerinin ve krizlerinin düğümlendiği bir coğrafyanın göbeğinde yer alıyor.

ABD emperyalizmi ile çok yönlü bağımlılık ilişkisi bulunan sermaye düzeni, bölgesel ve dünya ölçeğinde giderek kızışan savaş ve saldırganlık sürecinin dolaysız bir bileşeni olarak hareket ediyor. Bizzat emperyalizmin hizmetinde hayata geçirdiği politikalar nedeni ile bütün bir Türkiye toplumunu her geçen gün savaş bataklığının içerisine doğru sürüklüyor.

İşte son bir yıl içerisinde Diyarbakır, Ankara ve İstanbul gibi metropol kentler de dahil olmak üzere, bir dizi yerde patlayan bombalar ve ortaya çıkan katliam görüntüleri, Türk sermaye düzeninin kirli savaş politikalarının dolaysız bir sonucu olarak yaşanıyor.

Ya barbarlık içinde çöküş ya sosyalizm!

Tüm bu gelişmeler gösteriyor ki; emperyalist-kapitalist sistemin yıkıcı politikaları eğer devrimci sınıf mücadeleleri ile dizginlenemez ve devrimler ile insanlığa yeni bir çıkış yolu aralanmaz ise; dünyamızı çok daha büyük felaketler bekliyor. Keza, içerisinden geçmekte olduğumuz dönem bu tehlikenin tüm sinyallerini tartışmasız bir biçimde ortaya koyuyor.

Verili tarihsel koşulların ortaya çıkardığı ağır sorunlar yumağı, Rosa Luxemburg’un bundan 97 yıl önce yaptığı çağırıya bir kez daha kulak kabartmayı zorunlu kılıyor; “Ya barbarlık, ya sosyalizm!”

 
§