18 Mart 2016
Sayı: KB 2016/11

Ya barbarlık içinde çöküş, ya sosyalizm!
Halkların birleşik devrimci direnişini büyütelim!
Kürt halkıyla dayanışmayı güçlendirelim!
Ellerimize geçen yeryüzü nimetlerini toplayabilmek için, zihinlerimize pranga vuruluyor
“Yeni Türkiye”, “yeni anayasa” ve çürümüş eski düzen!
Anayasa tartışmaları...
Kamuda çalışanlara kadro “müjdesi” yalanı çöktü!
Kölelik yasası “işsizliğe çözüm olacak” yalanı
Tekstil Grup TİS süreci ve İnci Plastik işçilerinin tutumu üzerine
İşçiler neden suskun?
Partinin sınıf çalışması, deneyimler ve sorunlar
Paris Komünü 145 yaşında
Suriye’de “kırmızı çizgiler”
Fransa’da 9 Mart grevi, Avrupa’da büyüyen sınıf ve kitle hareketleri
DGB ve DLB mücadele çağrılarını sürdürüyor
Beyazıt’ta katliamlar lanetlendi
Gazi Katliamı 21. yılında lanetlendi
2016 8 Mart’ı: Baskı ve yasaklara karşı direniş!
EKİM 300. sayıda!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Fransa’da 9 Mart grevi, Avrupa’da büyüyen sınıf ve kitle hareketleri

 

Yeni bir yılın üçüncü ayında Fransa yeni ve etkili bir eylem dalgasına sahne oldu. Fransız işçileri ve ögrencileri uluslararası sermayenin her ülkede "Reform" ve "Yeniden yapılanma" adı altında uygulamaya soktuğu genel saldırı karşısında 9 Mart’ta bir kez daha sokaklara aktı.

Yeni bir “çalışma yasası” ile gündeme gelen kölelik saldırısıyla iş güvencesinin ortadan kaldırılması, haftalık 35 saatlik çalışma süresinin yükseltilmesi planlanıyor ve işten çıkarmaları engelleyen yasanın hafifletilmesi öngörülüyor. Yanı sıra çocuk doğumlarında ve yakınlarının ölümlerinde kullanılan izinlerin kaldırılması, meslek öğrencilerini günde 10, haftada 40 saat çalıştırmak ve “yeniden yapılanma” adı altında toplu işçi kıyımına gidip işçi kiralama bürolarından işçi almak gibi başka değişiklikler de içeriyor Fransa burjuvazisinin dayattığı bu kölelik yasasına karşı Fransa'nın 150 merkezinde 100 bini Paris'te olmak üzere sendikaların bildirdiğine göre 500 bin civarında işçi ve ögrenci ülke çapında grev ve boykota çıktı.

Fransız sermayesinin işçi ve emekçileri kapsayan her saldırısı hemen her zaman buna benzer direnişlerle karşılandı. Önceki yıllarda milyonları kapsayan genel ve sektörel grevler bir yana bırakılırsa; 2015’in son aylarında da Fransa, havayolu işçilerinin öfkeli direnişine tanık olunmuştu. 300’ü pilot 2900 işçinin işten çıkarılacağı bir “kemer sıkma” paketi açıklayan uluslararası havayolu tekeli, öfkeli işçilerin direnişiyle karşılaşmıştı. İşçiler fiilen iş bırakmış, demir parmaklıklı kapıları yıkarak toplantıyı basmış, Air France’ın yönetim kurulu başkanı ve insan kaynakları direktörünü, koruma duvarını da aşarak linç etmeye çalışmışlardı.

Yakın zamanın başka bir direnişi ise 13 Kasım’da Paris’te yaşanan IŞİD saldırıları sonrası uygulamaya konan olağanüstü hal yasasına karşı gündeme gelmişti. “Toplumun güvenliği” ve “Teröre karşı mücadele” gerekçesiyle polis rejimine geçişin ve siyasal özgürlükleri budamanın saldırısı olan olağanüstü hal yasasına karşı “Olağan Üstü Hal Durdurulsun Vatandaşlık Yasalarına Dokunma” şiarıyla Paris, Marseille, Lyon, Toulouse, Strasbourg, Bordeaux, başta olmak üzere bir çok şehirde binlerce kişinin katıldığı eylemler düzenlenmişti.

Sınıfa yönelik sosyal saldırılar ve sosyal fırtınalar

Emperyalist burjuvazi on yıllar önce kendi işçi sınıfının sosyal kazanımlarına karşı çok yönlü bir saldırı başlattı ve böylece “Refahın kalesi” Batı Avrupa’da “refah devleti” çoktan tarih olmuş oldu. Zorlu mücadelelerle kazanılmış sosyal haklar bugün bütün ülkelerde sistematik bir saldırıyla budanıyor. Devasa zenginliklerin biriktiği Avrupa'da bile burjuvazi kendi işçisine ve emekçisine iş, ekmek ve konut vermekten acizdir. Bir taraftan sonu gelmeyen saldırı paketleriye sosyal hakları peşpeşe gasp eden, öte yandan da milyonları yoksulluğun, işsizliğin ve geleceksizliğin karanlığına sürükleyen bir sistem, kaçınılmaz olarak sosyal patlamalarla yüzyüze kalacaktı. Nitekim bugün olan da tamı tamına budur.

Dünya kapitalizmini soluksuz bırakan yapısal krizin tüm faturası köklü tedbirlerle on yıllardan beridir işçi sınıfı ve emekçilere ödetiliyor. Avrupa işçi sınıfı sosyal yıkım ve kemer sıkma politikalarına, reform paketlerine, yeni iş yasalarına, emeklilik yaşının yükseltilmesine, toplu tensikatlara, taşeronlaşmaya ve daha bir dizi yıkım saldırılarına karşı genel grevler, grevler, işgal ve blokaj eylemleri ve geniş çaplı militan kitle gösterileri biçiminde mücadele bayrağı açıp harekete geçiyor. Sınıfsal ve toplumsal çelişkilerin sertleşmesi ve saldırıların pervasızlaşması işçi sınıfı ve kitle hareketlerinin gelişip güçlenmesinin önünü açıyor. Son bir kaç yıl üzerinden alındığında bile Yunanistan, İtalya, Fransa, İspanya, Portekiz, Belçika, Almanya, İngiltere, Polonya, Norveç vb. ülkeler genel ve sektörel grevlerin yanı sıra kitle eylemleriyle sarsıldı.

İspanya’da kemer sıkma politikalarına isyan bayrağı çekildi. İtalya’da hükümetin tasarruf önlemlerine karşı protestolar yükseldi. Belçikalı işçi ve emekçiler ülke tarihinin en büyük genel grevini gerçekleştirdi. İngiltere’de gerçekleşen birçok gösterinin yanı sıra doktorlar 40 yıl sonra ilk kez greve çıktı. Mesai saatlerindeki düzenlemeleri protesto etmek isteyen 45 bin asistan doktorun grevi halkın yüzde 86’sının desteğini aldı. Gerçekleşen sayısız kitle gösterileri buna ayrıca eklenmeli.

Almanya 2015 yılında farklı iş kollarında genellikle ücret zamları için gerçekleşen grevlere sahne oldu. İnternet alışveriş devi Amazon ve metal sektörü ile birlikte Alman Hava Yolları Lufthansa ve Posta İdaresi’nin banka bölümünde grevler gerçekleşti. Sosyal hizmetler ve eğitim hizmetlerinde, demiryollarında, postanelerde çalışan işçi ve emekçiler de haftalarca süren kitlesel grevlere gittiler. Grevler yaygınlığı ve kitleselliği ile tüm ülkeye yayıldı.

Polonya’da binlerce madenci greve çıktı. Yüz binlerce işçi hükümetin kesinti planına ve reform adı altında sunulan emeklilik yaşını yükselten yasaya karşı Polonya’nın başkenti Varşova’ya yürüdü. Norveç’te 1,5 milyon civarında işçi ve emekçi iş yasalarında yapılması planlanan değişikliklerin parlamentodan geri çekilmesi talebiyle genel greve gitti. Hollanda metal sektörü grevlere sahne oldu. Sınırlı olarak sıraladığımız bu eylemler dalgasının hemen hepsinin son iki yıl üzerinden örneklendiğini ve bu geniş çaplı sınıf-kitle hareketlerinin Avrupa’da son yılların artık en olağan görüntüleri haline gelmiş bulunduğunu belirtmek gerekiyor.

Avrupa kıtasının bütün ülkelerinde işçi sınıfının yıldan yıla gelişen ve büyüyen, yüz binleri ve zaman zaman milyonları kapsayan genel grev, grev ve protesto eylemlerinin gösterdiği en önemli sonuçlardan biri de işçi sınıfı hakkında ileri sürülen gerici burjuva propagandaya büyük bir darbe indirilmiş olmasıdır. Avrupa kıtasındaki eylem dalgası, işçi sınıfının büyük mücadele gücünü ve kapesitesini, öteki emekçi sınıfları ve gençliği ardında sürükleme yeteneğini bir kez daha gösterdi.

Bu gelişmeleri tamamlayan bir başka olgu ise şudur: Kapitalist krizin Avrupa metrepollerinde yarattığı ve sürekli olarak büyüttüğü işsizliğin, yoksulluğun, konutsuzluğun yaygınlaşmasına yabancı düşmanlığının, ırkçılığın, militarizmin ve neo-faşist akımların güçlenmesinin eşlik ettiğini biliyoruz. Sayısız sosyal sorunları ve şeriatçı terör eylemlerini yabancı düşmanlığı üzerinden istismar eden Avrupa burjuvazisi “Toplumun güvenliği” ve “Teröre karşı mücadele” adı altında “Uygar, medeni ve demokrasinin beşiği olan Avrupa”da polis rejimlerini güçlendiriyor, siyasal özgürlükleri gasp ediyor, peroyodik olarak çıkarılan yabancılar yasasıyla ırkçı ve neo-faşist hareketlerin yolunu düzlüyor. Tam da bu yolla sorunların gerçek kaynağı olan sermaye iktidarının aklanması ve işçi sınıfının şoven, milliyetçi duygu ve düşüncelerle atomize edilmesi hedefleniyor. Politikleşmiş bir sınıf ve kitle mücadelesinin yükselmesi bunu engellemenin ve geriletmenin biricik yoludur.

 
§