19 Şubat 2016
Sayı: KB 2016/07

Savaş kundakçılarına geçit verme!
Suriye politikasının iflası ve maceracı çıkış arayışları
Türkiye ve Suudi Arabistan...
AKP’den polise rüşvet, emekçiye sefalet!
Patronlardan AKP’ye “asli görev” hatırlatması!
Metal fabrikalarında ek zam talepleri yükseliyor
İşçi sınıfı eskiyi yıkarken "yeni"yi elleriyle inşa ediyor!
Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!
“Sorunsuz” sendikacılık
DİSK 15. Genel Kurulu
Sınıf çalışmasının sorunları
19. yüzyıl Britanyası ve Kibritçi Kızlar Grevi
Emeğin özgürlüğü için Kadın İşçi Kurultayı’na yürüyoruz!
8 Mart’ta alanlara
Mücadelede biz de VARIZ!
Asalak bir burjuvanın ardından...
Meslek liseleri devrim meselesidir!
Katliamlar sürüyor
Sesimizi boğmaya gücünüz yetmez..
Bu doyumsuz dünyada soluğu hiç tükenmeyenlere
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Asalak bir burjuvanın ardından...

Azgın sömürü üzerine kurulu bir saltanat!

 

Sermaye iktidarının işçi sınıfına, emekçilere, Kürt halkı başta olmak üzere Ortadoğu halklarına dönük saldırganlığını dizginlerinden boşalttığı bir süreçte Koç Holding’in yönetim kurulu başkanı Mustafa Koç kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. Ardından ortaya çıkan tablo oldukça ilginçti. TÜSİAD burjuvazisinin amiral gemisi Koç Holding’in yıldızı parlak patronunun arkasından çok değişik kesimler adeta gözyaşı dökme yarışına giriştiler.

Bugün milyonlarca işçi ve emekçinin, Kürt halkının yaşadığı büyük acıların, sefaletin, yoksulluğun, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel alanlarda yaşanan yıkımın gerisinde Türkiye’nin kapitalist düzeni vardır. Bundan dolayıdır ki, Türkiye kapitalizmi içindeki konumu ile Koç Holding ve onun başarı öyküsü, emeği köleleştirilmiş milyonların vahşi sömürüsünün öyküsüdür aynı zamanda.

Türkiye’nin 10 büyük sanayi kuruluşundan 5’i Koç Holding’e aittir. Ve dünyanın en büyük tekellerinin yer aldığı Fortune Global 500 listesinde Türk tekellerinden yalnızca Koç Holding yer almaktadır. Böylesi bir tabloda sermaye düzeninin temsilcilerinin Mustafa Koç’un ölümü ardından kopardığı gürültü elbette şaşırtıcı değildir.

Gelinen yerde çürümüş ve kokuşmuş bulunan burjuva düzen, Koçlar’ın düzeni, emperyalizm ile işbirliği içerisinde palazlanarak, baskı ve zor üzerine kurdukları, azgın bir artı değer sömürüsü üzerinden saltanat sürdükleri bir düzendir. Ordusu, polisi, kontrgerillası, açık-gizli dinci-faşist tüm organizasyonlarıyla yıllardır bu topraklarda estirilen terör, işçi sınıfının ayağa kalkmasına engel olmak için uygulanan her türlü yol ve yöntem onların düzenini ayakta tutmak içindir. Yalanla, aldatmacayla, yeri geldiğinde katliamlarla, baskı, terör ve zor aygıtları ile emekçi kitleler kontrol altında tutulmakta, böylece sermayenin kölesi haline getirilmeye çalışılmaktadır.

Asalak bir burjuvanın, sanattan spora, kadın sorununda cinsiyet eşitliği üzerine ikiyüzlü kampanyalardan çocukları okutma projelerine attığı imzalar, milyonların azgın sömürüsü üzerine kurduğu saltanatının gerçek yüzünü gizlemek içindir. “Modern” bir burjuva olarak parlatılan Mustafa Koç’un bir ABD projesi olan “ılımlı İslam”la da temelde bir sorunu olmamıştır. Kendi ürünleri olan 12 Eylül faşizmi ile dinsel gericilik devrime karşı bir dalga kıran olarak devreye sokulmuş, bugünkü AKP iktidarının zemini düzlenmiştir.

AKP iktidarı dönemi karlarını katladıkları bir dönem olmuştur. 2002’de Koç Holding’in aktif sermayesi 670 milyon lira iken, 2015 yılında 73.4 milyar liraya ulaşmıştır. Net karı ise 34 milyon liradan 2.2 milyara yükselmiştir. Bu büyüme oranları, tüm toplumsal yaşamın Ortaçağ karanlığında boğulması, sosyal mücadelelerin bastırılması, polis devleti uygulamaları ile devrimci-ilerici güçlerin hedef alınması vb. sayesinde elde edilmiştir. Koç Holding’in cirosu bugün Türkiye milli gelirinin %9’una yaklaşmıştır. Tüpraş, Ford Otosan, Arçelik, Tofaş, Türk Traktör, Aygaz şirketleri ile Türkiye ekonomisinin “koçbaşı” durumundadır. Koç Holding'in AKP’nin 13 yıllık iktidarı süresince servetine servet katmasında, AKP iktidarının ekonomik-sosyal-kültürel yıkımı dizginsizce uygulamasının rolü tartışmasızdır.

Bugün cihatçı çeteler ülkenin dört bir yanında kol geziyor, katliam makineleri olarak kullanılıyor, Ortadoğu’da halkların üzerine ölüm kusuyorlarsa, bunun sorumluları da aynı zamanda bu düzenin temel bir taşı olan Koçlar’dır. Cinsiyet eşitliğine ilişkin kampanyaları ise orta oyunundan başka bir şey değildir.

Mustafa Koç da, dedesi Vehbi Koç ve babası Rahmi Koç’un ardılı olarak, burjuva iktidarın dümenine hangi düzen partisi oturursa otursun, sermayenin programının uygulanmasını esas almış, emeği sınırsızca sömürerek sermayesini büyütmenin yoluna bakmıştır. Bunun için dinci-gerici partinin attığı pek çok adıma göz yummuş, sermaye düzeninin uzun vadeli çıkarlarını tehdit eden AKP’yi limitlerin içine çekmeye çalışmış, başka bir alternatif yaratamadığı oranda da “istikrar” için dinci-gerici iktidarı sorun etmemiştir.

Haziran Direnişi’ne kendi gerici çıkarları uğruna rengini vermeye çalışan Koç, TÜSİAD’ın öne çıkan öznesi olarak AKP tarafından hedef alınmış olsa da, şirketleri mali denetimden geçirilerek yıpratılmaya çalışılıyor gibi görünse de, sonuçta devasa sermaye birikiminin gücüne ve uluslarası sermaye ile işbirliğine dayanarak, gemisini yürütmeyi, kârlarına kâr eklemeyi sürdürmüştür.

Sermaye düzeninin temel lokomotifi olan Koç Holding’in “modern” maskesinin ardında açık bir kölelik düzeni hüküm sürmektedir. Koç Holding demek Türk tekelci burjuvazisi demektir. Vehbi Koç’un ticaret yaparak 1920’li yıllarda adımlarını attığı, ‘63’te holding haline getirdiği tekelci sermaye grubu, tüm sınıf düşmanı politikaların örgütleyicisi olmuştur. Sınıfın ‘40’lı yıllarda yoğun emek sömürüsüne karşı büyüyen tepkisinin ifadesi olan sendika-grev hakkı mücadelesi sömürücü zorbaları da harekete geçirmiştir. 1959’da kurulan MESS’in öncüsü Koç’tur. 12 Mart faşist darbesinden birkaç hafta sonra da, sosyal mücadelelere karşı tek vücut hareket edebilmek için TÜSİAD kurulmuştur.

Metal Fırtınası’nda MESS eliyle işçilerinin insanca bir yaşam ve ücret talebini boğmaya çalışan Mustafa Koç da dedesi Vehbi Koç’un izinden gitmiştir.

1977-78 ve ‘80 grevleri, Koç başta olmak üzere metal patronlarının çıkarlarını sarsmış, işçi sınıfı ile burjuvazi arasındaki kavgayı şiddetlendirmiştir. 12 Eylül faşist darbesi ‘80 grevleri sürerken gerçekleşmiştir. Vehbi Koç 12 Eylül’den üç hafta sonra yazdığı mektupta “Nelere dikkat edilmeli” başlığı ile Kenan Evren’e direktiflerini vermiştir. “Anarşistlerin cezalarının verilmesi”, “işçi-işveren ilişkisinin yeniden gözden geçirilmesi”, “sendikaların geçmişte yaptığı aşırı hareketlerin göz önünde tutulması” öne çıkan başlıklardır.

O günden bugüne sermaye uşakları 12 Eylül düzenini sadakatle sürdürerek bu uyarıların gereklerini yerine getirmişlerdir. İşte Mustafa Koç’un “modern burjuva” maskesinin arkasındaki sınıf gerçekliği budur.

Evrim Erdoğdu
TKİP dava tutsağı

 
§