29 Ocak 2016
Sayı: KB 2016/04

Efendiler uşaklara ayar çekti!
O “masa” hiç olmadı ki!
HDP 2. Kongresi’nde ‘yerel yönetim’ vurgusu
Yine kin kustu
“Zam yoksa üretim de yok!”
Öyleyse MESS’i yeneceğiz, başka yolu yok!
TOMİS Genel Kurulu başarıyla toplandı!
“Ücret sorunu” ebedi mi?
Bir fabrika deneyimi: Ben varım ama...
Devrimci sınıf sendikacılığı mücadelesinde artık daha güçlüyüz!
“Deneyimlerden öğrenerek örgütlenmenin önündeki engelleri aşmalıyız!”
Mücadele tarihinde kadının yeri
“Bizim sesimizi duyurun artık, burada çok büyük bir katliam var!”
Akademisyenlere destekler sürüyor
Hedefte geleceğimiz ve özgürlüğümüz var!
DLB’den liseli buluşmaları
“Sanatsever” Borusan’ın sanatçı işçiyi işten atması üzerine
Çin Ortadoğu’da etki alanını genişletiyor
Tunus’ta öfke sokaklara taşmaya devam ediyor
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Akademisyenlere destekler sürüyor

 

Kürt halkını hedef alan kirli savaşa karşı bildirge yayınlayan ve sermaye devletinin linç kampanyasına maruz kalan akademisyenlere destek büyüyor. Duyarlı uluslararası kamuoyu ve Türkiye’nin ilerici güçleri tarafından sahiplenilen Barış İçin Akademisyenler oluşumuna bir destek de müzisyenlerden geldi.

Müzisyenler yaptıkları açıklamada şunları ifade etti: “Bizler barışı, kardeşliği, özgürlüğü ve adaleti savunan müzisyenler olarak savaş, baskılar, gözaltılar ve tüm diğer saldırılar sürecinde 'Barış İçin Akademisyenler'in başlattığı ve toplumun birçok kesimine yayılan, kardeşlik ve barış istemini sahipleniyoruz ve destekliyoruz.”

118 sanatçı tarafından imzaya açılan ve “Bu suça ortak olmayacağız” denilen metine çok sayıda sanatçının imza verdiği belirtildi.

21 Ocak günü KESK, DİSK, TTB ve TMMOB Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi’nin yayımladığı bildiriye imza attıkları gerekçesi ile haklarında soruşturma açılan 21 KOÜ’lü akademisyene destek için Kocaeli Üniversitesi Hastanesi’nde basın açıklaması yaptı.

25 Ocak günü ise KESK, DİSK, TMMOB İzmir il örgütlerinin çağrısı ile “Türkiye’ye barış, akademiye özgürlük” şiarıyla basın toplantısı düzenlenerek akademisyenlere destek verildi.

Bir bölümü Harvard ve Columbia gibi eğitim kurumlarında görev yapan 351 akademisyen ve üniversite yöneticisinin imzasıyla Türkiye’deki akademisyenlere destek için ortak bir mektup yazıldı. Mektupta Türkiye hükümetinden hükümet politikalarını kamusal alanda eleştiren kişilerin tehdit, eziyet ve soruşturmaya maruz bırakılmalarına son verilmesi, YÖK’ün siyasi parti ve hükümet kontrolünden uzak, tamamıyla bağımsız bir koordinasyon kurumu olarak yeniden düzenlenmesi, basın ve ifade özgürlüğü gibi anayasanın ve Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası anlaşmalar tarafından korunan insan haklarına saygı ve “barış sürecinin” yeniden başlatılması talep edildi.

Mektup Cumhurbaşkanı, Başbakan, TBMM Başkanı, Adalet Bakanı ve Yükseköğretim Kurulu Başkanı’na gönderildi.

 

 

 

 

İzlediğimiz hep müfredatta olan devlet dersidir!

 

Milenyum çağının çeyrek asrı ortalanmışken, Kürt halkı hala o eski zulüm ve ölüm makinesinin altında eziliyor. Haklı ulusal istemleri önceki yüzyılın başında nasıl kıyıma uğramışsa, bugün de yine öyle... Şu modern zamanlarda eskimeyen “imha ve inkâr” politikası, yine o eskimeyen bir başka gerçeklik karşısında alçalıyor, alçaldıkça yeniliyor. Kazananlar, zaferlerini “ölü ele geçirilenlerle” kutlayadursunlar, kaybettikleri düşünülenler; devletin on binlerce polisine, askerine, tankına, savaş helikopterine karşı hendeklerin arkasında direniyorlar.

“Savaş konsepti” gereği, öldüremediklerini zindanlara atarak muhabere sürdürülüyor. Yakıyorlar, yıkıyorlar. Devletin her kurumunu bu kirli savaşa göre dizayn eden AKP hükümetinin tüm bakanlıkları birer savaş bakanlığı gibi çalışırken, vekilleri de gönüllü nefer olarak bu savaşa katılıyor. Elbette ki bu savaştaki rollerini çocuklarıyla birlikte “bedelli” kontenjanından, cephe gerisinde oynuyorlar. “Diktatörlük” için Hitler faşizminden ilham alanların medyası ve yargısının ilham kaynağı da Nazi Propaganda Bakanı Joseph Goebbels oluyor. Ve atadıkları sömürge valileri yetmediğinden olsa gerek, belediye başkanlarını, çalışanlarını da hedef alıyorlar. Elverirse onları da kendileri atayacaklar.

Bu düzenin geçmişte gerçekleri çarpıttığı, ters yüz ettiği çokça örnek varken, şimdi Kürdistan kasabaları insan aklıyla dalga geçen bir kanlı illüzyonla topluma sunuluyor. Annelerinin, babalarının gözleri önünde öldürülen Kürt çocuklarının, çocuklarının gözleri önünde öldürülen annelerin, babaların kanı o yıkıntıların kapattığı sokaklara sinmemiş gibi, ağızlarından çıkan ölü sözcüklerle kirli savaşı kutsayanlar, hemen akabinde ne derece “insancıl” olduklarını gösteriyorlar. Sebep oldukları ölümlerin sorumluluğunu, o çocukların kanlı küçük elleri boğazlarına yapışmışken, kendileri dışında herkese atıyorlar.

Kendilerini sergiledikleri ‘masumiyet müzesinden’, yaralıların acı çeke çeke ölmelerini herkese izlettiriyorlar. Gözleriyle tanık olanların suskunluğunu, işledikleri suçlara ortak etmeye çalışıyorlar. Vakti geldiğinde “hepiniz oradaydınız” denileceğini bile bile bunu yapıyorlar. İnsan duyarlılığını ezerek, geriye diz çökmüş, biat etmiş et ve kemik yığınları kalsın istiyorlar.

Başka bir ulusun toprağı olduğunu kabullenircesine, kentleri ve mahalleri nasıl ele geçirdiklerini resmediyorlar. Hissiyatları işgalci kimliklerini ele veriyor. Zorla girdikleri yerlere bayrak dikiyorlar, duvarlara ırkçı yazılar yazıyorlar. Karakola çevirdikleri okullarda kara tahtalara devlet dersinin başladığını yazıyorlar. İşte o devlet derslerinde çocuklar öldürülüyor.

Ancak kanla sulanan vatanlarında, biçile biçile bugünlere gelen Kürt halkı çoktan kök salmıştır. O topraklara ne zaman zulüm yağsa, teslimiyet değil direniş boy vermektedir.

 

 

 

 

Ölü bedenlerimiz tohumudur özgürlüğün

 

Ne gökyüzü mavi, ne bulutlar beyaz,

Kan dolu göz çukurlarım.

İşçi ellerin

Parçalana parçalana ürettiği

O demir bilyeler çaldı

göz bebeklerimi.

Bakışlarım,

Hendek başlarından yükselen

Güneşte takılı kaldı.


Burada ağaçlar toprağın içine büyüyor.

Biz çocuklar da öyle...

Ölülerimiz kadar,

Yaşayanlarımızın da

yerlatında oluşu

Ondandır.

Çocuk düşlerimizin

Nehir yataklarında akması

belki ondan.

Ama unutmasın tarih ana,

Küçük yüreklerimizle

beslediğimiz bu toprak,

Karanlığa bulanmış çoğrafyamız gibi

Nice gözü kara çocuklara gebe


Biz dün yaşayamayanlar,

Biz bugün ölüp toprağa gömülenler,

Gelecekte küçük adımlarımızla çıkacağız

Hürriyetin kundağından.


Özgür ölüler ve yaşayan köleler

gerçeği değişecek.

Değişecek kaderi tüm çocukların,

Kana bulanan gökyüzü ve delik deşik edilmiş bulutların.

Tüm yeryüzünün,

tüm insanlığın kaderi değişecek!


Ölümü dokumaya zorlanan nasırlı el,

Varırsa bilincine gerçeğin.

S. Gül

 
§