29 Ocak 2016
Sayı: KB 2016/04

Efendiler uşaklara ayar çekti!
O “masa” hiç olmadı ki!
HDP 2. Kongresi’nde ‘yerel yönetim’ vurgusu
Yine kin kustu
“Zam yoksa üretim de yok!”
Öyleyse MESS’i yeneceğiz, başka yolu yok!
TOMİS Genel Kurulu başarıyla toplandı!
“Ücret sorunu” ebedi mi?
Bir fabrika deneyimi: Ben varım ama...
Devrimci sınıf sendikacılığı mücadelesinde artık daha güçlüyüz!
“Deneyimlerden öğrenerek örgütlenmenin önündeki engelleri aşmalıyız!”
Mücadele tarihinde kadının yeri
“Bizim sesimizi duyurun artık, burada çok büyük bir katliam var!”
Akademisyenlere destekler sürüyor
Hedefte geleceğimiz ve özgürlüğümüz var!
DLB’den liseli buluşmaları
“Sanatsever” Borusan’ın sanatçı işçiyi işten atması üzerine
Çin Ortadoğu’da etki alanını genişletiyor
Tunus’ta öfke sokaklara taşmaya devam ediyor
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

HDP 2. Kongresi’nde ‘yerel yönetim’ vurgusu

 

Halkların Demokratik Partisi (HDP) 2. Olağan Kongresi 24 Ocak günü Ankara’da yapıldı. Ahmet Taner Kışlalı Spor Salonu’nda yapılan kongreye çok sayıda parti yöneticisi, delege, üye ve konuk katıldı.

“Yerel demokrasi, demokratik cumhuriyet” şiarıyla toplanan kongrenin siyasal çerçevesi eş genel başkanlar Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş tarafından çizildi. Konuşmalarda “AKP ve saray iktidarı”nın saldırıları ile “barış” ve özyönetim konularına vurgu yapıldı.

HDP olarak bizi yeni açılımlar bekliyor”

Saygı duruşunun ardından divan başkanı tarafından yapılan konuşmada kapitalizmin dünya ölçeğinde yaşadığı kriz dile getirilirken, bunun toplumsal muhalefeti yükselttiği belirtildi. Wall Street eylemleri, Ortadoğu’daki halk ayaklanmaları, Haziran Direnişi ve metal fırtına hatırlatıldı. Bu hareketlerin kendiliğinden geliştiğine vurgu yapılan konuşmada, toplumsal muhalefete önderlik sorunu olduğu dile getirildi ve “HDP olarak bizi yeni açılımlar bekliyor” denildi.

Buna rağmen, sorun AKP’nin “iki kırmızı çizgisi olduğu” tespitine bağlandı. Bu çizgiler “Kürt halkının taleplerini karşılamamak” ve “Kürt halkının yanında olan sol güçlere yönelik baskılar” olarak tanımlandı.

“Türkiye’de yaşananın adı faşizmdir” denilen konuşmada, “ilkbaharda yeniden canlanmak için faşizme karşı birleşik mücadele” çağrısı yapıldı.

Yüksekdağ: Daha güçlü geliyoruz!

Divan konuşmasının ardından HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ konuştu. Kürt halkına yönelik saldırılarda katledilenleri anarak sözlerine başlayan Yüksekdağ, konuşmasında esas olarak AKP’nin baskı ve saldırılarını anlattı. Ülkede değişim gerektiğini dile getiren Yüksekdağ, bu değişimin HDP’nin programı olan radikal demokrasi ile olacağını söyledi ve “Demokratik cumhuriyet anlayışına dayanan yeni bir düzen gerekir” dedi. Yüksekdağ, kongrenin en temel mesajının “Daha güçlü geliyoruz” olduğunu belirtti.

Demirtaş: Anayasaya giden yolda temizlik yapacağız

Yüksekdağ’ın ardından konuşan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ise HDP’ye yönelik karalama saldırılarını anlattı. ‘Merkezi yönetim’ anlayışını eleştiren Demirtaş, yerel yönetim tezi üzerinde durdu. Bunun müzakere ile mümkün olabileceğini öne sürerken, aynı şeyin dünya ve bölge barışı için de geçerli olduğunu iddia etti.

Öte yandan, AKP’nin başkanlık sistemini rahatça tartışıyor olmasına rağmen kendilerinin özyönetimi tartışamadığını, “özyönetim kelimesini kullanma ihtimali olduğu” gerekçesiyle tutuklamaların olduğunu söyledi. “Yeni anayasa” tartışmaları kapsamında “bunu nasıl tartışacağız” demesine rağmen, yine de “yeni anayasayla bu engeli kaldırmamız lazım” dedi.

Yeni anayasa süreci konusunda HDP’nin yaklaşımını ortaya koyan Demirtaş şunları söyledi:

Anayasa uzlaşma komisyonunda önyargısız bir şekilde barış arayacağız. Medyayı özgür bırakacağız, fikirleri özgür bırakacağız. Çatışmayı, ölümleri durduracağız. Müzakere masasını kuracağız ve parlamentoda anayasayı daha rahat konuşacağız.”

Demirtaş, ekonomik krizin yarattığı sonuçlara da değindiği konuşmasında kirli savaşa devasa bütçe ayrıldığını ancak emekçiye sefalet dayatıldığını söyledi.

 

 

 

 

Erdoğan: Yasaları kenara itin

 

Erdoğan muhtarlardan sonra kaymakamları da topladı ve talimatlarını basına açık bir şekilde duyurdu. Muhtarlarla yaptığı toplantılarda muhtarlarla birlikte genel olarak kitleye de sesleniyordu. Kaymakamlarla yapılan ilk toplantıda ise kaymakamlara ve adını hiç anmasa da yargıya yeni talimatlar verdi.

Kaymakamlara, "sorunu çözmek (bunu siz katliam yapmak okuyun) için bazı yasal mevzuatlar engel oluşturuyorsa, bunları bir kenara itin ve kendi inisiyatifinizle davranın" dedi. Burada sadece kaymakamlara değil, yargıya da talimat vardı. Yargı bu söze karşı soruşturma başlatmıyorsa eğer, demek ki o da mesajı almış ve talimata uygun davranmış demektir.

Talimatları sermaye devletinin her kademesi anlıyor ve alenen uygularken, en azından Erdoğan’a karşı mücadele verdiğini söyleyenler dahi talimatların anlamından bihaber davranıyorlar. Erdoğan’a göre yasalar, katliamlarda sorun çıkarmıyor ama uzun süreli bir kıyıma engel olabilir. Bu durumda yasaları bir kenara itip, kıyımı sürdürmelisin diyor kaymakamlarına. Ne var ki Erdoğan’a karşıt olduğunu söyleyenler, hala yasalara hapsolarak bir şeyler yapmaya çalışıyorlar.

Gerektiğinde bir kişinin sözleriyle kenara itilebilecek bir anayasada Kürt kimliği tanınsa ve özerklik verilse bile, bunun altı Kürt halkının mücadelesi ve bilinciyle dolmadan, böyle bir anayasayla Kürt halkı döne döne yok sayılır. Zira kağıt üzerinde var ama gerçekte yok.

Erdoğan bütün bunları, kişisel histerisinden kaynaklı söylüyor bile olsa, söyleten, ordularını yönetmesi için ona başkomutanlık görevini veren sermaye sınıfıdır. Bununla beraber emperyalizmdir. Yani müzakere masası kurulsun diye basınç yapması istenen emperyalizmdir.

Erdoğan’a karşı mücadele ettiğini söyleyip, onu müzakere masasına oturtmaya çalışanlar, ya taktik bir yanılgı içindeler, ya da hiç de iyi niyetle açıklanmayacak kaygılarla, bu sözü de sadece bir kişinin, Erdoğan’ın histeri dünyasına bağlayacaklardır. Bu taktik yanılgı, Kürt halkı için Erdoğan’ı tek düşman haline getirirken, sermaye devletini aklayıp, emperyalizmi neredeyse bir kurtarıcı gibi gösterebiliyor.

Tek kişiyle sınırlamadan söyleyelim. Bugün kirli savaşı yürüten sermaye güçlerinin (TSK, polis, MİT, vd. devlet örgütlerinin) başkomutanı, "yasalar katliam ve kıyımlara engel oluyorsa eğer, yasaları bir kenara itin" dedi. Sermaye devleti kirli savaşta yasa bir yana ahlak bile tanımıyor zaten, ama başkomutanın kaymakamlarına (ve yargısına) verdiği son talimatla, eğer kaldıysa bütün sınırlar da yıkıldı. Kaymakamların ya da valilerin iki dudağı yasaydı zaten, şimdi iki dudak sınırsızca hareket edecek.

Demek oluyor ki, müzakere masası arayışları boşuna olduğu kadar, Kürt halkının kıyımına da engel olamıyor. Erdoğan’ın kaymaklara talimatıyla bu daha da net görüldü.

M. Kurşun

 
§