29 Ocak 2016
Sayı: KB 2016/04

Efendiler uşaklara ayar çekti!
O “masa” hiç olmadı ki!
HDP 2. Kongresi’nde ‘yerel yönetim’ vurgusu
Yine kin kustu
“Zam yoksa üretim de yok!”
Öyleyse MESS’i yeneceğiz, başka yolu yok!
TOMİS Genel Kurulu başarıyla toplandı!
“Ücret sorunu” ebedi mi?
Bir fabrika deneyimi: Ben varım ama...
Devrimci sınıf sendikacılığı mücadelesinde artık daha güçlüyüz!
“Deneyimlerden öğrenerek örgütlenmenin önündeki engelleri aşmalıyız!”
Mücadele tarihinde kadının yeri
“Bizim sesimizi duyurun artık, burada çok büyük bir katliam var!”
Akademisyenlere destekler sürüyor
Hedefte geleceğimiz ve özgürlüğümüz var!
DLB’den liseli buluşmaları
“Sanatsever” Borusan’ın sanatçı işçiyi işten atması üzerine
Çin Ortadoğu’da etki alanını genişletiyor
Tunus’ta öfke sokaklara taşmaya devam ediyor
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

O “masa” hiç olmadı ki!

 

Avrupa’da yayınlanan ‘Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa’ (İmralı Notları) adlı kitap ve kitapta yer alan Öcalan, devlet ve HDP heyeti arasında gerçekleşen görüşme tutanakları geçtiğimiz hafta basında çeşitli tartışmalara konu oldu. Mezopotamya Yayınları tarafından basılan kitapta, 3 Ocak 2013 tarihinden 14 Mart 2015 tarihine kadar DBP-HDP heyetlerinin Öcalan ile yaptığı görüşmelerin tutanakları yer alıyor. Bu tutanaklar HDP heyeti ile yapılan görüşmelerde hazır bulunan devlet yetkililerinin sohbete dâhil olduğu zamanlarda kayıt altına alınanlar. Basın doğrudan Abdullah Öcalan ile devlet heyeti arasındaki görüşme tutanakları olarak yansıtsa da, bunlar gerçekte sadece devlet arşivinde yer alıyor.

Ancak belirtilen tutanaklardan da İmralı “masası”nda nelerin konuşulduğu, devletin ve Abdullah Öcalan’ın görüşme trafiği ve “çözüm süreci” ile ilgili bir hayli veri yansıyor. Sadece "çözüm" süreci değil Suriye ve Rojava sürecinden, 6-7 Ekim Kobanê eylemlerine kadar birçok gelişmenin devlet ve Kürt hareketi arasında tartışma veya pazarlık konusu edildiği görülüyor.

Tutanaklar, “Osmanlı’da oyun çok” geleneğinin devam ettirildiğini açıkça ortaya koyuyor. Görüşme trafiği içerisinde Kürt halkının önder olarak kabul ettiği Abdullah Öcalan’ı kitleler nezdinde aşağılayan, karalayan, yok sayan kirli propagandaya tezat şekilde bir diyalog süreci işletildiğini görüyoruz. Çıkarlar, hesaplar değişince Erdoğan’ın “İzleme Heyeti yok, masa yok” diyerek görüşmelerin sonlandırıldığı bu süreç öncesinde, inkâr edilen masada, verilen sözleri, taahhütleri görüyoruz. Örneğin Öcalan’ın önerisi ile masaya getirilen ‘izleme heyetinin’ Kamu Düzeni ve Güvenliği (KGM) Müsteşarı Muhammed Dervişoğlu’nun da katıldığı bu görüşmelerde kabul edildiği, isimler konusunda uzlaşıldığı da ortaya çıkıyor. Yine tutanaklardan 26 Haziran 2014’te Meclis’e sunulan ve 10 Temmuz’da da kabul edilen ‘Çözüm Süreci Çerçeve Yasası’nın Abdullah Öcalan’ın önerileri ile şekillendiğini öğreniyoruz.

Özetle tam bir oyalama taktiği ile “çözüm süreci” değil, “çözüm aldatmacası” ile masalar kurulduğunu, diyalog sürecinin geliştirildiğini görmekteyiz. Uzunca bir süre Kürt halkının özlemlerinin bu “çözüm aldatmacasının” malzemesi haline getirildiği tutanaklara yansıyor.

Öcalan’ın tutanaklarda da vurguladığı “tarihi-demokratik-anayasal çözümün” olabileceğine dair HDP’nin etkilediği kesimlerde ciddi bir beklenti oluşmuştu. "Çözüm süreci bozulmasın" kaygısı ile mücadele dinamikleri adeta edilgenliğe itilmiş, Haziran Direnişi’ne mesafeli durulmuş, 6-8 Ekim Kobanê direnişi ile dayanışma eylemlerinde sükûnet çağrısı yapılmıştı.

İmralı görüşmeleri yüzlerce sayfalık tutanaklara konu olsa da, devletin çözüm masasının sahteliği hali hazırda süren kirli savaş gerçeği ile kendisini ortaya koyuyor. Bu olgunun bir yanı sermaye devletinin bazı tavizlerle Kürt hareketini tasfiye etme hesabının tutmadığı, tutmayacağıdır. Öteki yanı ise geleneksel baskı ve zorbalığın da bir işe yaramadığı, yaramayacağıdır. Zira günlerdir Kürt halkının sokağa çıkma yasaklarına, bombalara rağmen direnci kırılamamaktadır. Tablonun bir başka yüzü ise Kürt halkının istemlerinin ve özlemlerinin sermaye devleti gerçeğinde ne müzakerelerle, ne meclisle elde edilebileceği gerçeğidir. En ufak bir hakka dahi tahammül edemeyen sermaye devletinin yeni anayasalarla değişemeyeceği gerçeği kendini açıkça ortaya koymaktadır.

 

 

 

 

Kürdistan’da katliamlar sürüyor

 

23 Ocak günü Cizre’deki Cudi Mahallesi’ne yönelik saldırılarda aralarında Cizre Halk Meclisi eşbaşkanlarının da bulunduğu 15 kişinin bulunduğu eve top mermisi isabet etmesi sonucu en az 10 kişi yaralandı. Top atışlarıyla saldırının sürdüğü ilçede Cihan Karaman hayatını kaybetti. Onlarca yaralının olduğu ilçeye yaralıların tahliyesi için girmek isteyen HDP milletvekillerine polis izin vermedi.

24 Ocak günü devletin Zeynel Abidin ve Kışla mahallelerine başlattığı saldırıda bir kadın öldürüldü. Yaralıların alınmasına izin verilmediği için Cizre’de de bir kişi daha hayatını kaybetti.

İzin verilmedi

Öte yandan Cizre’ye yapılan top atışları nedeniyle 22 Ocak’tan beri bir bodrumda mahsur kalan yaralıların tahliyesi için Şırnak Valisi ile görüşen HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız’a Şırnak Valisi "Yaralılar yürüyerek ambulansa gitsin" dedi. Yaralıların yanında bulunan Cizre Halk Meclisi Eşbaşkanı Mehmet Tunç, telefon aracılığıyla verdiği bilgilerde saldırılarda binanın 2 ve 3’üncü katlarının yıkıldığını ve bulundukları bodrumun camlarının da molozlarla kapandığını belirtti. 25 Ocak’tan bu yana yaralılara pansuman da yapamadıklarını vurgulayan Tunç, yaralılar arasında bulunan ve göğsünden vurulan bir çocuğun sağlık durumunun ise kötüye gittiğine dikkat çekti. Yaralılar arasındaki DBP PM üyesi Mehmet Yavuzer’in müdahale edilemediği için ayaklarının kangren olduğunu belirten Tunç, bulundukları alanın yaşanmayacak hale geldiğini ve geçen her saatin yaralıların ölümüne sebep vereceğini söyledi. 27 Ocak'ta ambulansları engelleyerek zırhlı araçlarla bina önüne kadar gelen polis “teslim ol” çağrıları yaptı. HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız ise merdivenlerin çökmesi sonucu bodrumun bina ile irtibatının kesildiğini, bir an önce ambulans gönderilmesi gerektiğini belirtti.


 
§