20 Mart 2015
Sayı: KB 2015/11

Bahar döneminin ihtiyacı devrimci sınıf mücadelesidir!
Stratejik “ortak” gözden düşüyor!
'İç Güvenlik Paketi' hükümsüzdür!
AKP’den 1 Mayıs tehdidi: Taksim yasak!
“Öldürme yetkisi tescilleniyor!”
Kışlalarda asker ölümleri “şüpheli” değil, şüphesiz cinayet!
AKP’den yeni asimilasyon saldırısı
TİSK’ten sınıfa dönük saldırı hamlesi
Boytaş işçisi oyunu bozdu
Kadro yalanı seçim vaadi oldu
Bosch’ta öfke dinmiyor!
“Yeraltı madenleri kamulaştırılmalı”
Darp edilenler yargılanıyor
İşçi sınıfını sırtından vuran "sendikacılar" seçim oyunuyla yola devam ediyorlar!
Eşitlik ve özgürlük mücadelesini büyütelim! - S.Soysal
DİHA'nın kadın muhabiri şiddeti anlattı
Sudenaz'a sözümüz var!
Emperyalist politikanın iki yüzü: Münih veya Tröglitz
Ukrayna krizi, emperyalist yalanlar ve gerçekler
Anti-kapitalist öfke büyüyor!
DGB MYK Mart ayı toplantısı gerçekleştirildi
İÜ'de rektörlük seçimleri üzerine
Halepçe ve Beyazıt katliamları lanetlendi
Berkin Elvan eylemleri ışığında...
Hasan Ferit davasında planlı saldırı
Tutsaklara yönelik sınırsız baskı ve katliam yasası
TİHV: Ödemiyoruz!
Taşeron köleliğine son vermek için...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

TİSK’ten sınıfa dönük
saldırı hamlesi

 

Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK), “işveren kesimini temsilen” bir saldırıya daha zemin hazırlıyor. Sermaye örgütü, 12 Mart'ta yaptığı açıklama ile Türkiye’de işçi sınıfının aldığı ücretin çok olduğundan ve bundan kaynaklı temsil ettiği sermaye sınıfının uluslararası düzeyde yeterince rekabet edemediğinden yakınıyor.

TİSK ısrarla “işçilik maliyetinin verimliliğe kıyasla çok hızlı arttığına” dikkat çekiyor. Bu şu demek oluyor: İşçiler yeterince üretmiyorlar ve aldıkları ücret ürettiklerine karşılık gelmiyor. 2014 yılında “verimlilik artışının neredeyse hiç olmadığını” iddia eden TİSK, işçi sınıfı üretmiyor ve sermaye kodamanlarının fabrikalarında üretim rekorları kırılmıyormuşçasına saldırıyor. Ki, bu dünyada insan üretimi ne varsa bunun tamamını işçi ve emekçiler üretiyor. Ama sermayedarlar işçi kanına doymak bilmiyorlar.

İstatistikler, 5 milyon işçinin açlık ve yoksulluk sınırının altında olan asgari ücretle çalıştığını gösteriyor. 20 milyon işçi ve emekçinin ise yoksulluk sınırının altında yaşadığı ifade ediliyor. Tüm bu verilere rağmen TİSK, işçilik maliyetlerinin fazla olduğunu, işçi emeğinin üretkenliğinin düşük olduğunu öne sürüyor. Hatta bu iddiasını güçlendiren sözde istatistiki araştırmalar yayınlıyor.

Açıklamadan aktaralım: “Ekim, Kasım, Aralık aylarını kapsayan dönemde bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla üretim yüzde 2,3; istihdam yüzde 2,8 oranında yükseldi. Aynı dönemde verimlilik (işçi başına üretim) yüzde 0,6 azalırken reel işgücü maliyeti yüzde 3,7 arttı.”

Asalak sermaye sınıfının örgütü olan TİSK, işçi sınıfındaki “verimsizlikten” yakınırken sermayesini büyütme konusundaki yaşadığı “sıkıntıyı” paylaşıyor. “2014 yılında verimlilik artışı neredeyse yok” diyen patron örgütü son altı yıldır işgücü maliyetinin %23,9 arttığını söylüyor ve ek olarak iş gücü maliyetinin son 36 aydır sürekli arttığını söylüyor. Bunu söylerken tüketim mallarındaki artışı hiç gündeme getirmeyerek işçi ve emekçiler karşısında sermayeyi mağdur gibi göstermeye çalışıyor.

TİSK, tüm bunlarla bezediği açıklamayı, işçi sınıfına yönelik toplumsal nitelikteki bir saldırı ile birleştiriyor: “Ücret-dışı işgücü maliyetinin, özellikle işletmeler üzerindeki SGK prim yükünün hafifletilip, OECD ortalamasına indirilmesi...” Açıklamadaki bu ifade ile TİSK, kendi araçlarından biri olan sermaye hükümetine de açıktan bir mesaj/direktif iletiyor. Hükümetten kendilerini SGK primlerinden kurtarmasını isterken sigortasız, güvencesiz, tazminat hakkından mahrum ve esnek çalışma düzenini salık veriyor. Sermaye sınıfı, işçi sınıfının uzun mücadelelerle kazandığı sigorta hakkını elinden almaya çalışıyor.

AKP hükümetleri döneminde zenginliğine zenginlik katan sermaye sınıfı doyumsuz bir canavarı andırıyor. İşçi sınıfının sırtından kırbacı eksik etmemek için işi sıkı tutmak istiyor.

TİSK’in tarihine baktığımızda benzeri açıklamalarla çokça karşılaşmak mümkün... Patron örgütü, sürekli “verimliliğin azaldığından” dem vuruyor. Yani kendi sınıfına hizmet konusunda gayet başarılı ve istikrarlı bir geçmişe sahip! 1980 askeri faşist darbesinin ardından da TİSK Başkanı Halit Narin bu istikrarın sözlü ifadesinde bulunmuştu: “Bugüne kadar işçiler güldü, bundan sonra biz güleceğiz.” Şimdilerde görülüyor ki hala gülmeye devam ediyorlar. Ama sömürücü kene takımına gülmek yetmiyor, kahkaha atmak istiyorlar. Daha fazla saldırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Yeni açıklamalar yaparak hem toplumsal meşruiyet kazanmaya çalışıyor hem de sermaye hükümetine mesaj veriyorlar.

İşçi sınıfı bu inatçı düşmanına ancak onun kadar inatçı, bilinçli ve örgütlü bir güçle karşılık verebilir. Sermaye sınıfı son derece bilinçli bir şekilde ve bütün araç ve gereçlerini (parlamento, ordu, polis, medya vb.) seferber ederek saldırılarını sürdürüyor. İşçi sınıfı da kendi sınıf düşmanı karşısında, en az onun kadar örgütlü hareket ederek mücadelesini başarıya ulaştırabilir. Ancak öncü partisi ve onun politikaları ile bütünleşebildiği ölçüde muzaffer olabilir. Sermayeye karşı komünist öncünün ortaya koyduğu kimi talepler işçi sınıfının mücadelesine ışık tutacaktır. Saldırıya ancak saldırı ile karşılık verilebilir.

***

7 saatlik işgünü, 35 saatlik çalışma haftası. Sağlığa zararlı ve tehlikeli işlerde azami 5 saatlik işgünü.

Kesintisiz iki günlük hafta tatili. 6 haftalık yıllık ücretli izin.

İnsanca yaşamaya yeten, vergiden muaf asgari ücret.

(…)

Her türlü fazla mesainin yasaklanması.

Teknik nedenlerle ya da toplumsal hizmetlerin gerektirdiği zorunlu durumlar dışında, gece çalışmasının (22.00 - 06.00 arası) yasaklanması. Zorunlu gece çalışmasında 4 saatlik işgünü ve artı ödeme.

(…)

Esnek üretim, pirim, parçabaşı, akord vb. çalışma sistemlerinin ve taşeronlaştırmanın yasaklanması.”

(TKİP Programı II. Bölüm / ‘Emeğin korunması’ başlıklı ara bölümden...)

 

 

 

 

Devlet 15 milyar har(a)ç kesti

 

Zam yağmurlarıyla adeta bir soygun düzeni kuran AKP, geçtiğimiz yıl pasaporttan tapuya, trafikten notere tüm harçlar için yaklaşık 14 milyar 778 milyon liralık har(a)ç kesti. En büyük vurgun 8 milyar 94 milyon lira ile tapu harçlarında oldu.

Gelir İdaresi Başkanlığı (GİB) verilerinden derlenen bilgilere göre, harç kalemleri içerisinde en yüklü ödeme tapu harçları için yapıldı. Konut alım-satımı yapacakları yakından ilgilendiren konular arasında gelen, tapu masrafı olarak da adlandırılan bu ücret için geçen yıl 8 milyar 94 milyon 595 bin lira devletin kasasına girdi.

Tapu harçlarını 2 milyar 478 milyon 871 bin lira ile yargı harçları takip etti. Yani düzen mahkemeleri de sermaye devleti ve AKP’nin kasasını doldurması için 365 gün har(a)ç kesti.

 
§