20 Mart 2015
Sayı: KB 2015/11

Bahar döneminin ihtiyacı devrimci sınıf mücadelesidir!
Stratejik “ortak” gözden düşüyor!
'İç Güvenlik Paketi' hükümsüzdür!
AKP’den 1 Mayıs tehdidi: Taksim yasak!
“Öldürme yetkisi tescilleniyor!”
Kışlalarda asker ölümleri “şüpheli” değil, şüphesiz cinayet!
AKP’den yeni asimilasyon saldırısı
TİSK’ten sınıfa dönük saldırı hamlesi
Boytaş işçisi oyunu bozdu
Kadro yalanı seçim vaadi oldu
Bosch’ta öfke dinmiyor!
“Yeraltı madenleri kamulaştırılmalı”
Darp edilenler yargılanıyor
İşçi sınıfını sırtından vuran "sendikacılar" seçim oyunuyla yola devam ediyorlar!
Eşitlik ve özgürlük mücadelesini büyütelim! - S.Soysal
DİHA'nın kadın muhabiri şiddeti anlattı
Sudenaz'a sözümüz var!
Emperyalist politikanın iki yüzü: Münih veya Tröglitz
Ukrayna krizi, emperyalist yalanlar ve gerçekler
Anti-kapitalist öfke büyüyor!
DGB MYK Mart ayı toplantısı gerçekleştirildi
İÜ'de rektörlük seçimleri üzerine
Halepçe ve Beyazıt katliamları lanetlendi
Berkin Elvan eylemleri ışığında...
Hasan Ferit davasında planlı saldırı
Tutsaklara yönelik sınırsız baskı ve katliam yasası
TİHV: Ödemiyoruz!
Taşeron köleliğine son vermek için...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sudenaz'a sözümüz var!

 

Mersin Büyükşehir Belediyesi tarafından işten atılan ve işe geri alınma talebi ile direnişte olan işçilerden biri olan Serkan Koku, lösemi hastası olan 9 yaşındaki kızı Sudenaz’ı kaybetti. Sudenaz’ın yaşamını yitirmesiyle tedavisi mümkün, erken teşhisle önlenebilir hastalıkların nasıl ölümcül hale geldiği bir kez daha ortaya çıktı. Bu ve benzeri durumlar kapitalist bir düzende sağlık sisteminin ne hale geldiğini de ortaya çıkarıyor. Asıl trajediyi yaşayanlar ise emekçiler oluyor. Babalar ambulansın gelmemesi nedeniyle hastaneye yetiştiremediği çocuklarını kaybediyor, cesetlerini ise yine aynı eksiklikten, sırtlarında un çuvalında taşıyor. Ya da hasta çocuğunu hastaneye yatırabilmek için ambulans verilmemesinden kaynaklı taksiyle il il dolaştırıyor ve kaybediyor.

Ancak Sudenaz’ın durumunu bu ve benzerlerinden biraz daha ayıran bir fark var. O, oldukça masraflı bir tedavisi olan lösemi hastası. Babası Serkan Koku’nun ise ailesinin de yardımıyla güçlükle karşılamaya çalıştığı bu tedavi için düzenli olarak çalışıyor olması gerekiyordu. Serkan Koku, Mersin Büyükşehir Belediyesi bünyesinde güç bela bulduğu işte çalışarak Sudenaz’ın tedavisinin devam etmesine katkı sağlıyordu. Ta ki aylar önce, geçtiğimiz Kurban Bayramı arefesinde MHP’li Burhanettin Kocamaz’ın başkanlığındaki büyükşehir belediyesi tarafından işten çıkarılıncaya kadar.

Ancak aylardır direnişte olan bu belediye işçilerinden de, Sudenaz’dan da haberi yokmuş gibi davrandı bu düzenin sahipleri. Sudenaz ölünce onun için “direnişin simgesi” diye haber yapan burjuva medya da öyle. Bu haber kanalları için Sudenaz'ın ölümü ile haber oldu. Habercilik anlayışlarında, 9 yaşındaki bir çocuk ölünce haber değeri taşıyor. Tıpkı diğer çocuklarımız gibi.

Aylardır Özgür Çocuk Parkı’na kurdukları çadırla iş haklarını isteyen belediye işçileri iki kez gündeme geldi, haber oldu. Biri Büyükşehir Belediyesi’ne yürürken polis saldırısına uğradıklarında, diğeri de Sudenaz öldüğünde. İşçilere reva görülen fıtrat iş cinayetleri, sömürü, taşeronlaştırma, işsizlik, yoksulluktur. Ancak yüzlercesi ölünce bir-iki günlüğüne hatırlanırlar.

İşçilerin sırtından sefa sürenler işçilere sefalet dolu bir yaşamı layık görürler. Kendi çocuklarına gemicikler alanların, Amerikalar’da okutanların, holdinglerinin başına geçirenlerin, genç iş adamı-iş kadını yapanların saltanat sürdüğü bu düzende ise işçi babaları, çocuklarına söz verdikleri hediyeleri, tıpkı Sudenaz’ın babasının yaptığı gibi çocuklarının mezarında verebilirler. Bu düzen için Sudenaz da tıpkı Berkinler, Özgecanlar gibi “ölmüştür, geçmiştir.”

İşçi babalarını, çocuklarına hediyelerini mezarda vermek zorunda bırakan bu düzen elbette ilelebet sürmeyecektir. Sudenaz şahsında tüm çocuklarımıza sözümüz hiçbir tasa, endişe etmeksizin, sağlıklı bir şekilde, özgürce, eşit yaşayabilecekleri yeryüzü bahçesi olacaktır.

 

 

 

 

İHD’den karakolda işkenceye protesto

 

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Kadın Hakları Komisyonu, Özbekistan uyruklu Madina İrbutaeva’nın 7 Mart gecesi Aksaray Metrosu’nda gözaltına alınarak götürüldüğü Fatih Şehit Fikret Erciyes Polis Merkezi’nde işkence görmesini ve keyfi olarak gözaltında tutulmasını protesto etti.

Komisyon üyeleri 16 Mart günü karakol önüne gelmeden polisler karakol önünü araçlarla ve şeritle kapatırken kapıya da yığınak yaptı.

Komisyon adına açıklamada ise erkek egemen devlet anlayışının kadına yönelik şiddetinin karakollarda polisler tarafından sürdürüldüğü ifade edildi. “Özellikle devrimci, sosyalist, muhalif, LGBT ve göçmen kadınlara buralarda emniyet güçleri tarafından şiddet uygulanmaktadır” denilen açıklamada hukuksuz bir şekilde karakolda tutulan kadınların gözaltında olduklarının inkar edildiği ifade edildi.

Madina İrbutaeva’nın da 7 Mart gecesi saat 02.00 sularında Aksaray Metrosu’nda gözaltına alınarak Fatih Şehit Fikret Erciyes Polis Merkezi’ne götürüldüğü, fiziki ve sözlü işkenceye maruz kaldığı belirtildi. İrbutaeva hakkında yasal süre dolduğu halde işlem yapılmadığı ve BM’ye yaptığı başvurunun evraklarının da karakolda yok edildiği aktarıldı.

Açıklamanın ardından İrbutaeva’yla görüşen Av. Eren Keskin de bir konuşma yaparak yaşananları anlattı. İşkence gören İrbutaeva’nın bacaklarında morluklar olduğunu ve hastaneye götürülmediğini bildirdi.

İrbutaeva’yla tutulan başka bir kadının daha aynı karakolda işkence gördüğünü söyleyen Keskin aynı karakolda daha önce de benzer işkencelerin tespit edildiğini belirtti. Eylem nedeniyle İrbutaeva’nın Yabacılar Şubesi’ne götürüldüğü bilgisini verdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

 

 

 

 

“PKK üyeleri” Rosa Luxemburg ve Clara Zetkin

 

Bitlis’te 8 Mart etkinlikleri için billboardlara asılan, ancak mahkeme kararıyla toplatılan afişle ilgili toplatma kararında devrimci kadın önderler Rosa Luxemburg ve Clara Zetkin için “PKK terör örgütü üyeleri” yazılması dikkat çekti.

Bitlis Cumhuriyet Başsavcılığı, Kongreya Jinên Azad’ın (KJA) hazırladığı 8 Mart’a çağrı afişleri için soruşturma başlatarak, Sulh Ceza Mahkemesi’ne afişlerin toplatılması talebinde bulundu.

Bitlis Sulh Ceza Mahkemesi ise afişlerin toplatılmasına ve el konulmasına karar verdi. Bitlis Sulh Ceza Mahkemesi’nin konuya ilişkin verdiği 2015/300 sayılı kararda Arin Mirkan, Sakine Cansız, Leyla Şaylemez, Fidan Doğan ve Kader Ortakaya için “PKK/KCK Örgüt Mensubu” ifadeleri kullanılırken, Clara Zetkin ve Rosa Luxemburg için ise “Kimliği tespit edilemeyen ama örgüt mensubu olduğu anlaşılan” cümlesi kullanıldı.

 
§